Baba çocuğu için koruyucudur, kapsayıcıdır, başlatıcıdır, mücadelecidir, destekçidir, kurallar koyucudur, danışılandır ve en önemlisi de örnektir. Baba; bu konularda ihmal davranmışsa, etkili olamamışsa veya yok hükmünde çocuklarından uzak kalmışsa, her toplum ve kültürde şahsi davranış ve aile içindeki konumunda/yaşantısında arızalar olabilmektedir.
İyi bir baba olabilmek için iyi bir anneye ihtiyaç vardır. İyi bir annelik için de iyi bir babaya ihtiyaç vardır. İyi bir evlat olma, anne baba ilişkisinin iyi olmasıyla ilgilidir. Evlat, anne baba ilişkisinin resmini çekiyor ve ilerde resimlere bakıp kullanıyor. Hayaldeki baba, örf, adet, gelenek görenek babası ve toplumdaki gördüğü yaşanan baba görüntülerinin karışımı çocuktaki baba rolünü belirler. Kendisi de onu kullanmaya çalışır. Ama çocuğun canlandırdığı baba rolü yaşamının her ilerleyen dönemlerinde gelişir ve değişime uğrar.
Baba, çocuk anne karnında iken anneyi ve bebeği koruyarak ve destek olarak babalık görevini başlatmalıdır. Anneyle birlikte babanın ilk günden itibaren oluşturduğu güven ortamında çocuk güven duygusunu kazanır. Baba güven ve sevginin kaynağıdır/olmalıdır. Baba çocuğa birey olma, kendi kendine karar verme duygusu vermelidir. İyi baba olmanın şartlarındandır bunlar.
Çocuğun yaşadığı ortamdaki aile fertlerinin davranışları çocuğun kişiliğini oluşturur ve ilerideki rollerini belirler. Aile içinde öğrendiklerini sosyal hayatında dener o davranışları olgunlaştırır. Birey olmuş olan çocuklarına aile her zaman destek olacağı ve yanında olduğu hissini vermelidir.
Bir çocuğun düşünceleri: “Bizim için yaptığı tüm fedakarlıklarda tek istekleri; bizim mutluluğumuz, bir tek gülüşümüz, hayata karşı zaferimizdir. Hayatta bizi en çok seven iki kişiden biri babamızın gözyaşları çok nadir akar.”
Kızını gelin eden ya da oğlunu askere gönderen babanın gözlerinde ıslaklık görülür. Annenin ağlamasını normal karşılarız ama babanın ağlamasını gördüğümüzde duygulanırız. Ne kadar çocuk varsa omuzlarında o kadar çok tonlarca yük vardır ve o bu yük nedeniyle bazen neşelenir bazen hüzünlenir. Baba bazen arkadaşımızdır bazen de kalbimizi kıranımızdır. Kalbimizin kırılmış olduğuna bakmayız. Aslında o bizim bitmeyen kalp atışlarımızdır.
Aile, baba, anne ve evlat konusunda herkesin bildiği ya da bilmesi gerekli tespitlerimin özetini verdikten sonra ibret olması adına iki örnekle konumu tamamlamak istiyorum.
BABA-- EVLAT
Sosyal medyadan aldığım ve bir babanın oğluyla telefon görüşmesi şöyle:
--Evladım seni çok göresim geldi, nerelerdesin?
--Baba çok işim var.
--Evladım seni arıyorum, ama ulaşamıyorum.
--Baba toplantım var.
--Evladım seni bugün yemeğe bekliyoruz.
--Baba arkadaşlarla önceden yaptığımız bir program var.
--Evladım bir sesini duyayım dedim.
--Babacığım şimdi kapatmak zorundayım, ben seni ararım.
--Evladım seni ne zaman göreceğiz?
--Baba çok işim var, bir ara uğrarım.
--Evladım dün gece rüyalarıma girdin, iyi misin?
--İyiyim baba iyiyim.. Şimdi araba kullanıyorum, seni sonra ararım..
--Evladım ne zaman ararsam işin var, yoğunsun, seni çok özledim, ne zaman görüşeceğiz.
--Of baba yaaa!
Bir zaman sonra evlat babasına telefon eder… Telefonu açan babasının komşusudur.
--Babamla görüşeceğim, çok işim var, gelemeyeceğimi söyleyecektim..
Komşu: Babanız dün gece vefat etti, son sözleri de “Evladım şimdi iş toplantısındadır, onu rahatsız etmeyin, beni toprağa siz verin” oldu…
Sevdiklerinizi ihmal etmemeniz gerektiğini, belki az bir zaman sonrası çok geç olabileceğine örnektir.
