Klasik bir soru ile başlayalım Yazmaya nasıl başladınız?
Lise okurken oturduğum sıra cam kenarıydı ve bana güzel gelen bir manzarası vardı. Canımın sıkıldığı derslerde, defterlerimin arkasına yazarak başladım. Daha sonraları derse gideyim de canım sıkılsın, bir şeyler yazayım diye okula gitmeye başladım.
Evet, bu durumun liseyi dışarıdan okumanızla devam ettiği yazıyor hakkınızda. Üniversite’ye girene kadar iki şiir kitabı yazdınız bu süreçte Mehmet Severcan Neler Yaptı?
Liseyi dışarıdan okumak her ne kadar tavsiye etmesem de doğru değerlendirilirse çok güzel bir fırsat diye düşünüyorum. Lokanta, perakende satış, çağrı merkezi gibi bir çok işte çalışarak hayatın yaşım elverdiğince iç yüzünü görme, tanıma fırsatım oldu. Bu sürede şiir kitaplarımı başta Taksim, Kadıköy Vapuru gibi yerlerde okurlara seslenerek ulaştırmaya çalıştım.
Son romanın ‘’Şehrin Sahipleri’’ ile edebiyat dünyasında ismin anılır hale gelmeye başladı… Kitabında ki karakterlerin içimizden insanlar olması kitabı her okuyan gibi bizde de bir merakı uyandırıyor. Kitapta geçen kahvehane gerçek mi ve Halit Ağabey tanıdığın birisi mi?
‘’Şehrin Sahipleri’’ ilk romanım ve aslında kendimde bazı özellikleri ilk farkına varışım oldu diyebilirim… Kitapta müzede ki basamak sayısına kadar gerçek yerler var ancak karakterler ve mekanlar için en iyi gerçeklik halinde bulunduğu yer zihnim diyebilirim.
Günümüz dünyası ve edebiyatına karşı duruşunla özellikle kendi yaşının üstünde insanlardan takdir topluyorsun ancak yer altı edebiyatı ile ilgilenen bazı genç dergi/yazarlar seni ayak uyduramamak ile suçluyor. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
Böyle yorumlar duyduğum için çok mutlu olduğumu öncelikle söylemeliyim. Benim için bazı ölçüler var… Örneğin bir kitabı okuduktan sonra normal hayata gerip dönüp yaşarken o kitaptan sözler, kısımlar hatırlanmalı ben böyle kitapların gerçekten değer taşıdığını düşünürüm, gündeme göre çok satsın diye elbette belirli bir oranda emek verilmiş kitapların değil. Kendi kurmaca dünyalarında kaybolarak, insanlara yapıcı noktalardan bakmaktan uzak hep bir sözde karizmatik ve sahte havalarla eli kalem tutan insanlara yazar dendiği an yok yere yurt dışına sürgün yemiş gibi hissediyorum kendimi. Duygularımı ancak böyle tam olarak ifade edebilirim. Eğer o ayaklarla gideceğiniz dünyalar böyle ise ben herkeslerin kabullendiği o dünyaya ayak uyduramayanlardanım.
Kitap çıkartmak isteyen özellikle genç arkadaşlar arasında senin bir yayınevi kurdu olduğun konuşuluyor. Birçok yayıneviyle kavgalısın bunun nedenini ve sana neden böyle dendiğini açıklar mısın?
Öncelikle kitap çıkartmayı düşünen herkese elimden geldiğince her türlü destek vermeye hazırım, yaşadığım hayatın şu an ki durumu gereği bu destek belirli bir bilgi düzeyinde olur. Sanırım iki senedir bu konuda yardımcı olmaya çalıştığımdan böyle bir isim kullanmışlardır. Yayınevleri ile kavgalıyım çünkü bir eseri yazarken uykudan, yemekten, ve temel birçok şeyden kısarak yazı kalitesinin arttığını düşünenlerdenim. Böyle süreçler yaşadıktan sonra bir kitabı yazıyorsunuz ve yayıncıya gittiğinizde ‘’Mehmet bize buraya 5 bin kişi getir imza gününe, ne olursa basalım’’ veya ‘’Kitabını basalım ama on adet sana gerisini biz dağıtacağız yüz binler satacak ama önce sende 2.000 lira ver’’ gibi cevaplar alışımdır. Elbette yanına ancak büyük büyük insanlarla yaklaşılan o kocaman ve çok satan yayınevlerini bunun dışında satıyorum. Onların ki farklı bir mekanizma, öyle dahil olmak falan yok şu yayından kitabım çıksın, bir gün benimde kitabımı o yayınevi basacak gibi bir derdim yok.
Peki kitaplarını sokaklara çıkarak sergiledin ve derneklerde görev alıyorsun… Bir başka haber sitesinde ki röportajında hali hazırda birisi 900 kısa sözden oluşan bir kitabının basıma hazır olduğu ve yeni romanı ise tamamlamak üzere olduğunu söylemişsin. Bu süreçte sana hiç destek veren yok mu üstelik üniversite okumaktasın yani kendini ve projelerini nasıl finanse ediyorsun?
Hiçbir şeyi idare edebildiğim yok ama asıl önemli olan bir türlü pes etmeyişim diye düşünüyorum. Günde elli adet mektup yazıyor ve bunları Türkiye’nin farklı bölgelerinde oturan kişilere atarak kitabımı tanıtıyorum. İşin ilginci kitabı alabilecekleri bir yer yok benim dışında o yüzden eğer isterlerse adlarına imzalı olarak onlara kargo ile gönderiyorum. Bu sayede birçok insanla tanışma fırsatı buldum. Kitaplarımı bastırmak hatta sadece Edebiyatla ilgilenmem için çok ciddi yardımlar yapmak isteyende oldu ancak o insanlar çemberimin içinde bulunan kişiler değildi ve yardım benim için sınırı bir kitap ücreti olan bir sözcük bu konuda. Basılmaya hazır iki kitabım bekliyor ve hayat her an devam ediyor o yüzden öyle çok düşünmemeye çalışıyorum. Kitapları isteyen yayınevleri de var ama bir proje veya o yazarcıklar gibi pazarlanmaya niyetim yok. O yüzden kitap basan makineler, o büyülü raflar onlarda kalsın kalemim bende diyorum.
Kendini daha çok Şair mi yoksa Roman Yazarı mı hissediyorsun?
Çoğu zaman kitaplarımda yazdığım şeylerin yani o sayfalarının dışında kendimin ne düşündüğü ve ne hissettiğini çok önemsememe gibi ciddi bir derecede rahatsızlığım var. O yüzden bu soruya net bir cevap veremeyeceğim.
Peki son olarak tüm insanlığa bir şey söylemek istesen ne derdin?
İçinde bulunduğumuz şöylesine bir dünyada mutluluk sarhoşu olan veya hayatının tümünde sırf gösteriş olsun diye öyle davranan insanlar beni çok ilgilendirmiyor. Dünyayı bazı konulardan mutsuz insanların kurtaracağına inanıyorum. Merak etmeyin demek istiyorum, şehirlerin yüzü umursanmayan insanlarına…Yanına gidip sıcak bir tebessüm eder, elini sımsıkı tutar gibi ‘’Hep bir yaşamak arifesinde yağmurlar kurur kalır gökyüzünde’’…