Osmanlı ile Venedikliler arasında yapılan savaşların temel nedeni; denizlerde üstünlük kurma ve ticari faaliyetleri en üst düzeyde gerçekleştirme olmuştur.
Osmanlı, Akdeniz hakimiyetini sağlamlaştırmak ve Türk gemilerine saldıran korsanları cezalandırmak için, Venediklilerin hakimiyetinde olan, Girit'i almak isteyince Venediklilerle ilişkileri bozuldu.
1645'te Girit'in kuşatılması başlatıldı.1669'da Köprülü Fazıl Ahmet Paşa zamanında tamamlanabildi. Bazı iskeleler Venediklilere bırakıldı.
Girit Savaşı, Venediklilerin Çanakkale Boğazı'nı kapamaları ve İstanbul'da çıkan askeri isyanlar nedeniyle 24 yıl sürdü. Girit'in alınması sonucunda Osmanlı, Akdeniz'de ki egemenliğini daha da güçlendirmiş oldu.
Yani Venediklilerin elinde olan Girit adası; 1645-1669 tarihleri arsındaki Girit Savaşı ile Osmanlı Devleti'nin yönetimine geçmiştir. Osmanlı Devleti'ne göre, Ege Denizi ve Akdeniz'in güvenliği için Girit adasının alınması gerekiyordu. Kızlar ağası Sümbül Ağa, Mekke kadılığına atanan Mehmet Efendi ile birlikte Hacca gitmekte iken binmiş oldukları gemi Malta korsanlarının saldırısına uğramıştır. Gemide bulunan 600 kişiden 60 kişi kurtulmuş geriye kalanları öldürülmüştür. Malta korsanları elde ettikleri eşyaların bir bölümünü Girit valisine vermiştir. Bu olay üzerine Osmanlı Devleti, Venediklilere savaş açmıştır. 1645 yılında Yusuf Paşa komutasındaki 300 gemiden oluşan donanma ile ordu Girit'e gönderilmiştir. Hanya kalesi ve adanın büyük bölümü Osmanlı Devleti'nin eline geçmiştir. Yalnız adanın merkezi olan Kandiye ele geçirilememiştir. Venedikliler buna karşılık olarak Yunanistan kıyılarına saldırıda bulunmuşlardır. Venedikliler Bozcaada ve Limni adalarını kuşatarak Çanakkale boğazını kapamıştırlar. Köprülü Mehmet Paşa sefere çıkarak boğazı ablukadan kurtarmıştır. 1666 yılında Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ordunun başında, Girit adasına giderek, Kandiye’yi iki buçuk yıl şiddetli bir kuşatmadan sonra almıştır. Böylece Girit Adası’nın tamamı alınmış ve ada, Osmanlı Devleti eyaletlerinden biri olmuştur.
Girit adası, Osmanlı yönetimine geçtikten sonra yerli halkın büyük bir kısmı Müslüman olmuştur. 19. yüzyıla kadar ada nüfusunun yarısı Müslüman tahmin edilirken 1821'den sonra şiddet olayları ve göç nedeniyle devamlı azalmıştır. Son kalan Müslümanlar Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi ile adayı terk etmiştir.
1820'de Mora isyanından sonra, Sakız, Girit gibi Osmanlı adalarındaki Türk ve Müslümanların korunması, Osmanlılar için büyük bir mesele olmuştur. Avrupa'dan gelen gönüllü askerlerle Rum çeteciler, Ege adaları ile Mora'da oturan Türk ve Müslüman halka zulmetmeye başladılar ve on binlerce Müslüman Türkü öldürdüler. Rusya ile İngiltere arasında yapılan anlaşma (1826) ile bağımsız Yunan devleti kuruldu ve Müslüman halkı Yunanistan'dan çıkarma kararı alındı. Mora'da bulunan Türklere ait arazi satın alınacak, halk, Osmanlı Devletinin bir kısım bölgelerine göç edecekti. Bu teklif Osmanlı Devleti tarafından ret olununca, Rus, İngiliz ve Fransızlar tarafından Osmanlı donanması, Navarin'de yakıldı (1827). Fransızlar, karaya asker çıkardılar. 1828'de Rusya da harp ilan etti ve Edirne'ye ve Erzurum'a kadar Osmanlı toprakları saldırıya uğradı. Anadolu'ya göç başladı. İmzalanan Edirne Antlaşması'yla (1829) savaş son buldu. Yunanistan, Osmanlı Devleti tarafından tanındı. Bölgedeki Türklerin göç anlaşması İstanbul'da kabul edildi (1830). II. Mahmut Han, bu antlaşmayı önce kabul etmek istemedi, fakat İngiltere ve Fransa'nın baskısıyla, Mora'da oturan Türklerin altı ay içinde burayı boşaltmaları istendi. II. Mahmut, daha fazla kan dökülmesini istemediği için, antlaşmayı kabul etti. Böylece Mora'dan Türk göçü başladı. Girit'te de Rum katliamları şiddetlenince (1864), Girit'ten Anadolu'ya ve İstanbul'a on binlerce kişi göç etti.
