Çocuklar diye başlık attım.. Neden? Virüs nedeniyle bir yılı aşkın bir süreyle evde, tablet, bilgisayar ve cep telefonu ile başbaşa kalan çocuklardan bahsedeceğim.
İster istemez uzaktan eğitim bilgisayar/tablet karşısında sağlanabildi. Sadece ders saatleri ile kalınmadı. Sıkılan ve hareketleri kontrol edilemeyen çocuklar; tablet ve cep telefonuyla sakin kalabildiler. Hele hele çocuklarının tablet ve cep telefonuna boğulmasına ses çıkarmayan, aksine kendi köşelerine çekilip ekranda yok olmalarına "Aman bizi rahatsız etmesin" diyen anne babalar varsa, vay o çucukların haline.
Sakin, sessiz, hareketsiz çocuklara "uslu çocuklar" denir genelde. Us, akıl. Uslu da akıllı demek olur.. Sessiz sedasız oturan çocuk için "ne uslu çocuk" denir.. Aslında çocuk demek hareketli olan/yaramazlık yapan demektir. Koşan, oynayan, arayan, oyuncağının nasıl çalıştığını anlamak için açan, kıran-döken çocuğa yaramaz deriz.. Bir yazı da okumuştum ifade aynen şöyle: "Dünyayı hızla ileri götürenler, bizim istediğimiz gibi uslular değil, hiç istemediğimiz gibi yaramazlardır!"
Aile, çocukların bir birey olduğunu bilmeli ama kontrollu şekilde de yölendirmelerde bulunmalıdır. Çocuk yaşta yapabileceği/yapamayacağı şeyler olduğunu çocuğa anne baba anlatmalı. Onu ikna etmeli. Hem yapması gereken hem de yapmaması gereken şeyler için. Mesela beklemesini bilmeli çocuk. Bazı şeyleri zamanında ve yeri gelince yapmalı. Bilgisayarda olumlu olumsuz gördüğü her şeyi istediği gibi yapabilirim diyememeli.
Çocuklar günümüzde önüne herşey serbestçe sunularak büyütülüyor. istedikleri, istedikleri an olmalı. Ailenin bütçesi, zorlanıyor ve istediği yerine getiriliyor. İş anında çözülüyor...
Çocuk beklemeyi/sabretmeyi öğrenemiyor. İstediği istediği anda yerine getiriliyor. Aileler, özellikle mali durumları iyiyse, her denilene 'tamam' diyerek çocuklarını mutlu ettiklerini sanıyorlar. Aslında çocukların istediğini yerine getirerek kendilerini rahatlatıyorlar. Bu durumda asıl düşündükleri kendileri.. Sırf onların ağlamalarını/uygunsuz isteklerini yerine getirerek; bol keseden 'Evet'ler, çocuğun hayatta 'Hayır'ların da olabileceğini engelliyor. Hep 'evet' olmaz. Çocuk 'hayır'ı öğrenmeli. Tek başına kaldığında 'hayır'larla karşılaşınca yıkılmasın..
Hayatta 'hayır'ların olduğunu bilmek insanı güçlü yapar, yenilmez- yıkılmaz yapar. Bu da ancak çocukken anne baba tarafından yani ailede öğretilir.
Hayatın "istedikleri her şeyi istedikleri anda elde etmek" olmadığını yalnız kaldıklarında öğrenirlerse, zor ayakta kalırlar. Hayatın gerçeği; yok-var, acı-tatlı iledir. Çocuk dayanmayı, direnmeyi, sabretmeyi bilmeli. Bu da ailede olur. Bunları öğrenmesi için yerine göre 'hayır' denmeli. Yerine göre de üzülmeyi öğrensin, üzülsün.. Bunlara alıştığında, onu kendinizden daha çok sevdiğinizi anlayacaktır..
İlkokul, ortaokul veya lisede okuyan çocuklarımıza en başta öğrenci gibi davranması gerektiğini anlatmalıyız. Onun için bilgisayar/tablet veya cep telefonunu kendi istediği kadar kullanmasına göz yummamalıyız. Öğrecilik sorumluluğunu yerine getirdikten sonra olması gerektiği kadar tabletle zaman geçirmeli. Daha fazlasına 'hayır' diyerek, 'hayır'ın var olduğunu öğrenmeli.
Konumuzu yakınlarda kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu’nun sözüyle tamamlayayım.
“Her ‘Evet’ söylenmemiş bir ‘Hayır’ ile anlam kazanır. Sevgiye ‘Evet’ diyen insan öfkeye, kine, kıskançlığa, çekemezliğe, aldatmaya, dedikoduya ‘Hayır’ der.”
Sevgiyle kalın. Ekim 2021, Anamur. İsmet Kadıoğlu.