Truva Yayınları’ndan geçen ay tüm seçkin kitabevlerinin raflarını adeta işgal eden “Senden Sonra” adlı roman, çok kısa sürede okurları arasında sosyal medyada da adeta dedikodu konusu oldu. Çünkü kitapta konu edilen olaylar herkesin kendi özel hayatından kesitleri ortaya koyuyor. Yazar Nilgün Durdan ise kitap çıktıktan sonra sırra kadem basarak izini kaybettirdi. Yazarın izini bulmak için yollara düşen gazeteci yazar Metin Soylu, Senden Sonra adlı kitabın yazarı Nilgün Durdan’ı Niğde’de buldu. Yeni kitabı ve özel yaşamı ile ilgili bilinmeyenleri yalnızca Soylu’ya anlatan yazar Nilgün Durdan; “Yapamaz diyenlere inat, hayatında çöküşler yaşayıp kaybedenlere örnek ve söyleyecek sözleri bitmeyenlere davet için yazdım. Yazmayı seçtim çünkü yazmasaydım içimdeki zehiri akıtamazdım ve hep sancılı bir kadın olurdum.” diyor.
Metin Soylu: Kitap çıktı sen kayboldun? Sosyal medyada ise halen kitabın konuşuluyor. Bu röportajı yapmadan da Niğde’den gitmeye hiç niyetim yok. Bana Nilgün Durdan’ı anlatır mısın?
Nilgün Durdan: 1985 yılında Manisa’nın Turgutlu ilçesinde doğdum. Aslen Niğde’nin Kemerhisar nahiyesindenim. Babamın polis memuru olmasından dolayı şehir şehir gezdim. İki kız kardeşim daha var, ilk ve ortaöğretimimi Ankara’da tamamladım. Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulunun Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünden 2006 yılında mezun oldum. Daha sonra çeşitli ulusal kanallarda program asistanlığı ve program muhabirliği yaptıktan sonra Ankara Devlet Tiyatrolarında Konduvit olarak çalışma hayatımı sürdürdüm. Halen Niğde Üniversitesi’nin Fen Edebiyat Fakültesi’nde Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümünde okuyorum.
Metin Soylu: Sakin mi yoksa sabırsız biri misin?
Nilgün Durdan: Sakin biri gibi gözükürüm ama sabırsız biriyimdir. Doğum hikayem bile gariptir o yüzden sana anlatmaya oradan başlayacağım. Orta halli bir ailenin kızıyım. Ne zengin olabildik ne fakirleştik bana sorarlarsa bir arpa boyu yol gidemedik. Ama hiçbir zamanda şikayetçi değildik. Yaşamasını bilen bir ailenin, yaşamanın kıymetini yirmi yıl sonra çözebilmiş ortanca kızıyım. Şehir Cumhuriyet bayramına hazırlanırken annemin inadı ve korkusu yüzünden mutfakta dünyaya gelebilmişim. Tabi bunda babamın rüyasına giren ve bizim sülalemizde bir efsane gibi anlatılan o ak sakallı dedenin sabaha karşı babama “bu kız çocuğuna iyi bakmazsan diğer çocuklarından da olursun” deyişinin rolü büyük. Bana hep iyi baktılar ve bende o dedeyi hep saygıyla andım.
Metin Soylu: Peki neden yazıyorsun?
