“Ülkemizdeki parlamenter sistemin başarı düşüklüğü, zımnen başkanlık sisteminin başarılı olacağı anlamına gelir mi?” Ve şu sözü hatırlatarak yazıma devam etmek istiyorum: “At binicisine göre kişner.”
Cumhurbaşkanlığı Sistemi dediğimiz ve 16 Nisan 2017’de halkın iradesine başvurulacak olan yönetim şeklinden korkanlar, acaba tek adamlıktan mı korkuyorlar, yoksa yapılan işlem ve oylamaların Tayip Erdoğan için olduğunu mu sanıyorlar? Korku tek adamlıktan mı, Tayip Erdoğan’dan mı?
Gelecek; geçmişin, temelin üzerine inşa edilen 9 katlı apartmandır. İnsan geçmişiyle vardır ve onunla övünür. Tek adamlık, yeni sisteme karşı olanların temelinde var. Onu nasıl inkar ederler anlamış değilim. Ama bunu kitaplar arşivler yazıyor. Söylenenler inkar edilebilir ama yazılanları inkar edemez ve yok sayamazsınız. Milli şeflik kimde var? Cumhurbaşkanı partinin de başkanı, vali partinin il başkanı, kimde var?
Aslında itirazı olanlar, tek adamlığa, partili cumhurbaşkanlığına, milli şefliğe karşı değiller. Sanırım sadece ve sadece Tayip Erdoğan’a karşılar. Ne isteniyor bu “Tayip”ten anlamış değilim. Üstelik bu yeni sistemi, tek adam olma arzusu olduğu sanılan Tayip Erdoğan tek başına oluşturmadı, MHP ve onun başkanı Bahçeli’nin katkıları da var. İki parti ortak kararla oluşturdu.
Bahçeli ve partisi, milli meselelerde her zaman parti menfaatlerini ön planda tutmamış, milletin yararına pozitif düşünmüş ve negatif davranışlardan uzak kalmayı tercih etmiştir.
Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Erdoğan ve ekibinin 15 yıldır yaptıkları ortada.
Görünen o ki Erdoğan “Dünya Beşten büyüktür” dediği için, “One Minute” dediği için, “ülkemi böldürmem” dediği için Batılıların tekerine çomak sokmuştur. Güçlü ve üreten bir Türkiye için çaba sarf ettiği için hedef haline gelmiştir. Bir Fransız bile diyor ki, Erdoğan Fransa’nın çıkarlarına ters düştüğü için karalanıyor. Bu gerçeği bu Fransız gazeteci görüyor da, biz hala niye görmüyoruz, anlamış değilim.
Bir vatandaş olarak, hiç şüphesiz her mevzuda olduğu gibi siyaset, devlet, hükümet, yönetim esasları, idareciler ve idare edenler hakkında görüş ve düşüncelerimiz olmalıdır. Asla ilgisiz, bilgisiz, etkisiz, lakayt, pasif kalamayız. Seyredemeyiz sorumluyuz. Yönetim kimde olursa, kendimizi yaşayabiliriz demeliyiz. Bana kendimi yaşatacak yönetim lazım.
Bizlerin vatandaş olarak, seçimlerden haberdar olmamız, siyasetle ilgilenmemiz, devleti yönetecek olanların yanında olmamız, yönetime iştirak etmemiz şarttır. İçimizdeki azınlıkların ve dıştaki emperyalist güçlerin isteği siyasetten uzak durmamızdır. Dış güçler, kendi gibi düşünenleri yönetime getirerek bizleri yönetmeye kalkarlar. Halk kendi gibi düşünenleri yönetime getirirse, Hep ihtilallerle düşürmeye çalışmışlardır. Siyaseti takip edip, temiz siyaset yapacağına ve yaptığına inandığımız yöneticilerin yanında olmalıyız.
Yönetimi; beceremeyeceklere, düzenbazlara, çalacaklara, rüşvetçilere, bana kendimi yaşatmayacaklara bırakmayacağız. Beraber olacağız, iri ve diri olacağız, bölünmeyeceğiz. Saygıyla, hoşgörü ile hareket edip birlik ve beraberliği temin edip ve çoğunluğu mutlaka sağlamalıyız.
Değişmez taraftarlık duygularıyla, anlamsız çatışmalarla beraberlikleri bozmak isteyenlerden uzak kalmalıyız. Güçlü olma, sağlıklı davranıp doğru düşünme zamanıdır. Tüm dış Türkler ve İslam alemi bizi gözlüyor ve bizden beklentileri var. Bizim başarılı oluşumlarımız, kararlarımız karşımızdakileri üzecek, yanımızda olmak isteyenleri de sevindirecektir.
