Daha önce bir kez yazmıştım Kent Konseyi toplantısındaki komediyi
ve usulsüzlükleri. Aslında o toplantı ile ilgili çok yazılacak şey vardı;
ama hem bu şekilde oluşan bir Kent Konseyi’ni yok saydığım için hem
de zaten hiçbir iş yapmayacağını ve kente hiçbir katkı sağlamayacağını
bildiğim için bu konuda daha fazla yazmak istememiştim.
Yasmina Lokmanoğlu’nun Kent Konseyi Başkanı olması bence doğru
bir seçimdir; yararlıdır, isabetlidir.
Fakat sonrasında üyelerin seçimindeki kargaşa, üye olmayan kişilerin
oy kullanması, orada bulunmayan kişilerin seçilmesi tam bir komedi
idi. Bunu yöneten ve seyirci kalan Belediye yetkilileri de eksi puan
aldılar ( merak eden okurlar, konuyla ilgili görüntülü çekimleri
izleyebilirler).
Tabii burada en ilginç konu şudur: Kent Konseyi’nin yeni üye seçimleri
başlayana kadar her şeyi eleştiren ve bu toplantının yenilenmesini
isteyen üyeler, seçim başlayınca eleştirilerini unutup seçilmek için
kıyasıya bir yarışın içine girdiler.
Kent Konseyi hiçbir iş yapmasa da birçok kişi için “Kent Konseyi Üyesi”
olmak önemli bir mevkii... Dışarıda “Kent Konseyi Üyesiyim” diye
gururlanabilirler! Kendilerince, yararlı bir etiket olmalı...
Kent Konseyi ise (Mersin Ekonomi Platformu gibi) adı büyük kendi
küçük, işlevsiz bir oluşum...
Maalesef Mersin’de konsey, platform, şûra, oda, birlik... gibi
oluşumlar kente hiçbir katkı vermemişler hatta kentin önünü
tıkamışlardır.
Gerçi artık onlardan katkı beklemiyoruz ama yeter ki Mersin’e zarar
vermesinler.
Bu düşüncelerle zaten yok saydığım “Kent Konseyi” hakkında bir yazı
yazmak düşüncem yokken, yaptıkları ilk toplantıda nükleer santral
konusunu gündeme getirmeleri üzerine bu yazıyı yazmak durumunda
kaldım.
Bugüne kadar yapılan tüm karşı çalışmalara, itirazlara, protestolara,
eylemlere rağmen nükleer santral hızlı bir şekilde ilerliyor; adım adım
gerçekleşiyor.
Şu anda yüzlerce öğrenci santralde çalışmak için Rusya’da eğitim
görüyor.
Santralden bir koy sonrasına beş yıldızlı bir otel yapıldı. Bu sayede
Turizm Platformunun bin defa yurt dışı gezisi yapmalarına rağmen
getiremedikleri “Turizm” bölgeye geldi; çok değerli bir altyapı yatırımı
gerçekleşti.
Santral inşaatında birçok malzeme yerel kaynaklardan tedarik
edilecek. Bunun için Mersinli firmalar Mersin’de yaratılan ortamdan
dolayı biraz geri dursa da Adanalı firmalar ihtiyaçları karşılamak için
hazırlar, gerekli girişimlerde bulundular.
Bu da Akdeniz Oyunları gibi Mersinlilerin hiçbir katkısı olmadan
gerçekleşecek ve tüm bölgeyi zenginleştirecek dev bir projedir.
En önemlisi de, bu bir Devlet projesidir, geri dönme ihtimali yoktur.
Türkiye’nin çevresinde doğrudan enerji meselesine bağlı kargaşalar
sürerken ve ülkenin enerji ihtiyacı giderek artarken, bu kritik
alanda dışa bağımlılıktan kurtulmak gerekir. Yani kısacası: Nükleer
enerjiye, dahası nükleer güce sahip olmak artık büyük devlet olmanın
neredeyse kaçınılmaz bir şartıdır.
Oysa Kent Konseyinin, tümüyle popülist kaygılarla bir nükleer karşıtı
platforma dönüşme tehlikesi seziliyor.
Geçtiğimiz dönemki Kent Konseyi’ni hatırlayın: Konu hakkında
ne ölçüde bilgi sahibi olduğunu bilemediğimiz “Başkan”, her
konuşmasında bir miting heyecanı içinde tekrarladığı “Nükleer Santral
yapılırsa gök kubbeyi başlarına yıkarız!” sözleri hep aklımda... O
dönemde Kent Konseyi siyasi bir nükleer karşıtı platform şekline
dönmüştü ve bu konu üzerinden çirkin politik hesaplar yapılır
olmuştu.
Sonuç olarak zaten gereksiz ve yararsız olan bu Kent Konseyi, geniş
bir uzmanlık isteyen konularda popülist çıkışlarla kenti meşgul
etmemelidir; çeşitli gereksiz polemiklere yol açıp, amacı dışına
çıkmamalı ve daha işin başında kente ve ülkeye zarar verecek,
zaman kaybettirecek anlamsız tartışmalarla insanların vaktini işgal
etmemelidir.
Yine de bir yarar sağlanmak isteniyorsa, en baştan başlanmalı ve
“Kent Konseyi” sorunu her yönüyle; yani yapısal ve işlevsel açıdan
yeniden masaya yatırılmalıdır.
HARUN ARSLAN