Nilgün Durdan: Emin olduğum tek şey, küçük yaşlarda yazı yazmaya başladığım. Hadi itiraf edeyim birçoğunuz gibi ben de bir dönem okul sıralarını karaladım kurşun kalemle. Sonra büyüdüm ve lise dönemlerimde tükenmez kaleme vuruldum. Onunla birlikte ne çok şiirler yazdım, ne çok mektuplar... En sevdiğimde hatıra defterleriydi. Tükenmez kalemle olan garip bağım, annemden saklı gizli, evdeki sehpaların ve hâlâ üzerinde uyuduğum yatağımın altındaki suntayı boş yer kalmayacak şekilde yazana kadar devam etti. Şimdi büyüdüm ve bana söylenen tabirle “koca bir kadın” oldum. Yazdıklarım bana ait hikâyeler olmasa da, çok hikâye dinledim, biriktirdim. Daha çok yazdım,yazdıkça bağlandım... Yazıyorum… Çünkü kötü bir insan olmak istemiyorum. Kızdığımda, kırıldığımda bağırmak ya da kavga etmek yerine sadece yazıyorum. Yazıyorum çünkü, ağlamaktan ve çaresizce beklemekten daha iyi bir sonuç veriyor yazabilmek. “Üretmek” kelimesinin gerçekliğini hissediyorum, ürettikçe kendimi daha “özel” hissediyorum. Kalemle uğraşmak beni güzelleştiriyor, ruhum rahatlıyor. Yazmak beni insan yapıyor…
“Hayatımda kesin tarihlerim olmadı hiç”
Metin Soylu: Her insanın kendisini keşfettiği bir anı vardır. Sen kendini ne zaman keşfettin?
Nilgün Durdan: Lise yıllarında… Annem hep “insan durduğu yerde akıllanır” derdi belki de o yüzdendir bu yaştan sonra tekrar bir üniversite okumaya başlamam. Eğitim hayatımın dışında kendime dair kesin bir tarifim olmadı hiç. Neyi sevdiğimi, neyi giydiğimi hala çözebilmiş değilim. Her sabah sanki farklı bir karakter gibi uyandığımı biliyorum. Kesinlikle dinlemem dediğim bir şarkıyı bir hafta boyunca deli gibi dinleyebiliyorum, ağzıma sürmem dediğim bir yiyeceğin tiryakisi olabiliyorum. Biliyorum biraz saçma, biraz zor gibi gözüküyor ama hala kendimi arıyorum… Kendimi bir yerde unutmuş gibiyim… nereye koyduğumu bulamıyor gibi… Hayatımda kesin tarihlerim olmadı hiç… Ya unutkanlığımdan ya da rakamlarla aram iyi olmadığından... Yaşadım... Yaşadıklarımla birlikte bende üzüldüm, kırıldım...Bana akıl verenlerden hatta bir dönem beni yaratandan bile uzaklaştım. Sonra yılmadım, dimdik ayağa kalktım, en yüksekte neler var diye merak ettim. Yazdım....
Metin Soylu: Sen yazarken yanında kimler vardı?
Nilgün Durdan: Tabii tüm bunları kendi başıma yapamadım. Başta yaptığım yanlışlarda bile bana inanan ve bakışlarıyla bile sırtımı sıvazlayan annem yardımcı oldu; sonra hayatımda ki şefkat kelimesinin karşılığı olan babam, desteğim oldu. Son olarak da, bu yaşıma kadar ellerimi sıkıca tutan ve hiç bırakmayacaklarını bildiğim, birlikte gülmenin hatta ağlamanın ve hep “bir” olmanın zevkini bana daima yaşatan kız kardeşlerim; Belgin ve Elçin ile birlikte başardım. Ve değerli insan Beytullah Kirazcı'ya... Bu kadar değil tabii ki, çevremde bana inanan ve gülen yüzleriyle “başaracaksın” diyerek güç veren sevgili dostlarımı da unutamam. Ben dünyamı güzelleştiren bu insanlar sayesinde kalem tutmayı sevdim. Ve yazdım...
Metin Soylu: Niğde’de neler yapıyorsun?
Nilgün Durdan: Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde şu an Çağdaş Türk Dilleri ve Edebiyatları bölümünde birinci sınıf öğrencisiyim. Zaten bu bölüm de bu üniversite de yeni açıldı yani ilk mezunu olacağım. Fikir ya da şehir değiştirmezsem tabi :)
Bu bölümü seçmemde ki etken alfabelere ve dillere olan merakım, bir de madem yazmaya devam edeceğim mutlaka edebiyat alanında donanım sahibi olmalıyım diye düşündüm. Şu an kiril alfabesi ile konuşulan ülkelerin dillerini çözmüş sayılırım. Rusça, Kazakça, Kırgızca… gibi dillerin eğitimini alıyorum.
