1970 li yıllarda gittiğim Almanya’da bazı eğlence yerlerinin
kapılarındaki “ Türkler Giremez! ” tabelasını hiç unutmadım. Ne kadar
utanç duyduğumu ve üzüldüğümü bugün dahi hissederim.
Bir halk için bir yere girme yasağı konması asla kabul edemeyeceğim,
insan onuruna yakışmayan, hele de günümüz dünyasında sözünün
dahi edilmemesi gereken bir çirkin davranıştır; daha da ötesinde ırkçı
bir yönelimdir.
40 yıl sonra benzer bir anlayışın, şirin ilçemiz Anamur’da “Suriyeliler
Giremez! ” şeklinde ortaya çıkması gerçekten şaşırtıcı ve üzücü.
Anamur’da Suriyelilerin istenmemesi konusu ulusal televizyonlarda
da haber olarak yayımlandı. Gerçi Anamur’un adı duyuldu, reklamı
oldu diyebilirsiniz; belki reklamın da iyisi kötüsü olmaz ama bu çirkin
ve çağdışı davranış vicdanları yaralayıcı bir reklam oldu.
Günümüz dünyası böylesi ilkellikleri bağışlamıyor, insan hakları
açısından çok ağır suç sayıyor. Doğrudur, desteklenmelidir ve aksine
davranışlar en ağır biçimde kınanmalıdır.
Almanya deyince, 40 yıl öncenin “Türkler Giremez” tabelaları ve
Anamur’un Alman kardeş şehri Bingen aklıma geliyor. Karşılıklı
dostluk gezileri yapılırken böylesi çağdışı bir konuma gelineceği
elbette hiç hesapta yoktu.
Yine gariptir; Suriye’deki iç savaş öncesinde Avrupalı turistin
gelmediği bölgemizde bütün ümitlerin bağlandığı Suriyeli turistler
dört gözle bekleniyordu. Nitekim o yıllarda başta Mersin
merkezindeki esnaf olmak üzere kıyı boyunca tüm konaklama tesisleri
ve kıyı ilçelerin esnafı Suriyeli konukların ekonomiye katkılarını
alkışlarla karşılıyordu.
Anamur’un geçim kaynağı bilindiği gibi “Muz”; “Anamur’da Muz
Yetiştirilemez!” ya da “Anamur’a Muz Giremez” desek acaba ne olur?
Arapların muza “Musa” adını verdiklerini biliyoruz…
Avrupalıların da “Banana” dedikleri muz, parmak anlamına gelen
Arapça “Banan” kelimesinden gelmektedir.
İlk Muz fidanının da Anamur’a Lübnan’dan geldiği söylenmektedir.
Yani Anamur’un ekonomisini bugün ayakta tutan muzun temelinde
150 yıl öncesinin Arap etkisi unutulmamalıdır.
Anamur uzun süre Askeri Radar İstasyonunda görevli çok sayıda Hava
Kuvvetleri asker ve subaylarına ev sahipliği yapmıştır.
Kıbrıs Harekatından sonra Kıbrıs Bayrak Radyosu ve Kıbrıslı personeli
uzun zaman Anamur’da kalmıştır.
Anamur’un nüfusunun 8 bin, Mersin’in nüfusunun 50 bin olduğu
yılları hatırlarım. Bugün Anamur’un nüfusu 70 bine, Mersin’in nüfusu
da 1 milyona yaklaşmıştır. Herhalde bugün eski Anamurlular ve eski
Mersinliler azınlıkta kalmışlardır.
Yani bugünün dünyasında, küresel iletişimin ve dolaşımın bunca
hızlandığı bir çağda her yer herkesindir; önemli ve değerli olan
insandır. Nasıl dünyanın dört bir yanında Türkler yaşıyor ve bu onların
en temel hakkı ise, bu ülkede de yasalar çerçevesinde herkes yaşama
hakkına sahiptir ve hele savaş koşullarında sığınmak zorunda kalmış
insanlar söz konusu ise, sorun artık bir insanlık sorunudur.
Ne demek yabancı? Ne demek başkası ? Ötekileştirmenin çirkinliği
her dinde, her inançta altı çizilen bir vicdan meselesidir…
Bu tehlikeli söylem zamanla “dışarıdan” gelen tüm insanları kapsar ve
insanlığın ortak değerleri ayaklar altında çiğnenir.
Umarım Anamurlu yetkililer tehlikeli anlamlar çıkarılabilecek,
istenmeyen sonuçlara yol açabilecek bu tür söylemlerden kaçınırlar
ve daha önce Mersin’de benzer söylemlerde bulunan Oda
başkanlarının yaptıkları gibi “yanlış anlaşıldık, maksadını aşan sözler
kullandık…” gibi bir düzeltme yaparlar.
Ama bu vesileyle meseleyi bir kez daha derinliğine düşünelim; hiçbir
dine, inanca sığmayan böylesi yönelimlere artık izin vermeyelim.
HARUN ARSLAN