ANAERKİL- ATAERKİL AİLE TİPLERİ
Yazdığımız köşe yazılarında; derinlemesine bir fikri savunabileceğimiz gibi gündelik, sıradan bir olayı da anlatabiliriz. Anı, hatıra, hayat tecrübelerimiz, gördüklerimiz ve yaşadıklarımızdan çıkarttığımız ibretler.. Uzmanlık alanımızla ilgili kıymetli bilgilerimiz...
Selinti’den (Gazipaşa’dan) her ne sebeple göç edip Anamur’un Kükür mahallesine (Enişbükü’ne) yerleşen bir aileye ‘Köçekler’ denmiş. Ben de bu takma isme ve köçekliğe kafayı taktım. O aileden, yaşça büyük, sağ olan Gadı Kömür’e sordum; neden size ‘Köçekler’ ya da babanıza “Köçek Osman” derler? O da bilmiyorum ama dedem Mahmut Kömür, Selinti’den gelip Köyceğiz’e yerleşmiş dedi. Bunun üzerine Selinti neresidir ve oralarda köçeklik var mıdır araştırmamın neticesinde köçek ve köçeklik ve de Selinti konusunda toparladığım bilgileri yazarak sizlerle paylaşmak istedim.
İlk çağlarda toplumda kadın, soyu belirlediği, çocukları yetiştirdiği, üretimde söz sahibi olduğu için erkeklerden üstündü ve toplumun atası kabul edilirdi. Bu dönemlerde üretim de yapılamıyordu. Erkekler avcılıkla, kadınlar dış etkenlere karşı soyun devam etmesini sağlıyordu. Kadın, geçime avlanmaktan daha çok katkıda bulunan ve daha güvenli geçim kaynağı olan bitki toplama işini yapıyordu.
Ailede kadının sorumluluğunun daha çok olduğunu ve soyu da onun belirlediğini anlıyoruz. İşte bu tür yetkilere sahip olan kadın, toplumda farklı bir konum kazanmıştır. Ancak, zamanla evlenme biçimindeki değişiklik, üretimdeki gelişmeler, yerleşik düzene ve tarıma geçilmesi, maden işletmeciliğine başlanması, kadının egemen olduğu bu şekildeki toplum düzeni değişmeye başladı. Kadın ve erkek arası iş bölümü değişti. Ve kadının toplumdaki görevleri ikinci bir öneme sahip olmaya başladı. İlk çağlardan itibaren her toplumda belirlenen kadın erkek görevleri, tarih içerisinde dönüşüme yani değişime uğramıştır.
Feminizm, her alanda kadın haklarının kısıtlanmasına karşı savunulan davranış şeklidir. Feminizme göre, ataerkil toplum yapısı; akrabalığın ve üretimin merkezinde kadınların yer aldıkları, anaerkil düzenden sonra ortaya çıkmış ve onu bastırarak yok etmiştir. Böylece, anaerkil toplum düzeni yerini, erkek egemen olan, baba soyuna dayanan ataerkil toplum düzenine bıraktı.
KÖÇEK ve KÖÇEKLİK
Anaerkil aile tipinden ataerkil aile tipine geçilmesi sonucu, anaerkilliğin etkisinden kurtulamayan toplumlarda, özellikle Şamanlarca yapılan ayinlerde, dansların kadınsı bir tavır ve üslupta görünüm kazanmasına sebep olmuştur. Kadın üstünlüğünün etkisi ile kadın kılığında kıyafetler giyerek oynayan erkekler olmuştur. Bu işi yapana köçek, mesleğe de köçeklik denmiştir.
Köçekliğin, Orta Asya’ya kadar uzanan geçmişi vardır.
Kadın egemen aile tipi etkisinde kalan erkekler, kadın kılığına girerek, Osmanlı dönemi saray ve saltanat çevresinde de köçeklik dansı ederlerdi.