İkinci örneğimiz yeğenim Abdurahman´dan: “Okyanusta bir damla gibi olan şu kısacık ömrümüzde, aklımızda kalan, tebessüm ettiren, acı acı inleten, garip, komik, heyecanlı birçok anılarımız var. Anıların yanında ruhumuzda derin izler bırakıp gidenler de vardır… Ben dedemden (“dede” denilmesini istemezdi, kendine, yaşlılık belirtisi diye) bahsetmek istiyorum.. 96 yaşında buralardan göçüp giderken, 100 hedefini tutturmaya çok az kalmıştı (100 yaşını aşarım derdi).”
Abdurahman´ın bahsettiği dede benim babam. Ben araya girerek babamla ilgili bir anımdan bahsedeyim. Babamın son yıllarında dizleri sürekli ağrıyordu. Kuma girmek istemiş ve bir haftalığına deniz kenarındaki evimde misafir etmiştim. Kendisi biraz hükümlü ve dediğim dedik der, bizi fazla dinlemez tavırlar sergilerdi. Büyük konularda kendisi karar vermeden önce, özellikle bana sorardı. Günlük konularda bizi fazla dinlemezdi.
İlk gün baba güneş doğsun ve kum biraz ısınsın, onun için saat 10 gibi gideriz dememe rağmen saat 8´den sonra gidelim dedi ve diretti. Kahvaltı yapalım öyle gidelim dememize rağmen dinlemedi ve gittik. Kumda iken meyve suyu falan içirmek istedim hayır dedi içmedi ve kumdan çıkma zamanı kızgın ve çok hızlı bir şekilde kalkıp fırladı yürümek istedi. Aç, kumda iyice yanmış ve direncinin en az olduğu an, küt yere yıkıldı. Dinlendirdim, meyve suyunu içirdim eve gittik.
Yarın sabah, zaman ve kahvaltı yönünden beni dinlemek durumunda kaldı ve benim istediğim şartlarda girdik kuma. Sık sık kontrol edip baba rahat mısın, iyi misin diye sorduğumda; oğlum merak etme ben anama benzerim, o 103 yaşında rahmeti oldu, sen de bana benzersin ikimizde 103 yaşına kadar yaşarız demişti. Ben de inşallah baba demiştim. Ama babam o tarihten 4 sene sonra vefat etti. Mekanın cennet olsun babam.
Yeğenimin notlarına devam edelim: “Lösemi denilen illete yakalanmasa, 100´ü aşıp, araba kullanmayı öğrenip, turlar yapmayı hedefliyordu.. KÜKÜR köyünde 25 yıl muhtarlık yapmış, sorunları kendi yöntemi ile kimseyi üzmeden, sözünü dinlettirerek çözmüş, çözümcü bir adamdı.. Hiç okul bitirmediği halde, tok davudi sesi ile anlattıklarını dinlettirir, belleğindeki düşünceler, hatıralar, muhteşem cümleler ile kulağımıza nakşederken, ibretlik dersler çıkartırdık.. Nasıl bir bellek ve anlatı ki, 1930´lu yıllarda, anneannemi(eşini) dere kenarında ilk gördüğünde, üzerindeki fistanın rengini, deseni, yazmanın boyutunu en ince noktasına kadar anlatırdı ve tabi ki hissettiği duyguları ile birlikte… Ömrünün son yıllarını hep hastalıkla uğraşarak geçirdi, o kadar çok sıkıntı çekmesine rağmen bir kere bile halinden şikayet etmezdi.. Ziyaretimi biraz geciktirirsem, “gelemezsen bile telefon aç, sesin ilaç, gelirsen güzel kokun moral olur bana” derdi… ROMAN GİBİ, FİLİM GİBİ olan hayatını kitaba dökmek istiyordu, ama olmadı. Yaşattıkları, sevenlerin buğulu gözlerinden bir film şeridi, yazılamayan kitabın gizli cümleleri gibi askıda kaldı. O´nu çok özlüyorum ( sadece ben mi, daha 7 yaşında iken “büyükbabamı çok özledim onu rüyamda gördüm” cümlesini defalarca kullanan küçük kızıma kadar her yaşta sevenlerinin çok özlediği bir muhteremdi O).. Burada, bu paragrafta bir anı dediniz ama benim Onunla her anım, sohbetim benim için unutulmaz bir anı, ders, ibretlik öyküler ile dolu idi.. KISSADAN HİSSE; sevdiklerimizin değerini, ONLAR elimizin altında iken bilelim, şimdi çok sık içimden geçiriyorum, KEŞKE benim için muhteşem olan O zat-ı muhteremin dizinin dibinden daha çok zaman geçirseydim. Ve belki o zaman, O´nu sonsuzluğa yollarken, bir avuçcuk toprağının başında saatlerce içli içli ağlamazdım…” diyerek sözlerini bitirdi.
Hoş kalın. Ağustos 2017 Anamur. İsmet Kadıoğlu.