Konuşmak zor, ama yazmak daha zor. Zira yazdıklarınız kalıyor. Sevabıyla günahıyla, kendiniz unutsanız da başkaları önünüze koyabiliyor. Sizi sevenler ya da karşınızda olanlar, yani birileri, olumlu veya olumsuz tepkisini ortaya koymak için bunu yapıyor.
Yazmak zor da, neyi yazarsınız? Birikiminiz olursa yazarsınız.. Raflara ilaçları koyduysanız reçete geldiğinde ilaçları raflardan çıkarıp verirsiniz. Önceden ilaçları yerleştirmediyseniz, gelen reçeteye ait ilaçları, raflarda olmadığı için veremezsiniz. Bu arada müşteri kaybedersiniz.
Sizde varsa, var olanları yazarsınız ve yazmaya başladığınız zaman da bırakmak istemezsiniz. İfade etmek istediklerinizi çevrenize göre detaylarıyla, herkesin anlamasını istediğinizden uzunca yazarsınız. Ve Hasan Kadıoğlu amcamızın, “her zamanki gibi uzun olan yazını okudum” sözüyle de muhatap olursunuz.
Aslında yazmak çok zevkli.. Yazmak aynı zamanda en iyi öğrenme şekli. Gördüğünüz bir olayı yazıyorsunuz.. Konuşulan bir söz sizi etkiliyor, duygulanıyorsunuz yazıyorsunuz.. Yaşadıklarınızı hatırlıyor yazıyorsunuz.. 100 yaşına gelmiş birileri sizi görünce konuşuyor ve konuştuklarını yazıyorsunuz.. Anasız babasız kalmış bir öksüz, askere gidene kadar başkalarının yanında, dayısı halası veya teyzesi yanında çobanlık yapmış. İlkokula bile gidememiş, okuryazar bile değil. Askerde okumayı öğreniyor ve sonra İstanbul gibi bir yerde mahkemeden başkatip olarak emekli oluyor. Hikayesini anlatıyor, hoşunuza gidiyor ve duygulanıyorsunuz; “Bir öksüzün öyküsü” diye başlık atıp yazıyorsunuz.
Film seyrediyorsunuz, iki büyük adam, “biz çocukken trenin arkasından koşar yetişemezdik, büyüdük koşuyoruz ama yine yetişemiyoruz” diyorlar bu söze karşılık, gençlere geç kalmayın gençliğinizde koşun belki yetişirsiniz demek için yazıyorsunuz. Yazmaya başlayınca görüyorsun, duyuyorsun, duygulanıyorsun, hatırlıyorsun ve yazdıklarının da doğru olması için araştırıyorsun öyle yazıyorsun.
Bu yazımı yazarken Anamur’dayım. Dedim ya uzun süredir görmediğiniz ya da dinlemeye değer bilgilere sahip olan birisine rastlıyor yazıyorsunuz. Anamur’un ileri gelenlerinden, değer verdiğim hoş sohbet Mehmet Oktar abimize rastladım. Kısa bir süre de olsa Anamur’un kuruluşu ve geçmişinden, hatta Kükür’den (Ben bir Kükürlü olarak bahsetmemek olmazdı) bahsettik. Mehmet Oktar abimiz Anamur’a ait, benim için farklı olan ve benim bilmediğim güzel şeylerden bahsetti. İnşallah ileriki yazılarımda fırsat olursa hatırladığım kadarıyla bahsederim.
Sınıfta ders veriyorum, sık sık da öksürüyorum. Öğrencilerden biri; “hocam kendinizi çok üşütmüşsünüz” diyor. Ben de ‘yok oğlum babam üşüttü de onun yerine öksürüyorum’ diyorum. Doğrusu ne? ‘Hocam çok üşütmüşsünüz’ ya da ‘hocam üşütmüşsünüz’.
Sekiz katlı binanın tepesine çıkıp intihar etmek isteyen adam için yan binadaki adam avazı çıktığı kadar arkadaşına ya da çevresindekilere bağırıyor; “adam kendini intihar edecek.” Yok kardeşim kendini değil komşusunu intihar edecek. Doğrusu ne? “Adam intihar edecek” olmalı değil mi?
Bunun üzerine, anlatım bozukluğu olan ifadeler ve yanlış kullanılan deyim ve sözleri araştırıp düşünüp bulup yazıyorsunuz.
İşte bu söz üzerine; bilgisayarımda google amcaya girip, yanlış kullanılan deyim ve sözleri buldum. Değişik bulduğum bu konuda da bildiklerim ve derlediklerimle, yanlışları düzeltme adına, sizlerle paylaşmak istedim.
Çocuk kendi kendine oynuyor. Hareketli, koşuyor, yuvarlanıyor. Anneannesi, “Guzum kendini çok terlettin” diyor. “Yok anneanne ben senin terlemen için koşuyorum”. Aslı ne olmalı daha uygun olanı “Koşup terleme oğlum”
Anlatım bozukluğu mu desem, gereksiz kullanılan sözler mi desem daha bunlar gibi bir sürü hepimizin yaptığı yanlışlıklar var. Bu yazımda Hasan Kadıoğlu amcamızın sözünü tutarak kısa kesmek adına bir iki örnekten sonra devamını bir sonraki yazıya bırakıyorum.
”Artık bundan böyle başının çaresine bak.” “Bundan böyle” grubu gereksiz kullanılmış. Doğrusu; “artık başının çaresine bak” olacak.
“İçeri girmek ve hem de onları görmek istiyorum.” “Hem de” ikilisi gereksiz kullanılmış. Doğrusu; “içeri girmek ve onları görmek istiyorum” olacak.
”Karşılıklı tartışmanın bir anlamı yok.” Tartışma tek başına olmaz. İki kişi karşılıklı konuşuyorsa, doğrusu “tartışmanın bir anlamı yok” şeklinde olmalıdır.
”Oysa bizim arkadaşın ise hiçbir suçu yok.” “Oysa ve ise” sözcükleri gereksiz kullanılmış. Doğrusu, “bizim arkadaşın hiçbir suçu yok” şeklinde olmalıdır.
Bunlar ve benzeri deyim ve sözler, ama günlük hayatımızda, yanlış kullandığımız ve yanlış anlamda kullandığımız deyimler ve atasözlerini bir sonraki yazımda yazmak üzere, başkaları üşüttüğü için öksürmeyin, kendiniz üşüttüğünüz için öksürün.
Hoş kalın. Kasım 2016, Anamur. İsmet Kadıoğlu.