Geçtiğimiz hafta ulusal basında geçen bir haber beni çok etkiledi.
Suriyeli sığınmacıların yaptıkları elişleri, İstanbul’da dokuz önemli
mağazada satışa sunulmuştu. Haberi araştırınca, Kilis’in Elbeyli İlçesi
Kaymakamı Gülhani Ozan Sarı’nın önayak olduğunu öğrendim. Kısa
bir süre önce Elbeyli’ye tayin olan Gülhanİ Ozan Sarı, bundan önce
Çamlıyayla Kaymakamıydı. O zamandan kendisini genç, dinamik,
çalışkan, vizyon sahibi bir kişi olarak tanıyordum.
Geçtiğimiz yıl Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürü Bahaettin
Kabahasanoğlu ile birlikte ilk kez Çamlıyayla İğne Oyası Festivalini
yapmışlar ve iğne oyasını ülke genelinde tanıtmaya çalışmışlardı.
Halbuki “Çamlıyayla İğne Oyası”nın ünü yurt dışında biliniyordu ve
Amerika’da iğne oyası üzerine çeşitli araştırmalar yapılmış ve bir de
kitap yazılmıştı. Kaymakam Gülhani Ozan Sarı’nın iğne oyalarından
etkilenip esinlendiğini düşündüm.
Kendisiyle görüştüğümde, yaptıklarını heyecanla uzun uzun anlattı.
Suriyeli sığınmacıların kaldığı 25 bin kişilik bir konteyner kampta,
kadınlar amatörce el işleri yaparken, bunlara bir atölye kurulmuş ve
daha profesyonel üretim yapmaları sağlanmış. İstanbul’dan bir grup
duyarlı kişi konteyner kente gelerek buradaki çalışmaları yerinde
görmüşler ve İstanbul’da 9 büyük firma ile irtibat kurulmuş, üretilen
elişleri burada satılmaya başlanmış. Bundan sonra farklı firmalardan
da siparişler gelmeye başlamış. Üretim atölyesinin adı da anlamlı bir
şekilde “Sınırsız Atölye” olarak adlandırılmış.
Savaştan önce çok sık Suriye’ye gittiğim ve bazı elişlerini de
beraberimde getirdiğim için, Suriye elişlerinin ne kadar değerli
olduğunu biliyorum.
Bir an, “peki biz Mersin’de Suriyeli sığınmacılar için ne yaptık?” diye
düşündüm…
Biz onları kötüledik, ötekileştirdik, düşmanlık duygularını körükledik;
neredeyse yok saydık. Onların ölüm korkusu ile ülkelerini terk
ettiklerini, yakınlarını, evlerini, yurtlarını kaybettiklerini unuttuk.
*Mersin Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri Suriyelilerin kurduğu, kent
ekonomisine ve ihracata katkı veren 400 Suriyeli firmayı göz ardı edip,
Suriyelilerin kentin ekonomisini olumsuz etkilediği yönünde
açıklamalar yaptılar.
*Kentin ortasına AVM’ler yapılıp esnaf zor durumda kalırken sessiz
kalan Esnaf Odası, Suriyelilerin açtıkları işyerlerinden dolayı esnafın iş
yapamaz duruma geldiği iddialarında bulundu.
*Sözde uluslararası bir STK’nın Başkanı, Suriyelilerin fişlenmesi
gerektiği yönünde bir basın açıklaması yaptı.
*Bir İlçe Oda Başkanı Arapça tabelalardan şikayetçi oldu.
*Basın Suriyeliler aleyhine yayınlarda bulundu.
*Önceden göçle gelen, artık yerli dediğimiz Arap kökenli
vatandaşların bile birçoğu yeni gelenleri istemediler ve onlara karşı
oldular.
Maalesef tüm bunların sonunda da Mersinliler Suriyelilere karşı en
azından kayıtsız kaldılar.
Aslında hoş görü kenti, iki asırdır göçle gelen her dil, din, ırk ve
mezhepten insanlara kucak açan, onlarla ekmeğini paylaşan Mersin
bu kez bu insanlık ve vicdan sınavında yeterince başarılı olamadı.
Her gün yüreğimizi kanatan trajedide, yani Ege Denizi’nde boğularak
ölen çocukların, kadınların, erkeklerin acı dolu kaderlerinde acaba
bizim de payımız yok mu?
Onların Mersin’de kalmalarını ve bir şeyler üretmelerini sağlayacak
bir yol bulamaz mıydık?
Beş yıl önce Suriyeli turistleri beklerken, Arapça tabelalar asarken,
şimdi onlardan şikayet etmek, onları yok saymak nasıl bir anlayıştır?
Toroslar Belediyesi’nin Hasır Örme Atölyesi’ni düşündüm…
Yine yıllar önce kök boyasından elişi kilimler üretilmesini ve bu
kilimlerin aynı zamanda Vakko Mağazalarında satılmasını, hatta
Fransa’ya ihraç edilmesini sağlayan Halk Eğitim Müdürü Hilmi
Dulkadir’in başarısını hatırladım...
Pekala Mersin’de de bir Belediye, bir Oda ya da bir STK, Suriyeliler için
mutlaka benzer bir proje geliştirebilirdi.
Umarım Elbeyli Kaymakamı Gülhan Ozan Sarı’nın bu çok değerli
çalışması Mersin için de örnek olur; bizimle birlikte yaşayan, belki de
hep bizimle yaşayacak olan bu insanları fark ederiz ve onlar için kalıcı
bir şeyler yapabiliriz.
Bu kentin geleneği, kültürü, demokratik alışkanlıkları ve farklı inançlar
mozaiği içinden beliren toplumsal vicdanı, savaş gibi bir insanlık
suçundan uzak durmak için bize sığınan bu insanlara karşı daha
sorumlu davranmamızı işaret ediyor.
Onların kaderi ve hayatı, Mersin’de yaşayan herkesin ve hepimizin
kaderinin ve hayatının bir parçasıdır. Katkılarımız ve çabalarımızla
onları iyileştikçe, bizler de daha iyi insanlar olmanın hazzını tadacağız.
HARUN ARSLAN