Bir varmış bir yokmuş 50 yıl öncesinde deniz kenarında, güney tarafı deniz, kuzey tarafı portakal bahçesi olan bir okul varmış. O okulun içerisinde bir sürü kardeş varmış. Kardeşler kardeşten öte dost olmuşlar. Dostlar, Türkiye’nin her tarafına savrulmuşlar ve evrilmişler.. Dostluklar bitmiş sanılmış ama 50 yıl sonra, ne deniz ne portakal bahçesi kalmamış okulda, kardeşler hem de oldukça kalabalık şekilde, bir araya gelince, buharlaşmış sanılan dostluk, yağmur misali geri yağmış.. 12 Mayıs 2018 günü Mersin Öğretmen Okulu Mezunları Derneği’nin kardeşleri bir araya getirmesi bizleri mutlu etti. Teşekkürler.. Ve bir sonraki toplantıya katılmayı herkese tavsiye ederim. Görmek işitmek yetmiyor yaşamak gerekir.
Mutluluk, hedef çıtanın üstüne çıkıldığında insanda oluşan duygu birikimidir. Mezuniyette şapka fırlatmak, bir yıl yaşlanıldığında dostlarla bir araya gelip pasta kesmek, kışın Toros dağlarındaki karlar üzerinde, altına naylon koyup çocukların ya da arkadaşlarınla çılgınlıklar yaparak kaymak, kar üzerinde mangal yapmak, baharın başlamasında arkadaşlarla piknik yapmak, yaşlandık artık torun torba sahibi olduk, bu halimizi dostlarla paylaşalım deyip, dernek aracılığı ile eski okulumuz Mersin Öğretmen Okulu bahçesinde bir araya gelmek… mutluluğun şekli gösterimidir.
İşte 12 Mayıs 2018 Cumartesi günü okulumuzun bahçesinin bitişiğindeki öğretmen evi bahçesinde buluştuk. Okulumuzun binaları yerli yerinde duruyordu. Hatta yatakhane olarak kullandığımız bina Hizmetiçi Eğitim isimli bir bölümün misafirhanesi olmuş. Daha öncesinden hanımla birlikte bir günlüğüne burada kalmıştım. Bir gün öncesinden heyecan başladı ve Cumartesi saat 5’te kalktım. Saat 6 gibi Anamur’dan arabama atlayıp 8.30’da, Mersin’e akşamdan gelmiş ve yatakhane binamızda konaklamış olan Hasan Ali Arıkan arkadaşımla buluştum. Sohbet, kahvaltı ve dinlenmeden sonra 10.30’da Öğretmen Evi bahçesinde Halil Kumbur (Mersi’de yaşıyor), Hacı Ahmet Elçi (Adana’dan geldi) ve tüm arkadaşlarla buluştuk.
Dernek yetkilileri, Salih ve Halit beyler ve diğer görevliler her gelenin kaydını alıp birer yaka kartı taktılar. Yaka kartıyla her arkadaş karşısındakinin ismini ve dönemini görebildi. Böylece unutulmuş ve şeklen değişmiş olan tanıdık kişileri bulma şansı oldu. Dönem arkadaşlarımı aradım. Temel Talay, Ayşe Kocabay.. gibi arkadaşları özellikle aradım ama gelmemişlerdi. Hikmet öz, İhsan Yiğit, Mehmet Leçe.. arkadaşlarımı da aradım. Gelememişlerdi. Dua edelim bir sonraki toplantılarda buluşabilmek ümidiyle.. Zira dönem arkadaşlarımdan ve oldukça samimi olduğum arkadaşlarımdan Cevdet Onay, Fikret Öktem, Yaşar Sarıtaş gibi sınıf arkadaşlarım vefat emişler. Bu vesileyle onlara ve tüm Hakkın rahmetine kavuşmuş, mekanlarına göç etmiş tüm öğretmen okulu mezunları arkadaşlarıma Allah’tan rahmet diliyorum.
