Hasan TÜLÜCEOĞLU
Ortaöğretimde bazı öğretmenlerimiz zaman, zaman Batının gelişmişliğine, bizim geri kalmışlığımıza vurgu yaparlar ve Batının sanayi ve teknolojisinin kıymetli olduğunu dolayısıyla bize çok pahalıya sattıklarından dem vururlardı. Bir vida için tarım ülkesi olarak bir kamyon buğday vermemiz gerektiği örneğini verirlerdi. Ve en büyük hedefimizin Atatürk’ün bizlere gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak olduğu, ülke ve millet olarak bu hedefe biran önce ulaşmamız gerektiğine özellikle vurgu yaparlardı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana elbette hedefimiz buydu. Bizler lise sıralarında bu hedefe ulaşmış bir ülke hayalleri kurardık.
Bugün itibariyle kırk yıl öncesine göre elbette aşamalar, mesafeler kat ettik. Ancak Ulu Önder’in gösterdiği hedefe ulaşmada hala gerilerdeyiz.
Atatürk’ün başlattığı sanayi çalışmaları maalesef devam ettirilememiş; o zaman kurulan uçak fabrikası sonrasında kapatılmış. Her şeyiyle Türk mühendislerin ürettikleri ‘devrim otomobilleri’ eften püften bahanelerle yokluğa gömülmüş.
Bugün, seksenlerde öğretmenlerimizin yukarda verdikleri örnekler maalesef hala geçerli. Batının teknoloji ürünlerine kendi ürettiklerimiz itibariyle çuval dolusu paralar ödüyoruz. Burada insanımızın vazgeçilmezi olan cep telefonlarından örnek vermek gerekirse piyasaya en son sürülen IPhone 7’nin en yüksek özelliklisi şu an bizim piyasada 4600tl’lerde satılıyor. Bu telefon için normal bir memurun neredeyse iki maaş ödemesi, çiftçinin yaklaşık 5 ton buğday ödemesi, yumurta üreticisinin yaklaşık 30 bin yumurta ödemesi, süt üreticisinin 3 ton süt ödemesi asgari ücretle çalışan bir işçinin 3 maaştan fazla ödemesi gerekmektedir. Bu miktarlara ulaşmada Batının teknolojiyi üretmedeki emek iş gücü ve zamanı bizim işçimiz, çiftçimiz, hayvan üreticimiz ve memurumuz açısından artık siz düşünün.(Not: Örneklemede verilen rakamlar yaklaşık ve ortalama rakamlardır. Güncel verilere birebir uymayabilir. Burada bir hata ve kusur aranmasın.)
Otomobil ve diğer sanayi ve teknoloji ürünleri için de yukarıdaki durumlar geçerli. Bunların bakım, tamirat ve yedek parça durumları düşünüldüğünde sanayi ve teknoloji üreticilerine neredeyse ömür boyu sürekli para aktarıyoruz demektir.
‘Biz üretsek yerli tüketicimiz yine buna yakın ödemeleri yapacak zaten’ gibi bir itiraz akla gelebilir. Ancak yerli tüketicinin ödediği para ülke içerisinde kalır, başka ülkelere sürekli para aktarmamış oluruz. Bunun anlamını ekonomistler çok daha iyi bilir.
Daha önceki yazılarımda (teknoloji ve kültür, teknoloji ve benlik) vurguladığım üzere teknolojinin ekonomi dışında sosyo-kültürel yönleri de söz konusu.
Burada Üstad Necip Fazıl’ın bir anlatısına yer vermek istiyorum: Yoksulu, kendi lüks otomobilini göndererek evine çağıran zengine karşılık yoksulun otomobili reddederek kendi at arabasıyla davete gitmesinin zengini müthiş şekilde öfkelendireceğini, yoksulun bu tavrıyla zengine karşı eziklik hissetmeyip bir anlamda üstünlük sağladığını ifade eder.
Üstadın burada vurguladığı üzere bilgi ve güce sahip olan sanayi ve teknoloji üreticileri bu gücü ellerinde tuttukları sürece onların tüketicileri bizlere elbette tepeden bakıp üstünlük pozisyonunda bulunacaklardır. Biz istediğimiz kadar hamasi sözlerle kendimizi yüceltmeye çalışsak ta bu gerçek değişmeyecektir.
Her seviye ve kademeden insanlarımızın bu farkındalığın bilincinde olması ‘çağdaş uygarlık seviyesi’ hedefine ulaşmada mutlaka katkı sağlayacaktır.
Bu geniş bakış açısından bakıldığında aldığı lüks otomobil, telefon vb teknoloji ürünüyle bir diğerine üstünlük kurmaya çalışan insanımızın komik halini zannedersem görüyorsunuzdur.