Girit’in tarihinde, Girit’ten Anadolu’ya göç hareketleri, üç şekilde cereyan ettiği görülüyor. İlki, 19.yüzyıl sonlarında, Osmanlı hakimiyetinin azalması ile 1897’de toplu katliamlardan kaçabilenler. İkincisi; Türk- Müslüman azınlığı için temel haklar barındıran Girit Cumhuriyeti’nin (1896-1908), 1908 II. Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı Devleti’ndeki oluşan otorite boşluğunu fırsat bilerek, bir oldubitti ile Yunanistan’a bağlanması sonucu göçenler. Üçüncüsü ise, Türkiye- Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile Anadolu’ya dönenlerdir.
ikinci göç dalgasında, Girit’ten Türkiye’ye gelen ve Anamur’a yerleşen bir aileden bahsetmek istiyorum. Bunlardan son kuşak ve şu anda Anamur’da muhasebecilik yapan Hüseyin Çetin’den geçmişlerini dinleyelim.
Hüseyin Çetin kendilerini şöyle anlatıyor:
“Dedelerimiz Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde Özbekistan Taşkent’ten 1600 yıllarında göç ederek Konya ili Bozkır ilçesine yerleşmişler. Osmanlı Devleti Konya Bokzır’dan askere alınan vatandaşları genellikle denizci sınıfında askere alırlarmış. Askere giden dedelerimizden birisi askerliğini denizci olarak yaptığı sırada 1669 senesinde, Girit’in fethinde bulunmuş. Osmanlı Devleti fetihte içinde dedemizin de bulunduğu diğer asker aileleri ile birlikte Girit adasına yerleştirmiş ve Kandiye şehrinin en verimli arazilerinden yer vermişler. Yaklaşık 230 yıl Girit’te yaşayan ecdadımız, 1900 yılında Türklere karşı Yunan soykırımı doruk noktaya ulaşmasıyla ailelerimizden birçoğu şehit edilmiş. Aynı yıl Büyük Babamın (Hüseyin Çetin’in) babası, Haydar Oğlu Ali (doğum: Girit/Kandiye-1878) ailesiyle birlikte bir gemiyle 1900 yılında İzmir’e gelmişler. Fakat büyük dedemin bir amcası katliamlardan o kadar etkilenmiş ki, ben burada şehit olana kadar savaşacağım demiş ve gemiye bindirememişler, akibeti bilinmiyor. Ailemiz iki yıl İzmir’de kalmış, tekrar Konya / Bozkır’a dönmüşler. 1905 Yılında devletin yer göstermesiyle, Mersin/Anamur’a yerleşmişler” diyor, Hüseyin.
Hüseyin bu Giritli ailesinin bir ferdi olan ve Anamur’un tanınmış muhasebecilerinden Ahmet Çetin’in oğlu. Ahmet Çetin’in, Muhasebeci Hüseyin, Ziraat Mühendisi Ali, Diş Hekimi Ayşe ve doktor Neşe isimleriyle 4 çocuğu var. Bunlardan Ayşe Doğan (Çetin), 25. ve 26. Dönem Tekirdağ’dan milletvekili seçilmiştir.
Ayşe Çetin’in Büyük Babasının Babası Girit Kandiye’de doğan 1878 doğumlu Ali Çetin, Ali Çetin’in 1836 Girit Kandiye doğumlu babası Haydar Çetin ve 1892 Girit Kandiye doğumlu, amcalardan İbrahim Çetin 1900 yıllarında Anamur’a gelip yerleşen Giritli sülalesidir. Amcalardan İbrahim Çetin, 1916 tarihinde Çanakkale Harbinde şehit olduğu biliniyor. En Büyükbaba Haydar Çetin Anamur Nüfus kayıtlarına göre, 1905 yılında Anamur’a gelip yerleştikten 2 yıl sonra yani 1907 yılında ölmüştür. Haydar Çetin-Ali Çetin- Hüseyin Çetin-Ahmet Çetin ve Ahmet Çetin’in çocukları, Hüseyin, Ali, Ayşe, Neşe, nüfus kayıt sisteminde soyadı kanunundan öncekilere otomatik olarak Çetin soyadı verilmiş olduğu görülmekte.
Anamur’un Kalınören köyünde ikamet eden Ahmet çetin, Emirşah’tan Çakmaklı Ali Efendi’nin kızıyla evlenmiş. Giritli Hüseyin(Çetin) de, Eyi Gız Fatma Hanımla evlenmiştir. Mustafa Ehliz “Giritli Hüseyin, uzun süre manifaturacılık yaptı. Bir ara da Kocakahve ismiyle Anamur’un en eski ve meşhur kahvesini de çalıştırarak kahvecilik işi de yaptı. Anamur’da o yıllarda bazı etkinliklerin yapılmasında gerekli salon yoktu. Konferans, tiyatro gösterimi, düğün-nişan, dernek ve benzeri toplantılar, bu kahvede yani Anamur’un Kocakahve’sinde yapılırdı. Kocakahve, Dr. Hayrettin Nasuoğlu’na ait iken şimdi, tarihi eserdir değerlendirmesiyle, koruma altına alındı. Belediye bir ara istimlak etti ama müracaat edilerek Anıtlar Kurulu koruma altına aldı. Şu an mülkiyeti Anıtlar Kurulu’na aittir” dedi.
İnşallah bu konuyu daha sonraki yazılarımda değişik açılardan sizlere sunmaya çalışıp bilgilendireceğim.
Hoş kalın. Ocak 2016. Antalya İsmet Kadıoğlu