Benden sonraki devrelerden olan ama dernek sayfasında köşe yazılarımızla iletişim kurup samimi olduğumuz öğretmen arkadaşım Arif Bilgin hocayı göremeyince telefon ettim. Katılmak istediğini ama mazereti dolayısıyla gelemediğini söyledi. Kısa konuşmamızda şunu söyledim; yaşlı olduğumu kabul etmiyor ve yaşlı olmadığımı düşünüyordum, katılan arkadaşlar içerisinde genç arıyorum ve bulamıyorum, bunlar benim yaşıtlarım öyleyse yaşlanmışım dedim.
Ankara, Adana, İstanbul ve her il ve ilçeden gelen tüm arkadaşlar tabi ki emekli idiler. İlk buluşma sonrası saat 13 gibi Mezitli’de emekliler derneğinde sıkma börek yemek üzere toplandık. Mikrofonu eline alan hatıra ve anılarını anlattı. Özellikle şiirlerle öğretmenlerimizi ve okulumuzu anlatanlar bizi hem coşturdular hem de duygulu anlar yaşattılar. Tek tek öğretmenleri, sınıf arkadaşlarını, okulu güzel ve özel sözlerle tarif edenler bizleri sihirli halı üzerine bindirip, zaman tünelimizin başlangıcına götürüp getirdiler.
Bu programın bitiminden sonra 4 saat gibi zaman içerisinde, öğretmen evi bahçesinde Halil Kumbur arkadaşımızın ev sahipliğinde Yüksek Öğretmen Okulu günleri dahil olmak üzere eski günlerimizi yad ettik. Sağ olsun Halil kardeşin misafirperverliği bir başkaydı..
Daha sonra Tece girişinde akşam yemeği ve sazlı sözlü oyunlu yemekle Mersin Öğretmen Okulu’nun bir günü sona erdi. İlk buluşmada Halit hoca içinde; okulumuzun adını nasıl duydunuz ile başlayan 14 soruluk bir kağıt vermişti, o sorulardan biri de, “Okulumuzda bir günü anlatabilir misiniz?” idi, ona da böylece cevap vermiş oldum diyorum.
Sorulardan biri de “Derslerimiz ve öğretmenleri?” Ben 1968 dönemi (aynı zamanda bu 68 kuşağının karşılığı da sayılır) öğrencilerindendim. Okul binamızın ilk öğrencilerinden ve bizim dönemin 50.yılı idi. Zira Emekliler Derneği kısmında ayrıca 50. yılımız olması dolayısıyla 68. dönem arkadaşların aile fotoğrafını da dernek ilgilileri çekti. İşte bu dönemin öğrencileri 1965-1966 dönemi ortaokul son sınıfında Mersin Öğretmen Okulu sınavına girdik. Bu sınava; Mersin, Adana, Hatay ve Maraş illeri öğrencileri girdi. Ben sınavdan çıkınca kazanamam duygusuna kapıldım ve sınav giriş belgesini yırttım. Ve okulumuz bu sabit yerleşkesine sanırım bir ay sonra taşındı ve sözlü sınavına çağırılmamız bizim liseye kayıt yaptırıp okumaya başladıktan sonra oldu. Hatta hatırımda kaldığına göre Silifke Lisesi’nde ben matematikten ilk yazılıyı olmuştum sözlü sınavına çağırıldığımda.
Yine yanlış hatırlamıyorsam 800 kişi sözlüye çağırıldı ve bunun yarısı olan 400 kişi kazandı ve okula kayıt yaptırdı. Matematikten Ömer Kars’ın sınav yaptığını hatırlıyorum. Sözlüde sorulan tüm sorulara doğru cevap verdiğimi hatırlıyorum. Ve sınavı 12.olarak kazandım. 1N sınıfında okudum. İkinci sınıfı da 2K’da okudum. 3.sınıfı Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na seçildiğim için okumadım. Ama okusaydım sınıfım 3H olacaktı.
