Aslında günlük çok sayıda gazete ve dergi okuduğum ve yazdığım için kitap okumaya çok fazla zaman bulamıyordum.
Maalesef Mersin ile ilgili konularda ya da kent tanıtımına dönük çok az kitap yazılıyor. Bu alandaki her kitabı önemsiyor ve değer veriyorum.
Bu kitap üzerine de okuduktan sonra yazarım diye düşünmüştüm.
Deniz kıyısında Marina’da havuz başında okumaya başladım.
Kitap beni sürüklemişti ve birden başımı kaldırmadan 40 sayfa okuduğumu fark ettim.
Etkilenmiştim. Çevreme baktım. Bu kitabı bu ortamda okumamalıydım.
Havuz başında, modern bir Marina ortamı bu kitaba haksızlık, diye düşündüm.
Dönüş yolumda düşüncelere dalmıştım. Gerçekten beni etkileyen kitap aynı zamanda biraz da hüzün, merak ve öfke duygularımı arttırmış, yakın geçmişi bana hatırlatmıştı.
Kitap daha bitmeden bu gece yalnızca bu ilk 40 sayfanın bendeki etkisini ve Mersin’i yazmalıydım…
* * *.
Üç yıl önce bir ticari heyetle Amerika seyahatimde, dönemin Bakanı ile Hollywood’a gitmiş ve orada film şirketleri ilgililerine, Mersin’de bir doğal stüdyo kurulmasını teklif etmiştik. Tarihte bölgemizde yaşamış Kleopatra, İskender, Aratos, Friedrich Barbarossa ve daha nicelerinden hazırlanmış bir rapor vermiştik.
Şimdi Umut Çor tarafından, o doğal stüdyoda kastettiğim filmin adeta bir senaryosu yazılmıştı bu kitapta.
Bir düşünceden, bir hayalden çok öte adeta hazır bir hikaye parçaları, senaryo bölümleri duruyordu elimde; tarihiyle, insanıyla, olaylarıyla ve karakterleriyle bir tarih seriliydi kitapta…
Bir taraftan öfkelenmiştim; sahip olduğumuz dünya çapındaki bunca zenginliği değerlendiremiyoruz, anlatamıyoruz, yazamıyoruz ve yaşatamıyoruz… diye.
Kısaca notlar verelim:
Friedrich Barbarossa’nın Silifke’de Göksu kıyısındaki Anıtın yapılışında ve çevre düzenlemesinde o gününün Alman Büyükelçisi Dr. Gustav Adolf Sonnenholl’a yardımcı olmuştum; Ankara’dan Silifke’ye birlikte gitmiştik.
Bu Silifke için gerçekten çok büyük bir zenginlik, tarihi bir değerdir.
Bundan önceki Belediye Başkanı, vizyon göstererek Friedrich Barbarossa’nın bir heykelini yaptırdı ve heykel Anıtın üzerine dikildi.
Maalesef yerel halktan birkaç kişinin tepkisi üzerine heykel indirildi ve Belediyenin deposuna kaldırıldı.
Heykelin tekrar yerine konulması için çok sayıda yazı yazdım; resmi yetkililer tarafından da bu konu desteklenip Silifke Belediye Başkanı ile görüşülse de sonuç alamadık.
Yeni Belediye Başkanı’nın bu konuda daha duyarlı ve cesur olacağını düşünmüştüm; olamadı.
Gelelim Ay’a ilk yolculuğu yapan Apollo 15 uzay mekiğinin indiği kratere adı verilen Aratos’a…
Anıt Mezarı’nın yeri belli. İki bin yıldır bekliyor. Bunu da çok kez yazdım.
Neredeyse 50 bin liralık bir bütçeyle bu dünya çapındaki hazine çıkarılabilir.
Burada en büyük öfkem de MTSO ve MTSO Turizm Platformu’na…
Mersin Turizmi için yaptıkları sayısız, faydası olmayan yurt dışı gezilerden birini eksik yaparlar, Anıt Mezarı ortaya çıkarırlar ve arkalarında bir değerli hikaye bırakırlardı.
Tabii hâlâ “Mersin’e 536 bin turist” rakamını telaffuz edip, kent yöneticilerini de yanıltarak buna inandıranlar sayesinde, Mersin’in turizmde gerekeni yaptığı hususunda yanlış bir kanaat ve rahatlık oluşmuş.
- * * *
Sevgili Umut Çor, bütün bu uzun hikayeleri güçlü, estetik düzeyi yüksek bir kurguyla okurlarına aktarıyor; toplumu da bu derin kültürel hazineye daha dikkatle bakmaya çağırıyor. Bu kitabın önümüze düşürdüğü ışıkla daha nice ayrıntı, nice olay ve insan yeniden konuşulmalı, yazılmalıdır.
Kentin hafızası, insanımızın kültürel bilinci, zaman ve mekân kavrayışı böyle kurulur.
Şimdi kitabın geri kalanını daha yavaş, daha özümseyerek okuyacağım; ama Marina’da değil. Soli’de Aratos’un Anıt Mezarı’nın yanında, sökülüp taşları kullanılan tiyatronun olduğu tepede, Antik Limanın kalan son taşlarının üzerinde, Göksu kıyısında yada Torosların tepesinden Kilikya’yı gördüğüm hissettiğim, kokusunu aldığım bir yerden…
Umut Çor’a hayatımıza armağan ettiği bu derin anlam için teşekkür ederim.
HARUN ARSLAN