Yine öldürdükleri adamlarının canı üzerinden seçim çalışması yaptılar. Taşeron örgüt, seçim beyannamesini bomba ve katliam üzerinden ilân etti.

          7 Haziran öncesi Diyarbakır mitinglerindeki bombadan yüzde iki puan fark attıklarını kendileri söylüyorlardı. Bana göre burada da böyle bir hesap yaptıkları anlaşılıyor. Bu arada da bu patlama olayının sorumlusunun Ak Parti veya hükümetin polisinin olduğunu söylemeleri ne tuhaf değil mi?

          Ak Parti salak ya; Diyarbakır’daki patlamadan onların iki puan kazandığını bilecek, 1 Kasım için de, bilebile onların yine kazanması için tekrar Ankara’da, hatta ona daha fazla oy getireceğini hesabının yapıldığı bir olayı gerçekleştirecek.  Bu iş kendileri tarafından önceden planlanmış ki; patlama olur olmaz, hükümete ve Ak Parti’ye saldırmaya, alçakça iftira atmaya anında başladılar.
          Şu sıralar, Devlet hem PKK’ya hem de onunla ortaklık eden paralel yapıya oldukça etkili ve başarılı operasyonlar yürütüyor. İşte bu sıralardaki sıkışmışlıklarını patlamalarla atmaya çalışıyorlar. Son zamanlarda anketlerden, oy kayıpları olduğunu gördüler. Bu patlamalarla bu kayıplarını gidermeyi planladılar.
          Diğer taraftan, ortaklığın diğer büyük kolu Paralel Yapı da iyice köşeye sıkıştı. Para ve propaganda kaynaklarına ağır darbeler indirildi, son olarak da yurt dışında kara propaganda yürüten elemanları basıldı. İşte; tam bu noktada Ankara’daki patlamayı gerçekleştirdiler.

         95 insanımız öldü. Ülkenin ciğeri yanıyor. Güvenlik zafiyeti, istihbarat zafiyeti eleştirebilirsin. Devleti katliamcı gösteren HDPKK lideri Demirtaş ile aynı dili kullanmak aynı tavrı göstermek neyin nesi? Yıllarca kandan katliamdan bombadan beslenen PKK ya; kimse sen kimsin de barıştan konuşuyorsun diyemiyor. Hem katliamcı hem barış tellalı. Terörist temsilcilerini barış savaşçısı gösterirseniz, onlarda kendi amaçlarına hizmet etmek için katletmekten geri kalmazlar.
          PKK’nın barış sürecini, uyurken iki polisin öldürmesiyle başlayan olaylarla bitirmesi sonucu, Devlet teröre karşı yoğun bir mücadele vermeye başladı. 2000’e yakın teröristin ölü olarak ele geçirildiği çok etkili bir mücadele. HDP’nin terör örgütü PKK’dan kendisini uzaklaştıramaması, Türkiyelileşmediğini göstermektedir. PKK’nın çatışmasızlık çağrısı yapmak zorunda kalması gerçeği var iken, Ankara’da Suruç benzeri bir katliam girişimi oluyor. Patlamanın hemen akabinde de, DİSK kaynaklı olarak devlete, polise, iktidara, Cumhurbaşkanı’na yönelik suçlamalar. Böyle durumlarda Devletin istihbarat zaafı üzerinde durulabilir. Ve bu yüzden devlet kınanabilir. Bunu yapalım, devletin gerekli güvenlik tedbirleri alıp almadığını sorgulayalım. Ancak, bu durumlarda peşin suçlamaların, aslında gerçek suçluları gizleme gibi bir amaca hizmet edebileceğinin hesabını yapmak durumundayız.
          DİSK yetkilisi direk polisin bu işi yapmış olduğunu söylemesi nasıl izah edilebilir. Bize düşen, nereden bildin polisin bu işi yaptığını? diye sormaktır. İnsanlar can derdinde, bütün yetkililer, tüm güvenlik birimleri son derece rahatsız, siz devlet içinde suçlu arıyorsunuz. Bunu devlet içinden birileri yapmış olsa bile, şu anda ülkeyi yönetenlere karşı tuzak kurabilecek bir odaktan başkası olabilir mi?
          Devlet ve ülkedeki diğer siyasi yapıların da, devlet yönetimine oynayan kadrolar olarak, en azından ülke güvenliği konusunda devletle işbirliği yapmaları lazım. Yoksa “Terör iktidardaki yapıyı çökertsin, miras bize kalsın” yaklaşımı, bir soygunculuğa girer. Ölümlerin arkasından ve ölenlerden nemalanmak isteyenler acaba bu patlamadan ne beklemektedirler. Ve bu katliam 1 Kasım seçimlerini nasıl etkileri kendimize sormalıyız ve oylarımızı da ona göre kullanmalıyız.
          Saldırı öncesi twitter’de ilginç bir paylaşım var. O paylaşım aynen şöyle: 
“Büyük bir katliam olabilir.” Hesaptan ayrıca, "Yarın orada ölürsem, asla ve asla ülkesini sevmedi demesinler. Ben bu ülkeyi, Edirne’den Ardahan'a kadar çok sevdim" şeklinde bir veda mesajı da yayınlandı
          Başkent olayının bazı sebepleri şöyle olabilir:

          Devlet otoritesini zayıflatmak; farklı yapı ve düşüncedeki insanlar üzerindeki kin, nefret ve korku duygularını artırmak. 
          Seçimde gerginliği arttırıp puslu ortam oluşturmak ve istedikleri gibi halka baskı uygulayabilmek. 
          Toplumu kutuplaştırmak, düşmanlık duygularını pekiştirmek, nihayetinde iç çatışma ortamı ve iç savaş çıkartmak. 
         Oluşturdukları ortamı seçimde kullanmak; siyasete kendi istedikleri şekli vermek. Kendilerini mazlum durumuna düşürüp oylarını arttırmak.
          Bunları yapanlar da; yıllardır izlemekte olduğumuz,  PKK, IŞİD, DHKP-C ve bunlarla birlikte hareket eden diğerleri. Mesele şu ya da bu örgütün meselesi değil, Türkiye’ye yönelen bir terör sorunu.
         Bunlar kandan besleniyorlar. DİSK Genel Sekreteri, olaydan birkaç dakika sonra, “Bu, doğrudan polis tarafından gerçekleştirilen bir saldırıdır. Bu, çok açık.” HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise, “Saldırının sorumlusu devlettir.” Şeklinde açıklamalarda bulunuyorlar. 
         Önce PKK tarafından eylemsizlik ve ateşkes açıklamaları yapılıyor. “Biz barış istiyoruz, savaşı isteyen devlettir” iddiaları yayılmaya çalışılıyor. Sonra HDP yanlıları ve PKK sempatizanları “Barış Yürüyüşü” yapıyor. Dikkat edin, adı teröre lanet değil, barış olan ve ne anlama geldiği belli bir yürüyüş. Tam o sırada bombalar patlıyor. Herkesin bunun üzerinde iyi düşünmesi lazım.
“Barışa Bomba.” Seçim öncesi, “Savaşa Hayır” ve “Barış” sloganları ile bir algı oluşturulmak isteniyor. 
         Bizim de milletçe kimden ve nereden gelirse gelsin, teröre top yekûn karşı çıkıp, algı operasyonlarının peşine takılmamamız gerekiyor. Bundan oy yönünden nemalanmak isteyenlere fırsat vermememiz gerekir.
         Patlamadaki asıl hedef orada can veren insanlar veya bu insanların temsil ettiği ideoloji, örgüt, siyasiler değildir. Barış mitinginin hedefinde AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan vardı. Mitingde AK Parti ve Erdoğan’a, PKK’ya karşı operasyonlardan ötürü değişik suçlamalarda bulunulacak, HDP ağzıyla “silahlar sussun”, “ateşkes ilan edilsin” mesajı verilecekti. Patlamayla birlikte oradaki insanlar AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçladılar. Polise saldırdılar, AK Partili bakanları yuhaladılar; Erdoğan için “Seni Başkan yaptırmayacağız” sloganı attılar. Bunları yapmaktaki amaçları; barış istedikleri için bombalandıkları düşüncesini oluşturmaya çalıştılar. Diğer taraftan da, terör örgütü PKK için ateşkes açıklamak üzere iken, savaşı devam ettirmeye itildi algısını oluşturmaya çalıştılar.
          Yıllar öncesinden öğrencim Nazan’ın yazdığı notları sizlerle paylaşmak istiyorum;

          “Bir insan nasıl bu kadar alçalabilir aklım almıyor. Adam Ankara'da "Bu olayın intikamı 1 Kasım’dır" deyip oy istedi.
          Ulan ülkem dediğin yere saldırı olmuş. Yüzlerce genç insan ölmüş ve yaralı. Sen çıkmışsın seçime oy devşirmek için, AKP-Erdoğan’ı suçluyorsun. Senin bu kaosa taşıdığın kovalara su doldurana da Allah akıl fikir versin. Başka kimse kalmadı da senin gibi kuklanın peşinden gidecek millet…
          Hayatım boyunca nefret nedir bilmedim. Küslüğüm saniyeliktir. Ama bu Demirtaş'ı ne zaman görsem, enseme hamam b..eği konmuş gibi oluyorum…
          Bu yaşıma kadar Demirtaş kadar acıdan ve ülkeye yapılan bir saldırıdan bu kadar nemalanan, fırsat gözleyen, bir arsız görmedim arkadaş. Kankası Doğan amcasını da geçti yüzsüzlükte.
         
"Bu meydan kanlı meydan" diye halay çekerken, bombanın patlayıp, meydanı kan gölüne çevirmesi de ne biçim bir tesadüf?
          AKP’yi devireceğiz derken, kendi kendilerini öldürüp bitirecekler. Hiç mi acımıyorsunuz o size inanan gençlere?” Şeklindeki notlarını sizlerle paylaşmak istedim. Vatandaş böyle diyor ya da demeli diyorum.
          Sonuç olarak, seçim arifesinde millet, Başkent’te patlatılan bombalarla korkutulmaya, yönlendirilmeye, ayrışmalar keskinleştirilmeye, insanlarımız birbirlerine iyice düşman edilmeye çalışılmıştır.  Bu tuzağa düşüp düşmanları sevindirmeyelim. Türkiye’yi vuran bu kalleş olay karşısında birlik olalım.
          Hoş kalın. Ekim 2015 Antalya. İsmet Kadıoğlu.