1.sınıfta resim ve yazı dersine Gülnarlı İbrahim hocamız girerdi. Yine Gülnarlı Mesut Ünsal’da aynı sınıftaydık. O futbol maçlarında kalecilik yapardı. Yerine duramaz zıplar, topun gelmesini heyecanla bekler ve heyecanlı bir şekilde topu karşılardı. İbrahim Bey esprili ve şakası bol sevimli bir öğretmenimizdi. Mesut’a kalede topun kendine gelmesini beklerken danaların çayırı görünce üzerinde sağa sola oynayıp bir de içine pislediği gibi sağa sola saldırıyor derdi (Tabi bu sözler tam olmayabilir mealen böyle).
Bir gün deniz kenarında evimden denize girmek üzere kalktım. Gece hafif rüzgar esmiş ve kumda herhangi bir iz kalmamış, kum dümdüz. Yalnız benden önce iki kişi kumda yürümüş. İzlerden birindeki ayakların biri sağa biri sola bakacak şekilde çarpık çarpık. Adam geride çarpık iz bırakmış. İkincisinin ayak izleri dost doğru. Ayak izleri birbirine paralel. Bunun geride bıraktığı izler çarpık değil. Ben bu izleri insanların gerisinde bıraktığı olumlu olumsuz hatıralara benzetiyorum. Geçmişi olumlu ya da olumsuz olmak..
Buluşmamızda beni en çok duygulandıran hocamla kucaklaşıp unutmuş sandığımız ama güzel olan anılarımızı hatırlamak oldu. Fikret hocam beden eğitimine girerdi. Spor ve bazı dallarında milli olan İbrahim Kabal da bizim sınıfta idi. Fikret Çelebulus(Soy ismini değiştirmiş ama ben bu isimle hatırlamayı yazmayı tercih ettim) hocam aynı zamanda bizim 1N sınıfının sınıf öğretmeniydi. Benim beden dersine ilgim çok fazla değildi. Ben daha çok diğer derslere çalışırdım. Öğrencilik döneminin tabiriyle dersleri ineklerdim. 2K sınıf öğretmenimiz de İshak Leventoğlu idi. Sınıf başkanımız Malatyalı Ahmet Gürkan idi. Bir gün bahçeden ot toplayıp ders kitaplarımın birinin arasına koymuştu. “İnekçi” yim ya..
Fikret Çelebulus hocamız güler yüzlü, sevecen, hoş sözleri olan, kırmadan dökmeden beden dersini çok ciddi şekilde işleyendi. İlk buluşup görüşmemizde doya doya öpüşmenin yanında, kalplerimizi birbirine bastırarak dokundurup dakikalarca kucaklaştık. Resim çektirdik. Sohbet ettik. Ve eşiyle tanıştık. Telefonlarımızı kaydettik.
Okulumuz deniz kenarında idi ve Haziran’da bir aylık kurslara kaldığımızda her gün öğleden sonra denize girer ve sonrasında domates, peynir, ekmek yerdik. Deniz kenarında denizin sularıyla işlenmiş büyüklü küçüklü güzel taşlara rastlarsınız. Küre şeklinde, yumurta şeklinde, ince.. Ve farklı renklerde bolca toplar elinize alırsınız. Koyacağınız yer arabanın çakmaklığının olduğu yerdir. Elinizdeki taşları koyacağınız yerin almayacağını görürsünüz. Bir kısmını renginden, simetrik olmayışından, büyüklüğünden, bir şekilde gözünüze görünen sevimsizliğinden beğenmez atarsınız. Diğerlerini atmaya kıyamaz ve atmazsınız. İşte bu atamadıklarınız size dost olanlardır. Mersin Öğretmen Okulu yıllarında kazandığımız dostluklar böyle işte. Temel Talay’dan, Hikmet Öz’den, İhsan Yiğit’ten, Yılmaz Kocagöz’den, Ayşe Kocabay’dan Meral Türk’ten, Emine’den ve diğerlerinden nasıl vazgeçersin ki? Çünkü o zamanki dostluklarımız yansız yönsüzdü ve menfaat yoktu.
Atılamayan düzgün dostlardan(taşlardan) olmanız dileklerimle..
Hoş kalın. Mayıs 2018, Anamur. İsmet Kadıoğlu