Önümüzdeki iki günde, iki olay öne çıkacak. Üçüncü olay her an
patlayabilir.
24 Nisan; ermeni yalanlarına dayanan soykırım günü,
25 Nisan; gözardı edilen Anzak günü ve
Üçüncü Olay; gizli kapaklı yürütülen açılım ve demokratikleşme paketi.
“Anzak” adı, Avustralya ve Yeni Zelanda ordusu anlamına gelmektedir.
İngiltere tarafından hazırlanan bu ordu içinde; Hintli askerlerden
Gurka’lara kadar, nereye ve ne için gittiğini bilmeyen, çeşitli vaatlerle
kandırılarak, Çanakkale Boğazında Türklerle savaşmak üzere getirilmiş insanlar
Bu insanlar bir an durup kendi kendilerine sormalılar : “Dünyanın öbür
ucundan kalkıp da buraya niçin geldik. Bizim, Türklerle ne alıp
veremediğimiz vardı?”
Bu sorgulamayı yapmak yerine kafilelerle Çanakkale’ye gelip, akşam
meyhanelerde kafayı çekip, kavgalar çıkarıp, ertesi gün de Şafak Ayini
yapmaları yerine “Ey Türkler, sizden özür diliyoruz, bizi affedin” demeleri
Ve bu savaş dolayısıyla Türklerden, “bir ulus olmanın anlamını”
öğrendikleri için teşekkür ve minnet duygularını sunmaları gerekir.
Çanakkale ve Gelibolu Savaşı, Avustralyalıların sicilindeki ilk sabıka
değildir. Ondan çok daha vahim olarak, Avustralya’nın yerli halkı ve asıl sahibi
Aborjin’lere karşı işledikleri akıl almaz vahşet ve soykırım yatmaktadır.
Gelibolu Savaşında yaşanan gerçeği, bir Anzak askerinin (Alistair John
Taylor) ailesine yazdığı mektup ortaya koymaktadır: “Burası Türklerin vatanı
ve bu savaş bizim savaşımız değil. Bizler; bizi savaşa süren İngilizlerin
dediği gibi sadece ‘hevesli oğlan çocuklarıyız’. Asıl kahraman olan Türkler.
Türkler vatanlarını savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında
direniyorlar ve kahramanca ölen asıl onlar.”
Bu savaşta Türk erkeği yanında Türk kadını da kendisine düşen görevin
çok üstünde görev yapmıştır.
Avustralya’lı piyade er J.C. Davies annesine yazdığı mektubunda bunu
şöyle anlatıyor: “Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı
bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti
ve çok sayıda adamımızı vurdu. Güzel yapılı 19-21 yaşlarında bir genç
kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası
Bütün bunlara rağmen büyük Atatürk’ün, emsalsiz bir asalet içinde
söylediği sözleri hatırlayınız: “Uzak memleketlerin toprakları üstünde
kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetciklerle yan yana, koyun
koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; göz
yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve
huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten
sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Dünya tarihinde, ülkesini işgale gelenler için, buna benzer sözleri
söyleyen tek bir asker, tek bir devlet adamı yoktur.
Kahraman Anzak’lar (!), buraya geldiğinizde, bunları da hatırlayınız ve
Şafak Ayini’nde yüksek sesle özür dileyiniz.
“Ermenilerin soykırım iddiaları”, Anzakların haksız saldırılarına
benzemektedir. Ondan farkı, bu haksız saldırıların üzerine eklenen; yalan ve
iftiralardır.
Asıl soykırımı yapan, kundaktaki bebekleri süngüleyen eski ermeni
komitacıların ardılları, çeşitli ülkelerde görev yapan çok sayıda Türk
Büyükelçisini, eşini, şöförünü, görevlilerini pusuya düşürerek öldürmüşlerdir.
Şimdi de yalanlarını, “yüzüncü yıl paranoyası” altında dünya
kamuoyuna yutturmaya çalışmaktadırlar.
Doğrudan yaşanan bu olayları ve yalanlarının bir kısmını; Türkçe,
İngilizce, Fransızca ve Almanca olmak üzere dört lisanda kaleme aldığım
“Ermeni Sorunu ve Türkler” isimli kitapta bulabilirsiniz.
Şimdi bu tablonun üzerine eklenmek istenen figür; “açılım” adı altında
başlayan “özerklik” cilasında yatmaktadır. Cila kazındığı zaman, alttaki kara
tablo açığa çıkacaktır. Aslında öz be öz Türk olan insanlar, bir başka kimlik
altına sokularak, teröre alet edilmekte, düşmanlığın ve bölünmenin temelleri
atılmak istenmektedir.
Biz; ermenilere, anzaklara, bir başka kimlik altına sokulmak istenen
vatandaşlarımıza hiçbir “kin” duymamaktayız. Yalnızca; “aldatıldıkları ve
kullanıldıkları için”, onlar adına üzüntü duymaktayız.
Bütün bunların yanında; yetkililerin, Türk kamu kurumlarının yeterli
önlem almaması ve hatta taviz vermesi asıl üzücü noktayı oluşturmaktadır.
Ama Türk vatanına göz diken emperyalistlerin, bölücü ve gericilerin
unuttukları bir nokta vardır;
Vatanına yönelen her türlü saldırıyı defeden Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
Milleti; bu yalan, iftira ve saldırıları da yenecek ve yokedecek güç ve
kuvvettedir.
Av.A.Erdem Akyüz