Velayet; velilik, güvenilen yetki, sorumluluk, otorite şeklinde tanımlanıyor.
Vesayet, velayetin sağladığı himayeden yoksun olan kişiler için velayetin yerini tutan ve medeni kanunda düzenlenmiş bir kurumdur. Vasilik, küçüklerin ve mahcurların menfaatlerinin korunması maksadıyla düzenlenmiş bir çeşit kurumdur. Vasi, bu kurum tarafından atanan kişidir. Vasi, vesayet altındakilerin kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle sorumludur. Küçük olmak, engelli olmak, cezalı olmak ve istek üzerine, vesayet gerekir. Bu hallerde, mahkemece vasi tayin edilir.
***
Şahıslar dışında bir rejim olarak, siyaset ve iktidar açısından vesayet: Görünürde demokratik olan seçimle gelen ve giden iktidarların olduğu ancak asıl iktidarın başka güç odaklarında olduğu rejim modeli vesayet rejimidir. Bu odaklar, ordu, bir etnik grup ya da küçük bir toplumsal sınıf olabilir. Seçimle iş başına gelmiş iktidarın aldıkları kararalar, güç odaklarının istemedikleri kararlar olursa ilgili yerleri harekete geçirirler. Bazen de müdahale etmek zorunda kalırlar. İslam ülkelerinin birçoğunda, maalesef Türkiye’de de vesayet rejimi vardı. ***
Vesayet rejimi, seçkinlerin siyaset üzerindeki kontrolüne dayanan bir yönetim biçimidir. Vesayet rejiminde, bürokratların ve özellikle de askerlerin siyasete müdahalesi söz konusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri iç hizmet kanunun 35. maddesi bu müdahaleyi yani vesayetin meşruluğunu oluşturmaktaydı. Bu madde şu an kaldırılmış durumda.
***
Vesayet; Arapça emretme, buyurma anlamından türeyip bir işi başkasına yaptırma, tavsiye etme, akıl verme anlamındadır. Bizim geçmişimizde askeri vesayet vardı ve 2010 anayasa değişiklikleriyle bu durum sona erdi. Şimdi onun yerine, yargı ve bürokrasi vesayeti var.
Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı seçimi sürecine 27 Nisan muhtırası ile askeri ve 367 kararı ile yargısal bürokrasinin müdahalesi ile başlayıp AK Parti’ye karşı kapatma davasıyla tırmanan 2007 sonrası zamanda vesayet, seçilmiş siyasi iktidarın temsil ettiği halk iradesinin önünü kesecek şeklinde ortaya çıkmıştı.
***
Bakın Nazlı Ilıcak şimdi Bugün gazetesinde yazıyor ve daha önceki yazdığı Sabah gazetesindeki yazdıklarının tam tersini yazıyor. İşte bir örnek. 18 Temmuz 2009 Cumartesi günü köşesinde yazdığı üç başlıklı askeri vesayetle ilgili yazısının bir bölümü:
“El mi yaman bey mi yaman (Nazlı ılıcak sabah)
18 temmuz 2009 Cumartesi
Yargıyı devreye sokarak sonuca ulaşılan çok sayıda örnek var. Hiçbir demokratik ülkede, halkın büyük çoğunluğunun talebine ve Meclis ekseriyetinin iradesine rağmen, başörtüsü yasağı devam edemezdi. (Gazetelerde,“411 el kaosa kalktı” diye başlık atılmıştı. Bu kimlerin emriyle Anayasa Mahkemesine iptal ettirildi. İşte vesayete en uygun örnek İ. K.) Ama bizde sürüyor. Ya da, yüzde 47 oy almış bir iktidar partisini, bir yüksek yargı organı, "laiklik karşıtı odak" diye damgalayamazdı. Bizde bu da yapıldı. Şemdinli'de halk, bombacıların peşine düştü. Onları arabada kıstırdı. Van Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Ferhat Sarıkaya iddianame yazdı; mahkeme 39 yıl ceza verdi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ferhat Sarıkaya'yı meslekten ihraç etti; mahkeme hâkimleri de başka yerlere atandı. Batı âleminde, bir örneği var mı? Şimdi de, benzer bir işlevi Ergenekon savcı ve hâkimleri için gerçekleştirme hevesleri gündemde. AK Parti direniyor. Sonucu merakla bekliyoruz. Pazartesi, el mi yaman, bey mi yaman... Halkın istediği mi olacak, yoksa vesayet rejiminin mi, göreceğiz.” Diyor Nazlı Ilıcak.
***
Ben bunları niçin yazıyorum; son MGK toplantısının peşine düştük ve beklentiler var. Bundan da rahatsız olduk galiba. İşte Etyen Mahçupyan’ın köşesinde yazdığı bir yazının satırbaşlarından bir bölüm.
“Geçen haftaki 10,5 saat süren MGK sonrası demokrat kalemler haklı olarak bu kurumun bizatihi önemli hale gelmesinin sakıncalarının altını çizdiler. Bir süredir normalleşmiş gözüken sivil asker ilişkilerinin yeniden gündemin ana maddelerinden biri haline gelmesi durumunda, başta çözüm süreci olmak üzere birçok değişim hamlesinin sıkıntıya gireceği açık.” Diyor.