“Yazdım çünkü çok yalnızdım”
Metin Soylu: Neden Senden Sonra?
Nilgün Durdan: Yazmayı seçtim çünkü yazmasaydım içimdeki zehiri akıtamazdım ve hep sancılı bir kadın olurdum. Dinlediklerim, duyduklarım ve yaşadıklarım bana fazla geldi. Yazmasaydım eğer çıkış yolu bulamazdım, yine kaybolurdum ve yine kaybederdim… Mesela ben şarkıda söyleyebilirdim yahut resim çizebilirdim. Hepsini denedim ne yalan söyleyeyim hiçbirinde yazmak kadar iyi değildim. Başlarda yazmaya evdeki sehpaların altıyla başladım, sonra alt ranzada yattığım için üstümdeki suntaya yazmayı keşfettim. Annem ne kadar sağı solu karalamamam için yalvarsa da ben direndim. Sonra o yıllarda hatıra defteri ya da günlükler moda olunca artık adam akıllı bir deftere yazmaya başlamam gerektiğini hissettim ve ilk şiirimi 14 yaşındayken o deftere yazdım. Sorası hep geldi tabi, ben hep defterlere yazdım ve yazmayı hiç bırakamadım. Yazdım çünkü çok yalnızdım ve çok yanlış şeyler yaşadım… Zaten ben ne yazarsam yazayım ne yaparsam yapayım hepsini yalnızlıktan yaptım…
İlk kitabım Senden Sonra, bakıldığında sıradan bir kitap ama benim için ilaç… Geçirdiğim zorlu süreçten beni çıkartan tek iyi nedenim. Yeniden bir şeylere inanmamı sağlayan en kıymetli hediyem. Amacım ve kazandığım en büyük zaferim… Kitapta gidenin ağzından gitmenin ne demek olduğunu okurken; bekleyenin ağzından da beklemenin acımasızlığını okuyoruz.Beklemeyi yazdım çünkü herkes yaşadığı süreçte hep bir şeyleri bekledi. Kimi babasını, kimisi kocasını,kimisi hiçbir zaman sahip olamadığı aşkı bekledi… Ve gitmek… Hepimizin yaşadığı şey ne olursa olsun gitmek için bir nedeni vardır, bende o nedenlerden sadece birini yazdım. Gitmenin haklı yanlarını ve beklemenin bekleyen taraf için adeletsizliğini…
Metin Soylu: Eserini nasıl bir ruh hali ile yazdın?
Nilgün Durdan: Kitabı yazmam iki yılımı aldı. En zor ve en uzun tarafı ise bilgisayar ortamına aktarmaktı çünkü ben kurşun kalem sevdalısıyım. Daha samimi, daha sıcak buluyorum kalem ve kağıt ilişkisini. Çünkü bende bilgisayar başına iş için oturup, bir anda amacını şaşıran kısıma dahilim. Kitabı yazmaya başladığım o süre içinde her şeye ve herkese karşı öfkeliydim. İnancımı kaybetmek üzereydim… Aklınıza gelebilecek her türlü inanç bu… Düşünsenize her şeye inanmaktan vaz geçerseniz ne olur? Ben bu sorunun cevabını çok iyi bilenlerdenim…
Metin Soylu: Kitabın içindeki olaylar gerçek mi?
Nilgün Durdan: İçindeki hikaye benim için bir kurgu ama bildiğim bir şey var ki çoğu insan için gerçek olduğu… Belki benim için bile bir gün gerçek olabileceği… Hepimiz muhakkak birilerini terk etmişizdir ya da terk edilmişizdir. Çoğumuz aldatıldık yahut aldattık… Kimimiz affetmedi ama Allah affetti…
Metin Soylu: Kitapta kendi özel hayatından göndermeler yaptın mı?
