Bana göre, Anamur’daki tarihi mekanlardan biri Köşekbükü Astım Mağarası.
Kükür köyünün yukarı tarafı Anamur’a gelişlerde Sarıdana üzeri yolculuk yaparak gelirdi. Bizim mahalle Hasanbükü daha çok aşağı taraftan (Malaklar üzeri) Anamur’a gidiş geliş yapardı. Sarıdana’da babamın ablası Mümüş halam vardı. Biz de bazı bazı Sarıdana üzeri gidiş geliş yapardık. Çok uzun yürümek gerektiği için bazı günler halamın evinde bir gece yatardık.
Ben küçüktüm ama hayal mayel hatırlıyorum.. Frenk’in (Ovabaşı’nın)az yukarısında ormanlığın içinde ve dağa yapışık ama çok fazla ilgimizi çekmeyen köyden Anamur’a gelişlerimizde önünden geçtiğimiz bir mağara varlığını hatırlıyorum. Bakımsız, kendi haline ve çevre vatandaşlarının dışında kimsenin bilmediği bir mağara.. Köşekbükü Astım Mağarası..
Köşek, devenin yavrusuna verilen isim. Bük, akarsu/dere kenarlarında verimli düzlükler/tarlalar. Aynı zamanda bu verimli yer, biraz ekim yapmaya yeterli büyüklükte ise yerleşim yeri olarak kullanılan yer. Kişilere/ailelere ait bağımsız yerlerde olabilir. Örneğin, Hasanbükü; Hasan’ın yerleştiği/ikamet ettiği, ekip diktiği, evinin olduğu yer. Hasan’ın yeri anlamında Hasanbükü ismi verilmiş.
Mağara deyince sarkıt, dikit ve sütunlar akla gelir. İçinde çözülmüş kireçtaşı olan su damlaları mağaranın içinde tabana düşer. Kireçli sular, mağara tavanında yavaş yavaş sızarken suyun içindeki kirecin bir kısmı kalır sarkıtları oluşturur. Suyun damlayıp oluştuğu yerdeki kalan kirecin birikimi de dikitleri oluşturur. Milyon yıllar sonra sarkıt ve dikitler birleşerek, mağara içindeki sütunları oluşturur. Ama bu oluşumlar görülebilir şekilde oluşmaz. Mağaralar, insan ömrüyle karşılaştırılamayacak kadar uzun sürede oluşurlar. Güneşin uğramadığı karanlıklarda oluşur. Mağaraların içi, hayal edilemeyecek güzellikte/muhteşemlikte renklerle süslenmiş, değişik şekil ve boyutlarda damlaların oluşturduğu sarkıt ve dikitlerle kaplanmıştır. Bu arada da durmaksızın çok uzun yıllarda görülemeyen devamlı değişim içindedir. Mağaralar, yeraltı ama karanlık dünyasının saklı oluşumlarıdır. Oluşumun takip edilmesine insan ömrü yetmez.
Mağaralar, ilkel insanlar için korunma ve barınma yerleri olmuştur. Daha sonraları mağaralar, başka amaç için değerlendirilmiştir. 1940’lı yıllardan sonra bilimsel önemi ve ekonomiye katkısı bakımından mağaralara ilgi artmıştır.
Dünyada uzunlukları yüzlerce kilometreye ulaşan mağaralar bulunmaktadır. ABD’de Mamut Mağarası 652 km. Türkiye’de de Isparta’daki Pınargözü Mağarası 12,5 km. dir. Anamur’un Kükürlülerin yaylası olan Çukurpınarı/Çukurmuğar Mağarası’nın 1285 metre derinliğine kadar inilebilmiştir. İnceme yapan araştırmacılardan birinin ölmesi sonucu daha aşağılara kadar inceleme yapılmasına ara verilmiştir.
Frenk Köyü’nden bir çobanın/Yörük’ün Köşekbükü Mağarası’nı bulmasının üzerinden ne kadar bir süre geçtiğini kimse bilmiyor. Çevredekilere mağara ne zaman bulunmuştur diye sorulduğunda “kimse tarafından bilinmeyen çok eski zamanlarda” deniyor. Bu süre bilinmiyor, ama mağaraya Köşekbükü ismi verilmesi hikayesini birçok kişi biliyor. Yöre insanı son 50-60 yıl öncesine kadar yörüklük hayatı yaşardı. Her aile davarlarıyla/sürüleriyle dağlarda yarı yerleşik dolanıp durulardı. Bu dolaşımda yatacak, yiyecek erzaklarını develerle taşınırdı. Mevsimlere göre, oba, develerin gidebileceği dağdan ovaya, ovadan dağa taşınırdı. Mevsimine göre, oba, develerin gidebileceği dağdan ovaya, ovadan dağa taşınırdı. Buna yarı yerleşik göçerlik deniyor.. Böyle bir göç zamanı devenin birinin doğum sancısı tutar. Hem de uygun olmayan bir yerde. Ormanlık ve dere kenarında bir yerde. Deve ve sahibi göçmekte olan obadan geri kalmak zorunda kalır. Bu arada yağmur da yağmakta. Deve ve aile yağmurdan korunmak için bir oyuğa sığınmışlar. Yağmurun uzun süre yağması sonucu oyuğun içine sığındıklarında doğa harikası mağarayı fark ederler. Böylece ‘köşek’ deve yavrusu, ‘bük’ dere kenarında verimli tarla anlamında mağaraya ‘köşekbükü’ ismi verilmiştir. Deve yavrusunun doğduğu yer/deve yavrusunun tarlası anlamında.
İlk zamanlarda Frenkliler ve çevrede yaşayanlar, taşın, insan eli değmeden, bu kadar güzel işlenebilmesine akıl erdirememişler. Mağarada kalındığında insan sağlığı yönünden birtakım faydaları olduğunu, nefes alamayan astımlıların nefes alabildiğine şahit olunca, burada evliyaların yaşadığını düşünmüşler.
Bu mağara üç bölümden oluşmakta: ‘Şifa’ bölümü; burada damlayan
suları ve sarkıt dikitleri görürsünüz. ‘Huzur’ bölümünde damlayan sular yok. Bu bölüm huzur veren bir sessizlik içinde. En derindeki bölüm de ‘Dilek.’
Mağaradaki bir tabelada mağaranın astım hastaları için şifa kaynağı olduğu ve hastaları tedavi ettiği yazılıdır. Ayrıca Roma Kralı Antihochus’un kızı Anna’nın astım hastalığının bu mağarada iyileştiği rivayeti de bu tabelada yer almaktadır.. Mağarada astım hastalarına iyi devamlı/sürekli ve her defasında 4’er saatlik zaman içinde mağarada kalınırsa hastalar şifa bulmakta..
Köşekbükü Astım Mağarası konusu devam edecek.
Hoş olun. Kasım 2020, Anamur. İsmet Kadıoğlu.