***
MGK; Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ve Jandarma Genel Komutanı’ndan kurulur. Kurul, Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kararların uygulanması zorunlu ve bağlayıcı olmadığı halde, askeri vesayet yıllarca, hükümete kararların uygulanması hususunda baskı yapmıştır. Sanki Milli Güvenlik Kurulu Bakanlar Kurulu'nun üstünde bir kurul olduğu ortaya çıkmaktaydı. Yıllarca bu böyle devam etmiştir.
***
30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısı 10 saat sürmüş ve son zamanların en uzun toplantısı olmuştur. Bu toplantı önemsenmiş, bundan da endişe duyulmuştur. Yani; “iktidarları sarsılan eski derin statüko, yeniden mi ipleri eline geçirdi? Laik-Kemalist kadrolar yeniden mi eski güçlerine kavuşuyor, eski konumlarına yerleşiyor? Hem de eski derin statükonun iktidarını sarsan bir Hükümet’in eliyle”. İşte duyulan endişe budur.
***
Bu endişeleri ve rahatsızlıkları en güzel ifadelerle dile getiren Gülay Göktürk’ün köşe yazısı. Ve bu yazının bazı kısımlarını aynen alıyor takdirlerinize sunuyorum.
MGK TOPLANTISI SÜRERKEN (Gülay Göktürk – Akşam Gazetesi)
“Haber siteleri 10’uncu saatine giren ve “tarihin en uzun MGK’sı” sıfatını kazanan toplantının sonunda yapılacak açıklama için alesta bekliyor. Merak dorukta. Sosyal medyada spekülasyonun bin bir para… Bu kadar uzun sürdüğüne göre, çok önemli bir şeyler olmuş olmalı! Acaba çözüm süreci konusunda askerlerle siviller mi anlaşamadı? Paralel’cilere karşı alınacak önlemlerde mi fikir ayrılığı çıktı?
Ne yazık… Her şey bana eski günleri hatırlatıyor.
Bu merak, bu heyecan, verilen bu önem… Bütün bunlar çoktan geride kalmış olmalıydı.
* * *
Aslında epey bir süre için böyle oldu da... MGK’nın toplanıp toplanmadığını bile fark etmediğimiz, sonuç bildirgelerinin gazetelerde iki satırlık haber olarak yer aldığı bir dönem yaşadık.
Ama bakıyoruz, son zamanlarda vesayetin temel taşlarından biri olan bu kurumdan yeniden diriliş işaretleri geliyor. Toplantılar yine önemli haber oluyor; günler öncesinden MGK haberleri yapılmaya başlanıyor.
Haksız da değil medya; çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan günler öncesinden yaptığı konuşmalarda, “Paralel’e karşı çok daha farklı adımlar atacağız, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde değişiklik yapacağız” diyerek, toplumun dikkatini bu toplantı üzerine çekmişti. Daha sonraki günlerde Kobane, Güneydoğu’da yaşanan olaylar ve Çözüm Süreci’nin gidişatı da gündeme dâhil olunca toplantı daha da ciddiyet kazandı.
Ama asıl soru şu:
Bütün bu kritik meselelerin; yani siyasetin en hayati konularının konuşulup karara bağlandığı yer MGK mı olmalıydı?
Hükümet Paralel Yapı’yla mücadelede atacağı adımlar için neden MGK kararına ihtiyaç duyuyor? Neden Kobani ya da Çözüm Süreci’nde yaşanan sorunlar konusunu Bakanlar Kurulu’nda değil de MGK’da görüşüp karara bağlamayı tercih ediyor? Eğer görüşülen konularda TSK’nın bilgi ve görüşüne ihtiyaç duyuluyorsa, Başbakan’ın her zaman ilgili bakanlarla birlikte Genelkurmay Başkanı’yla toplanma ve görüş alış verişinde bulunma imkanı var.
O zaman MGK’ya verilen bu önemin sebebi ne? Daha kısa bir süre öncesinde anayasa değişikliğiyle lağvedilmesi konuşulan bu kuruma şimdi neden ısrarla siyasal karar organı muamelesi yapılıyor? Neden yürütmenin ortağı haline getiriliyor?
Eğer seçilmişler hâlâ, ulusal güvenliğe yönelik tehditleri belirleme ve gerekli tedbirleri alma görevini tek başına üstlenemiyorsa; bu kararlara askeri bürokrasiyi de katarak “devlet politikası” haline getirme ihtiyacı duyuyorsa, demokrasimizin kalitesi hakkında ciddi olarak düşünmemiz lazım.
Hükümet, kendi politikalarını bir de MGK’dan geçirip MGK kararı haline getirirse, bu politikaların daha da güçleneceğini düşünüyorsa askere yine siyasi bir misyon biçiyor demektir ki bu, sönüp gitmesi gereken bu kuruma can suyu verir. Bu sönüşü kabullenmek üzere olanlar da yeni bir hevese kapılırlar. Yaratılan ortamı değerlendirme ve eski güçlerini geri kazanma umudu doğar. Yeniden devlet politikalarından bahsedildikçe vesayet geleneğinden gelen komutanların iştahı kabarır, cüretkârlaşırlar. Bakarsınız, ordu üst kademeleri orada burada konuşmaya başlamış. Bazı politikalarınızı güçlendirmek için yedeğinize aldığınızı sandığınız güç, sizin siyasi ortağınız gibi davranmaya başlamış.
Yazı bitti, MGK henüz bitmedi. Ama zaten ben bu meseleyi MGK’dan çıkacak kararlardan daha önemli buluyorum.” Diyor Gülay Göktürk. Hoş kalın. İsmet KADIOĞLU Kasım 2014