Nilgün Durdan:Tespitler benim hayatımdan, yaşadıklarımdan ve gördüklerimden izler taşıyor. Kırıldığım noktaları yazdım. Erkekleri anlamadığımı sananlara, onların anladığım taraflarının da olduğunu yazdım. (Pek anlaşılır olduklarını düşünmüyor da değilim hani) İtiraf edeyim dışardan bakıldığında umursamaz olan Nilgün’ün aslında ne kadarda kırılgan ve içli olduğunu göstermek istemişte olabilirim. Bir de hep söylüyorum dibe vurduğumu sanıp bana destek olmaktan korkanlara en büyük göndermem oldu yazdıklarım.
Metin Soylu: Kitapla ilgili eleştiriler genelde ne yönde oldu?
Nilgün Durdan: Garip bir şekilde herkesin ortak bir yarasıymış yazdıklarım. Hiç tanımadığım insanlardan mailler alıyorum ve her birinde şu cümle oluyor “beni anlatmışsınız.” Kiminin öğlen kahvesinin konuğu oluyor kitabım, fotoğrafını çekip bana yolluyorlar, kiminin de çay sohbetine eşlik ediyor. Beni gururlandırıyor duyduklarım ve daha çok heyecanlandırıyor. En son Azerbaycan’dan bir kitap evinden aldığım telefon ve maille duygulandım. Bu kadarını hiç tahmin etmemiştim. Her geçen gün daha kalabalıklaşıyorum, birbirine benzeyen insanlarla kitabım sayesinde buluşuyor ve birbirimizin yaralarını okşuyoruz.
Metin Soylu: Sosyal yaşamında nasıl birisin?
Nilgün Durdan: Eğer bu bir faaliyetse en iyi yaptığım şeyi yapıyor ve bol bol sohbet ediyorum insanlarla. Bazen bir garson oluyor bazen seksen yaşında bir dede… Sanırım ben biraz gevezeyim. Eğer bu sayılmazsa da herkes gibi sinemaya gidiyorum tercihim duygusal olanlar… Kırık kalp hikayelerini seviyorum. Tiyatro ile bağımı koparmadım, eskisi kadar sık olmasa da takip etmeye çalışıyorum. Canım çok sıkkınsa uzun uzun yürüyorum. Kulağımda radyodan çalan bir müzik eşliğinde ruh halime göre değişken bir tempoyla. Bir de bunların dışında mutfakta zaman geçirmeyi seviyorum. Öyle yemek yapmak değil daha çok pasta börek çörek işleri. İçimde bir pastaneci ya da şekerci dükkanı yaşatıyorum gibi. Yaşadığım yer oldukça küçük bir yer olduğu için ben faaliyette bulunmak istesem de şu an sınırlı seçeneklerim var. Ha birde bol bol okuyorum tabi…
Metin Soylu: Burcun nedir? Ve burcunuzun özelliklerini taşıyor musun?
Nilgün Durdan: Zehirli bir Akrebim… Öyle burçlara pek inanmam fakat kim yüzüme baksa burcumu ben söylemeden bilir. Burcumun özelliklerini derinden hissediyorum mesela hırslıyımdır istediğim şey muhakkak olmalıdır. Sonra karşımdakini bir parça sevmek bile ona tutkuyla bağlanma nedenim olabilir. Aşk dışında her şeyi paylaşabilirim. Tüm bunların dışında da sevmediysem ölene kadar sevemem, hislerime çok güvenirim. Kıskançlık her kadının ruhunda vardır ama konu sevdiğini kıskanmaksa sanırım Akrep kadının ruhu bununla dolup taşıyor.
Metin Soylu: Peki düşündüğün yeni projelerin?
Nilgün Durdan: Şu an için ufukta gözüken ikinci kitabım. Daha çarpıcı bir hikaye yakaladığımı düşünüyorum ve bu da beni heveslendiriyor. Taslağını oluşturdum ve hatta yazmaya başladım bile fakat ağırdan alıp demlenmeyi bekliyorum.