2010 yılında yapılan referandum öncesi, referanduma niçin evet dememiz gerekiri anlatmaya çalışan bir taraftarların bulunduğu toplulukta hasbelkader bulunmuştum. Ancak referanduma evet taraftarı biri olarak, anlatılanlardan ikna olmamıştım. Uzun bir süre (saat olarak) incelemem üzerine “referanduma niçin evet diyeceğim” başlıklı bir yazı hazırladım. Ve o yazım köşe yazısı olarak bir gazetede yayınlanmıştı. Hepimizin bildiği üzere referandum sonucu evetti.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi için, benzer bir halk oylaması ufukta gözüküyor. Bu kez baştan itibaren takip ettiğimden, genel anlamda, buna da şimdiden evet diyeceğimi açıkça söyleyebiliyorum.
Bu sistemde, Türkiye’yi yönetecek insanları yani Cumhurbaşkanı’nı ve beraberindeki yönetim kadrosunu doğrudan millet seçmiş olacak. Aynı anda iki sandık ta oy kullanılacak. Birinde yürütme, yani hükümet ve Cumhurbaşkanı seçimine oy kullanılacak. İkinci sandıkta da milletvekillerini seçmek için oy kullanılacak. Cumhurbaşkanı partili bir kişi de olabilecek. Partisinden istifa etmeyecek.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde; kanun yapan Meclis ile Meclis’in yaptığı kanunların uygulayıcısı (yürütme) birbirinden ayrılmış olacak. Demokrasilerde, yasama, yürütme, yargı gücü birbirinden ayrı organlarca kullanılır. Yasamayı TBMM, yürütmeyi hükümet, ki bu yeni oluşacak sistemde, hükümet Meclis’ten farklı bir seçimle oluşmakta, yani Türkiye’yi yönetecek kişileri ayrıca farklı bir seçimle millet seçecek, yargı gücünü de bağımsız mahkemeler kullanacak. Böylece; güçler ayrılığı ve bağımsızlığı net sağlanmış olacak.
Siyasetçi vesayet odaklarına değil, millet iradesine yaslanmış olacak. Demokrasiye saygısı olan milletten korkmaz, onun verdiği karara saygılı olur. Bunun neresi yanlış?
Önceki bir yazımda, çözüm sürecine evet ama böylesi bir çözüm sürecine de gönlüm razı değil demiştim. Ve buna bağlı olarak da, 7 Haziran seçimlerindeki sonuca göre, Ak Parti’nin MHP ile hükümet kurmasını ve PKK konusunda da MHP fikirlerine paralel hareket edilebilirliğinden bahsetmiştim. Tabi Ak Parti 1 Kasım seçimleri sonuçlarına göre tek başına iktidar oldu ve özellikle çözüm sürecinde farklı uygulamalara zorunlu olarak girdi. MHP bu uygulamaların kendine paralelliğini ve doğruluğunu kabullenerek şu anda, devleti yönetmedeki sistem değişikliğinde Ak Parti ile bir araya gelmesini sağladı diye düşünüyorum.
Meclis’teki maddelerin oylamasında, CHP’nin ve baskı odaklarının, Ak Parti ve MHP üzerindeki baskılarına rağmen, her iki parti milletvekilleri dik duruşlarını devam ettirdiklerini görüyoruz.
Cumhurbaşkanlığı sistemi diyeceğimiz bu değişikliğe 2007’deki gibi bir karşı direniş var. Ama nasıl o zaman kaybedilmişse ve millet oyu ile referandum olumlu sonuçlanmışsa şimdi de öyle olacağı; Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli sözü gibi belli.
Takip ettiğim kadarıyla, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin esası kısaltılmışı şöyle: Ülkeyi yönetecek hükümet, Meclis’ten çıkmayacak. Cumhurbaşkanı’nı ve hükümeti de halk seçecek ve o hükümeti Meclis gensoru ile düşüremeyecek. Koalisyon dönemleri ihtimali düşük olacak. Belki de hiç olmayacak. Kısaca, ülkeyi kimin yöneteceğine, TBMM değil, seçimle millet karar verecek. Yönetimi vekillerle değil doğrudan milletin kendisi sandıkla belirleyecek. Yukarıda da bahsettiğim gibi; 2019’daki Kasım ayında yapılacak seçimde, iki sandık olacak, birisine atılan oylarla, Cumhurbaşkanı ve yönetim, diğer sandığa atılan oylarla da milletvekilleri seçilecek.
Diyelim ki yasalaştırmak istediğimiz yönetimdeki değişiklik sistemi olmasın. Demokratik parlamenter sistem içindeki geniş yetkiler Başbakana verilsin. Cumhurbaşkanı’nın yetki ve sorumluluklarını sembolik hale getirerek azaltalım. Ve Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edip partisinin başına geçerek, Başbakan olsa ne yapacağız. Korkumuz yeni sistemde koltuğu bırakmayacak ya… Üstelik Başbakan olmada kısıtlama da yok. Halbuki Cumhurbaşkanlığı’nda 2024 seçiminde aday olamaz. Tayip Erdoğan ile zorumuz nedir anlamakta zorlanıyorum. Ve bu halk, siz ister oy verin ister vermeyin, sağlığı yerinde olduğu ve aday olduğu sürece tüm seçimlerde, Erdoğan ve ekibine oy verecektir. Görüldü ve görülecek, kılavuza gerek yok.
Bir düşünelim; 15 yıldır, 4 defa genel seçim, 3 defa yerel seçim, bir referandum bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu hepsinde Erdoğan’ın kendisi ve ekibi kazandı. Meclis’teki maddelerin oylamasında olduğu gibi, referanduma gidildiğinde de MHP de beraber olunca, daha rahat kazanılacak. Milletin teveccühü Erdoğan’a ise ne yapalım yani? Statükoya sarılıp; “Değiştiremezsiniz” deyip feveran edenler, milletin gönlünü kazanmaya bakmalıdırlar.
MHP; Türkiye’nin yönetim sistemindeki değişimine seyirci kalmayarak, negatif muhalefet yapmak yerine, pozitif olmayı seçti, müzakerede ve komisyonlarda bizzat katılarak, kendi görüşlerini metne girdirmeyi sağladı. Bence Bahçeli, milli meselelerde her zaman akıllı davrandı. Aklı başında siyasetçi, toplumun menfaatini parti menfaatine her zaman tercih edebilmelidir. Seçimlerdeki ve Meclis’teki didişmelerin, bunun gibi davranışlarda üzeri örtülebiliyor. Bu beraberlik bunu gösteriyor.
Bizimle yürüyen, piknik yapan.. yolu üzerinde gördüğü taksi durağına girip çay içen.. engelli birinin sesine kulak verip birebir görüşen birini… kısaca içimizden birini seçebilmemiz için bu uğraşılar veriliyor diye düşünüyorum. Yapılacak değişiklik çalışmaları inşallah olumlu sonuçlanır. Hoş kalın. Ocak 2017. İsmet Kadıoğlu. Antalya.