Anadolu’nun bazı bölgelerinde hala var olan köçeklik, özellikle Kastamonu ve Kırşehir yöresinin zengin bir kültürüdür.“Kambersiz düğün olmaz” dendiği gibi, Kastamonu düğün şenlikleri köçeksiz yapılmaz diye söylenir.
Köçekler gösteri sanatlarının en renklilerindendir. Evliya Çelebi köçekler için, “yetmiş tastan, feleğin çemberinden geçmiş” deyimini kullanırmış.
Toplumun büyük bir kesimi köçekliğe her ne kadar hala olumsuz baksa da, Neşet Ertaş gibi hem Türkiye'nin, hem de dünyanın en önemli kültür sembollerinden olan büyük bir şahsiyetin de geçmişinde köçeklik vardır.
"Zalım kader devranını dön derdi, tuttu bizi İbikli'ye gönderdi.
Babam saz çalarken bana zil verdi, oynadım meydanda köçek dediler.
Anam Döne, İbikli'de ölünce, tam beş tane öksüz yetim kalınca, beşimiz de per perişan olunca, babamgile buradan göçek dediler"
Dizeleriyle bu kültürden asla utanmadığını aksine, bir zamanlar kendisini köçek diye dışlayanların yıllar sonra sazını öptüğünü belirten Neşet Ertaş bu kültürün içinden geçmiş en ünlü isimlerin başında gelir. Bir anlamda köçekliği toplum gözünde normalleştiren, Neşet Ertaş gibi büyük üstatların saygınlığıdır.
FARKLILIKLARIMIZ ZENGİNLİĞİMİZDİR
Din, mezhep, ırk, gelir seviyesi farklılıkları ve kültür farklılıkları, içinde bulunduğumuz toplumun çok çeşitli kültürel değere sahip olduğunu gösterir. Kendimizden farklı kültürel değerlere sahip gurupların değerlerine örf ve adetlerine, mesleklerine saygılı olmalıyız. Onları karşımıza almamalıyız. Hatta kendimizde olmayan ve hoşlanabileceğimiz ve yapabileceğimiz farklılıklarla kültürümüzü zenginleştirebiliriz. Reddetmek yerine benimsemek. Onları paylaşarak anlaşmak doğru olandır. Farklılıklar doğaldır, hayatı anlamlı kılar ve zenginleştirir.
Farklılıklarımız zenginliklerimizdir. Birbirimizi tamamlar. Bu nedenle herkes birbirlerinin farklılıklarına saygı duymalıdır. Bu saygı; kişiye, farklı inançlara, görüşlere, yaşayış biçiminedir. Herkesin hayat tarzına, mesleğine, düşüncesine, inancına, farklılığına ve varlığına saygı göstermek zorunludur.
Toplumlar çok farklı kültürel değerlere, farklı görüş, düşünce, inanç ve anlayışa sahiptir. Farklılıklar; hayatı tek düze olmaktan çıkarır ve zenginleştirir.
Aile tipleri ve köçeklik konusunu neden yazdım… Hani bir söz vardır, “düğün değil bayram değil” gibi. Ben 10 yaşlarımda iken kaybettiğimiz Osman Goca denen dedemiz vardı. Uslu, sakin, akıllı, mülayim bir adamdı. Onun bir ismi de “Köçek Osman” idi. Yazımın başında da bahsettiğim gibi; bu konuları bir araştırdım ve karşıma çıkan bu güzel bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Ancak esas konumuz Osman Goca konusuna yerimiz kalmadı. İnşallah o konuyu da bir başka yazımızda bulacaksınız.
Öğretmenlik yaptığım süre içerisinde, öğrencilerime şu tavsiyede bulunurdum: Önce kendine saygı sonra kaşındakine saygı, onu olduğu gibi kabul etmek. İnsanları olduğu gibi kabul ederek yaşayın.
Hoş kalın. Ocak 2017 Antalya İsmet Kadıoğlu.