Masa üstünde duran iki şişe şaraptan hangisi daha kalitelidir tadına bak ve söyle denir Bektaşi’nin birine. Adam birincinin tadına bakınca ikinci şişeyi gösterip, bu der. Ama sen ikincinin tadına bakmadın ki denince de, bundan daha kötüsü olmaz der. Yıllardır parlamenter sistem uygulanmakta. Yani tadına uzun süredir bakıyoruz. İkisinden birini tercih edeceksek (bundan daha kötüsü olmaz anlamında değil ama) yeter, artık Cumhurbaşkanlığı Sistemini deneyelim. Buna millet karar verecek. Geri dönüşü var mı? Bana göre var. Buna da millet karar verecek. Tabi ki halkın tercihlerine bırakır, ona gidersen. Ve bana göre de bundan sonra halkın iradesinin dışına çıkış yok. Buna kimse mani olamaz. Kimse “Değiştiremezsiniz” sözünü halka karşı artık kullanamayacaktır.
ERDOĞAN NE YAPMADI Kİ?
Erdoğan borçsuz bir Türkiye hayal etti. Ama İMF borçlarının ödenip borçsuz, yaşanabileceğine kimse inanmamıştı. Çünkü inanmayanların hayalleri yoktu. Oysa büyük başarılar büyük hayallerle gerçekleştirilir. İnsanlar ancak hayal ettikleri yere kadar gidebilir.
Hayal etti ve gerçekleştirdi:
Enflasyonu tek basamaklı hale getirdi.
Emeklileri maaş kuyruğundan kuyruklardan kurtardı.
Engellilere ve bakıcılarına maaş bağladı.
Hastanelerde sabah saat 4’te sıra alma kuyruklarını kaldırdı. Telefon ya da internetten almayı sağladı.
Yaşlılara ve acil hastalara sıra almada otomatik olarak ön sırayı vermeyi sağladı.
Doktor reçete yazıyor, şifreyle Türkiye’nin her yerindeki eczanelerden anında ilacı almayı sağlandı.
Hasta ve hastane ayırımı yapmadan her hastanede herkesin muayene olması sağlandı. SSK’lı artık Anamur’dan 220 km. uzaklıktaki Mersin SSK hastanesine gitmiyor; özel ve devlet hastanesinde muayene olabilmem sağlandı.
Sular kesilmez oldu. İnsanlar sırtında su bidonları taşımaz oldular.
Devleti 70 sente muhtaç olmaktan kurtardı ve İMF’ye olan borcu ödeyip borç verir hale getirildi. Borçsuz yaşayabilir olduk.
İstanbul’a neler yapılmadı ki:
Asya’yı Avrupa’ya kaç kez kaç yerden hayal edilemeyecek projelerle bağlandı.
Marmaray yapıldı.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapıldı.
Avrasya Tüneli yapıldı.
Çılgın Proje…
Dünya’da en büyük ve çok kapasiteli hava alanını… yapılıyor ve yapılacak.
“Asrın Projesi” ile denizin dibinden borularla, Anamur’dan Kıbrıs’a su götürüldü.
Mersin- Anamur- Alanya arası sahil yolunu yapılıyor, bitmek üzere.
Başörtü kavgası bitti.
Üniversite girişteki katsayı adaletsizliği düzeltildi. Buna bağlı olarak ara elaman yetiştiren meslek liseleri aktif hale getirildi.
Hepsinden önemlisi, askeri ve yargı vesayetini kaldırdı. Bunu 2010 yılından sonra kısmen sağlamıştı. 16 Nisan’da halk EVET derse (ki demezse de sonuçlarına razı olunacaktır) vesayetsizlik daha bir netleşecektir. Yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı daha iyi sağlanacağını görüyorum.
Not edebildiklerim, yapılan yüzlerce projeden bazıları. 16 Nisan’da, değişmesini istediğim konulardan birkaç tanesi bile, değişecekse, yetmez ama buna da şükür diyerek, yapılanlara teşekkür ediyor, yapılacak olanlar için de, EVET diyorum. Anayasa değişikliği referandumunda EVET oyu vereceğim.
Hoş kalın. Şubat 2017, Antalya. İsmet Kadıoğlu.