Seçim ve geçim stresini biraz olsun hafifletebilmek için bir fıkra 
anlatmayı düşündüm. Ancak anlatacağım fıkra tamamen kurgu da olmamalıydı. 
Çünkü öyle yaşanmış olaylar vardır ki fıkra tadındadır. 
Tatlı veya tatsız olduğu için midir bilinmez; tadından yenmez. 
Buyrun, okuyalım ve birlikte karar verelim:
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın sevgili kızları 
Mihrimah Sultan evlilik çağına gelir. Diyarbakır Beylerbeyi (Vali’si) Rüstem 
Paşa, Mihrimah Sultan’a talip olduğunu hissettirir. Saray’da bu işe olumlu 
bakmaktadır. Ancak, bu evliliğe taraftar olmayanlar, “Rüstem Paşa cüzzam 
illetine müpteladır” diye bir söylenti çıkarırlar. Büyük bir endişeye kapılan 
Padişah, bu söylentinin gerçek olup olmadığını öğrenmek ister. 
Saray; Paşa’nın böyle bir hastalığı olup olmadığını öğrenmek için 
güvenilir bir adamını, Paşa’nın konağına gönderir. Paşa’nın yanında misafir gibi 
kalmakta olan saray adamı, etrafı kolaçan etmeğe ve bilgi sahibi olmaya çalışır.
 Birkaç gün sonra Paşa’nın konağında hamamda yıkanırlarken, Paşa’nın 
vücudunda hastalık olmadığını gören Saray hekimi, Paşa’nın çamaşırında bir de 
“bit” görür ve saray’a hemen şöyle bir haber uçurur : “Müjde Hünkarım, 
Paşa’nın yakasında kehle (bit) gördüm. Paşa cüzzamlı değildür” 
Zira, o zamanın inanışına göre; cüzzam hastası olan kişinin vücudunda bit 
barınmazmış. Böylece hasta olmadığı anlaşılan Paşa, Padişah’ın kızı ile evlenir 
ve Saray’a damat olur. 
Devrin şairleri de bu olayı beyitlerine şu şekilde düşürürler. 
“Olucak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar,
          Kehlesi dahi mahallinde anın, işe yarar.” 
Yani “Bir kişinin şansının ve talihinin kuvvetli olması halinde, yerine göre 
onun biti bile işe yarar” demişlerdir.
Biz “bit’in”işe yaradığını görmedik ama; bir arkadaşımın, benimle 
görüştürmek için getirdiği kişinin ağzından “bilet’in” işe yaradığına tanık olduk.
         Şöyle ki; 
         1995 yılında siyasi partiler, yapılacak olan Genel Seçime hazırlık olmak 
üzere, milletvekili adaylarını belirlemekte idiler. Gerisini bu adayın ağzından 
dinleyelim : “Bir başka partiden adaylığımı koyduktan sonra memleketime 
dönmek üzere garajlara giderken; yolda, sol partilerden birinin tabelasını 
gördüm. İçeri girdim, aday olmak istediğimi söyledim. Verdikleri formu 
doldurup verdim. Biraz beklememi, yöneticilerin bazen adaylarla görüştüklerini 
söylediler. Sonra tekrar gelen görevli en üst derece bir yetkilinin benimle 
görüşeceğini söyledi. Üst kata, Huzuruna çıktım. Bana ‘Nereden geliyorsun ?’ 
diye sordu. ‘Çankırı’dan’ dedim. Ne ile geldiğimi sordu. Otobüsle geldiğimi 
söyledim. ‘Otobüs biletin cebinde mi ?’ dedi. Cebimde olan bileti çıkardım, 
gösterdim : ‘Sen otobüsle geldiğine göre, halk adamısın, halka yakınsın. Seni 
aday göstereceğim’ dedi. 
Adayların isimleri Resmi Gazete’de yayınlanmıştı. Konuştuğum kişiye 
adını sordum. Masanın üzerinde bulunan Resmi Gazete’yi aldım, baktım. 
Gerçekten ismi vardı: 
         “1530 yılında bitin işe yaradığı gibi, dört yüz yıl sonra, 1995 yılında 
bilet işe yaramıştı.” 
Arkadaşımın getirdiği muhatabıma, benden ne istediğini sordum. Cevaben 
“Başkanım, ben bu partinin il ve ilçe başkanlığının yerini, hatta politikasını 
bile bilmiyorum, bana anlatır mısın ?” dedi. 
Ben de anlattım : 
“Olucak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar, 
Onun otobüs bileti bile işe yarar.” 
Onun otobüs bileti bile işe yaramıştı ama sol ve demokrat bir partinin 
adayı da böyle belirlenmişti. 
          Bir deyiş vardır. “Söz uçar, yazı kalır”. Yaşanan ibretlik olayların 
uçmaması, kalması için tanık olduğum bu ve buna benzer olayları daha önce 
yazdım. Bir takım gazete ve yayın organlarında yayınlandı. Eski kayıtları 
arayanlar bulurlar. Bir örneğini de yukarıda yazılan olayın geçtiği parti 
yetkilisine taahhütlü olarak yollamıştım, hiçbir cevap gelmedi. 
Şimdi, günümüzde ve zamanımızda; aday belirlemesine, seçime yönelik 
pek çok aksaklık ve sakatlıklara tanık oluyoruz. Bunlar gökten inmedi. Bunlar; o 
zaman yapılanların gayrı meşru çocuklarıdır.
Av.A.Erdem Akyüz