Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki öğrenci olaylarında öldürülen Süleyman Özmen için “ÖZMENEM” başlıklı şiirini yazmış ve şöyle demişti;
Öz menem.. Öz menem!
Onlar kabuk Öz menem!
Sen yelde savrulan kül,
Yüreklerde köz menem.
Geçen yazdığım bir yazımda, bugün 6 Ocak ve Ankara’da kar yağıyor, bu kar yağışını sizinle paylaşmak istiyorum demiştim. Dedim ve kar yağışını anlatmaya başlayınca; Ankara Yüksek öğretmen Okulu’ndaki arkadaşlar ve kar yağdığı zamanki yaptıklarımız, film gibi derler ya; film gibi izlerken işgaller, kavgalar, boykotlar, işkenceler ve buna bağlı olarak filimde, Süleyman Özmen’in okulumuzda öldürülmesini izlememek mümkün mü?.
1968 yılının bahar aylarında öğrenci hareketlerinin başlaması ile üniversite yılları, birçok genç gibi, Süleyman Özmen’in üzerine de bir kar bulutu gibi çöker.
Yıl 1970. Yurt baskınları, fakülte işgalleri, boykotlar, sokak ortasında karşı karşıya kalınan yaylım ateşleri, işkenceler, halk mahkemelerinde yargılamalar, bombalama olayları, zindanlara götürülüp; dayak, işkence ve ölüm gibi olaylar ve hadiseler, öğrenci hayatının sıradan bir parçası haline gelir; vatanını milletini seven gençliğin karşısına kendilerini sosyalist diye tanımlayan Çin Komünizmi’nin/Mao’nun paralı uşakları, bu gençlerin okuma, barınma ve yaşama haklarını gasp etmeye başlar.
Çıkan olaylar yüzünden Fen Fakültesi ve ona bağlı olarak Yüksek Öğretmen Okulu bir müddet kapatıldı. Onun üzerine ben Anamur’a gitmek zorunda kaldım. Sanırım tam bir yıl; örneğin 1969 yılının ikinci döneminden 1970 yılının ikinci dönemine kadar okula gelmedim. Zira oklumuz sosyalistler tarafında işgal edilmiş ve bizleri derslere sokmuyorlardı. Bir yıl sonra Ankara’ya geldim ve garajdan direk okula(Fen Fakültesi’ne) gittim. Bir baktım ki; fakülte hiç tanımadığım, o günlerin modası parkeli kişilerle dolup taşıyordu. Benim hemen etrafımı sardılar. Hiç kimseyi tanımıyorum. Kimsin, nesin gibilerinden sorular sordular ve beni tanıyan bir Yüksek Öğretmenli aradılar. Fizik bölümünde okuyan Fahrettin isimli bir arkadaşı getirdiler bu kimdir faşist midir dediler. O da “pasif bir faşisttir salıverin gitsin” dedi ve beni bıraktılar. Kapıya kadar da birileri koluma girip dışarı bıraktılar bir daha gelme, gelirsen de seni böyle bırakmayız dediler. Ben de doğruca Site Öğrenci Yurduna gittim. Daha sonrasında aşağıda anlatacağım olayları yaşadık.
Süleyman Özmen 1948 doğumlu olup, A. Ü. Ziraat Fakültesi öğrenciydi. Ben de 1968 yılında Yüksek Öğretmen Okulu ve onunla bağlantılı Ankara Fen Fakültesi’nde öğrenime başlamıştım. O dönemde okullar farklı guruplar arasında paylaşılmakta ve işgal (belli bir gurubun kontrolünde olmak) edilmekteydi.
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu; iki blokta (A ve B) yatılı kız öğrencilerin, diğer dört blokta da (C,D,E ve F) yatılı erkek öğrencilerin kaldığı yatakhanelerdi. Genelde Yüksek Öğretmen solcu olmayan öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir okuldu. Ama solcu diyeceğimiz ve sosyal demokrat dediğimiz arkadaşlar farklı bir guruptular.
18 Mart 1970 günü, sadece D blokta mahsur kalmış ülkücü arkadaşlar olmak üzere, diğer üç blok(C, E ve F) ve okulun alanı solcular tarafından işgal edilmiş. Dışarıda kalan ülkücü arkadaşlar da (Bu guruba solcu olmayan herkes dahil) işgal edilmişlikten dolayı okula giremiyorlardı. Ben de dışarıda kalanlardandım. D blokta mahsur kalanlar içerisinde Anamurlu Sami Kahraman’ın da olduğunu hatırlıyorum. Dışarıda kalanlar arasında Anamurlu Hasan Ali Arıkan da vardı.
İki gün içerideki arkadaşlar dışarı, dışarıdakiler de içeri yurtlarına/kaldıkları bloklara giremiyorlardı. D bloktaki arkadaşlardan hiçbir bilgi alınamıyordu. Hatırımda kaldığına göre; sularını kesmişler ve iki gündür yiyecekleri yoktu. Aç susuz 48 saat mahsur kalmışlardı. Bizler de Site Öğrenci Yurdu’nda kaldığımızı hatırlıyorum. Bu durumda içeride mahsur kalan arkadaşlarımıza su, yiyecek götürülmeli ya da bir şekilde bu sol işgalinden okul kurtarılmalıydı.
Yine hatırımda kaldığına ve Hasan Ali Arıkan’ın hatırlatmasına göre 100 kadar öğrenci arkadaş, Ulus’taki Türk Ocağı binası önünde toplanıldı. İkinci gün akşam geç vakit, Yüksek Öğretmen Okulu karşısında/yakınındaki İlahiyat Fakültesi binasında toplanıp, mahsur kalan arkadaşlarımıza gece yardım götürmek ya da okulu işgalcilerden kurtarmak istenmişti.
İlahiyat Fakültesi Dekanı, birlikte hareket etmemizi sağlamak ve toparlanmamız için İlahiyat fakültesi binasına girmemize müsaade etmedi. Ve İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi Recep Doksat’ın bilgisi dahilinde İlahiyat Fakültesi’ne girildi. İlgili arkadaşların sorumluluğunda her blok için görevli guruplar oluşturuldu.
48 saat mahsur bırakılan arkadaşlara yardım edebilmek için oluşturulan guruplar hep birlikte ve yine hatırımda kaldığına göre, sabaha karşı ve havanın hafif kar serpiştirmesi altında birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na girildi.
Bir gurup da işgalci arkadaşların dikkatini ön taraflara (bazı guruplar aracılığı ile) çekerek arkadan D bloğuna yiyecek ve içecek yardımı yapılmak istendi. Önden içeri girmek isteyen gurupların birinde de Ziraat Fakültesi öğrencilerinden Süleyman Özmen de bulunmaktaydı. İşgalci öğrencilerden iki kişinin silahla rastgele ateş etmeye başladıklarına şahit oldum. Yine yanlış hatırlamıyorsam o rastgele ateş eden öğrencilerden biri Kamer Dünya, diğeri de İmam Aydın’dı. Benim de şahit olduğum rastgele sağı solu tarayan bu silahtan çıkan mermilerle Süleyman Özmen vuruldu. Yaralı şekilde bazı arkadaşlar Özmen’i hastaneye götürdüler. Ve kaldırıldığı Numune Hastanesinde beş gün süren yaşam mücadelesinde, omuriliğine saplanan kurşunun yaptığı hasar neticesinde 23 Mart 1970 günü şahadet şerbetini içmiştir. Mekanın cennet olsun S. Özmen.
Hoş kalın. 5 Mart 2019, Ankara. İsmet Kadıoğlu.