Her İslam ülkesinin siyasi ve dini yetkilileri; sürekli kardeşlik, birlik, ümmet gibi kavram odaklı aynı özlemi ve temenniyi dile getirir.

Peki bugün bunlar ne anlam ifade ediyor?

Müslümanlar arasında kin, nefret ve düşmanlık fırtınaları esiyor.

Siyasi partiler, tarikatler cemaatler, ülkeler bazında ayrı çizgidedir. Yalancılığa hırsızlığa katliama, teröre yönelen, bölündükçe bölünenler için bu kavramlar bir anlam ifade ediyor mu?

 

İslami ilimlerden edebiyata kadar yazılmış eserler; İslam tarihinin dününe ait eserlerdir.

Bugünkü Müslümanlar; yüzlerce yıl önce yazılmış bu eserler odaklı dini anlıyor ve yaşıyor.

İslam ülkelerinde; yüksek din eğitim müesseseleri, eğitim merkezleri ve yaygın din eğitimi kursları var.

Ancak İslam dünyası, insanlığa bilim adamı yetiştiremiyor. Bilimde, sanatta yoklar.

 

İslam dünyası tıkanmıştır.

Siyasi ayrışmalar, itikadi ayrışmalar, ibadete yönelik ayrışmalar, Müslümanları parçalamıştır.

Bazı Müslümanlar; Yalancılıkla, ikiyüzlülükle, terörle, vahşetle, hırsızlıkla, servetle anılıyorlar.

 

Temel sorun bu noktadır.

 

Müslümanların mücadele etmesi gereken dört büyük düşmanı vardır.

Bunlar;

Biri; siyasi liderleridir. Onlar din iman derler servet edinirler, yalan söylerler, sürekli fikir tavır değiştirirler.

Biri; cehalet'tir. Cehaletibilgiyle, hikmetle, ilimle yenilir. İslam dini cehaletle birlikte varlığını sürdüremez.

 

Diğeri; fakirlik'tir. Küfürle fakirlik eşdeğer kabul edilmiştir. Bu düşmanı yenmenin yolu üretmekten ve çalışmaktan geçer. İslamcı liderler servet içinde yaşarken, müslümanların fakir yaşamı kabul etmesi çelişkidir. Bu çelişkiden kurtulmalı, sorgulamalıdırlar.

 

Diğeri; tefrika'dır. Ayrılık ve gayrılıktır. İslam kardeşliği yeniden ihya edilerek her türlü tefrika ortadan kaldırılmalıdır. Ben diyen siyasi lider ve alimlere tepki gösterilmelidir.

 

İslam dünyası; bölünme, çatışma savaş, kan gözyaşı yıkımla içiçedir. Böyle bir ortamda bilim sanat teknoloji üretimi olabilir mi?

 

İnsanın ruhu ve kalbi rahatsız olunca beden rahat olmaz. Hatta insanın kalbi hayatın merkezidir. O durduğu zaman hayatta durur.

 

Ülkelerin de; tıpkı insan gibi bedenleri, kalpleri ve ruhları var.

O yüzden son yüzyılda toplumların bedenlerine çok önemli yatırımlar yapıldı. Ancak ruhunu ve kalbini zaman zaman unuttular. Hâlbuki ruh ve kalp olmadığı zaman beden yaşayamaz. Ruh ve kalpte bir bozukluk olursa beden yanlış işler.

 

Kurumlar; ülkeler için önem taşır.

İnsanlara, topluma hizmetin yolu; bilgi üretmekten ve insanları doğru eğitmekten, doğru eğitim programları yürütmekten geçer.

 

Oysa; renklerimiz, soylarımız, ülkelerimiz ne olursa olsun bütün insanlar eşittir.

Renkleri, dilleri, ırkları, coğrafyaları farklı da olsa bizleri kardeş kılan insan olmamızdır.

 

Yüreklerini, kalplerini imar edemeyen insanlar yeryüzünü imar edemezler. Ruhlarını imar edemeyen insanlar bedenlerini imar edemezler.

 

Bilim ve sanat akılla aynı zamanda bizim ruhlarımızı ve kalplerimizi imar ettiğimiz üretilen eserlerdir.

 

İnsanlığın evrensel değerleri esas alınmalıdır.

İnsanlığın gelişim değişim dönüşüm dinamiğinden uzak kalınmamalıdır.

Dünya; her bölgesiyle, her toplumuyla barış içinde yaşanan bir gezegen olmalıdır.

 

Günün Sözü; Aklını kullanmayan, kullanamayan, köleleşmeyi kalullenen insanın şikayet etme hakkı yoktur.