İnsanlık tarihi;
Ezen ezilen,
Aldatan aldanan,
Sömüren sömürülen,
İstismar eden edilenler arası çatışmalarla doludur.
Bir kısım insanlar; bunu ortadan kaldırmak için insan hakları sözleşmeleri imzalanmıştır.
Hukuk devleti, sosyal devlet anlayışı geliştirilmiş ve birçok ülkede uygulamaya konulmuştur.
Bu anlayışın uğramadığı ülkeler; ne yazık ki İslam ülkeleridir.
Düzen kurmak, herkesin kurallara uymasını sağlamak, işbölümü ve işbirliği için kurallar oluşturmuşlardır.
Bu kurallar kimi zaman din’lerle, kimi zaman ahlak öneren bilgelerle, kimi zaman da ideolojilerle şekillenmiştir.
Ama hepsinde öncelikli kavram; hırsızlık kavramı olmuştur.
Hiçbir din hiçbir ideoloji, hiçbir ahlak sistemi, hırsızlık ideolojisi ile baş edememiştir.
Her din o din mensuplarının değil de temsilcilerince hırsızlık ideolojisini tercih etmeleri nedenle bozulmuş yeni din gelmiştir. Ve böylece her din bozulunca yeni din gelmiş. Siyasi ekonomik ideolojilerde benzer süreci yaşamıştır, yaşamaktadır.
Ancak Hırsızlık ideolojisi hepsine karşı zaferini kısa süre içinde ilan etmiştir.
Tarihte yıkılan devletlerin yıkılma nedenlerinin başında; yönetici sınıfın zenginleşmesi, halkın emeğini çalarak zevk içinde yaşadıkları olaylar gelir. Yani tarihin kirli despot liderleri de aynı hırsızlık ideolojisinin sinsi gizli temsilcileri olduğu ortaya çıkmıştır.
İnsan haklarını gaspedenler emeği çalarak, hayvanların yaşam alanlarını gaspedenler, doğayı tahrip edenler doğadan çalmakta, hırsızlık yapmaktadırlar.
Çalanlar da çaldıranlar da memnundur
Çalanlar da çaldıranlar da mutludur.
Çalanlar da çaldıranlar da sevinçlidir.
Oysa;
Çalanlar yalancıdır.
Çalanlar iki yüzlüdür.
Çalanlar Hilecidir.
Çalanlar tuzak kurucudur.
Çalanlar talancıdır.
Çalanlar entrikacıdır.
Çaldıranlar; mutlu, sevinçli, heyecanlı, coşkulu, üçbeş kuruşa razı, biat ettiğinden cennete gideceğinden emin olarak gülümser.
O zaman hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, paylaşım diyenler ne yapıyor?
Sesleri duyuluyor ama halk kitlelerine etki yapamıyor.
İslam ülkeleri aydınları; teorik çatışmadan çıkamıyorlar. Uzlaşma-sentezle somut yaşam düşünce bilinci oluşturamıyorlar.
Bir toplumun aydınlatılmasında, kalkındırılmasına, refaha kavuşmasında, özgürleşmesinde, yöneticilere yol gösteren aydınların düşünceleridir, projeleridir.
Aydınlar; İslamcı, Marksist, Sosyalist, Faşist, Demokrat, Liberal, Milliyetçi olabilir.
Ama aydınlar ne olurlarsa olsunlar; akıl, bilim ve sanat odaklı evrensel insanlık değerleri ile yaşadıkları toplumun gerçeklerine göre düşünmeleri, anlatmaları yazmaları, konuşmaları gerekir.
Günün Sözü: Sorumluklarını düşünen aydınlar, toplumlarını da insanlığı da aydınlatırlar.