YALNIZLIK/YALNIZ OLMAK-3
Korona virüs salgını nedeniyle, çocuklarımın Ankara’da benim de Anamur’da evimde yalnız olduğum bir zamanda düşündüklerim ve beni yalnız bırakmayan anılarımı daha önce 2 bölüm halinde yayınladığım yazımın devamı/üçüncüsü.
“Gece burada tek başına bir adam düşün, işte ya kitap okuyor ya da bir şeyler düşünüp öylece oturuyor. Bazen düşüncelerini birine söylemek ister doğru mu yanlış mı diye ama kimsesi yoktur işte. Bir şey görünce bile onu gördüğünden tam emin olamaz gösterecek kimsesi olmadığından. Yanındakine dönüp ‘Gördün mü sen de’ diye soramaz ki. Bilemez ne gördüğünü. Soracak kimsesi yoktur ki." (John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar.)
Yerleşim yerimiz ve benim çocukluğum ve gençliğimin geçtiği köyümüz/evimiz; bir dere kenarında yarımşar dönüm tarla kenarına yapılmış 5 ev. Bu evlerde de 7 veya 8 kişilik aile. Telefon yok. Olmasına da gerek yok. Zira ihtiyaç olduğunda, A komşu huuu.., A Ayşe yuuu.. diye çağırarak duyulacak mesafeye yapılmış taş duvarlı evlerdi. Bu 5 evden 3’ünün sahipleri kardeş. Diğer iki ev baba oğul. En aşağıda bizim ev, yanında Osman emmi/Kadı Osman’ı ve hemen onun 50 metre yakınında Yaşar emmi/Yaşar Kadı’nın evi. Onun devamında yine dereye paralel yukarısında Çoban Osman ve hemen onun yanında oğlu Bekçi Ali’nin evi vardı. En büyük kardeşin/Osman emminin en büyük oğlu Emin. Bu Gadılar ailesinin ilk çocuğu. Bu diğer tüm kardeşlerin çocuklarının Emin ağası. Herkes ona Emin ağa derdi. Bunların evinde de 7 kardeş vardı. Tulukta yayılmış ayrandan büyük çorba tasına doldurulup sofraya konurdu. Ekmek arpa unundan yapılmış ve kaşıklar sandal ağacından yapılmış tahta kaşıklardı. Bu tastaki ayrana bir lokma ve bir kaşık ayran olmak üzere herkes aynı tasa kaşık daldırırdı. Eğer bir lokma ekmeğe iki kaşık ayran alınırsa aç kalınır. Ancak Emin ağa büyük ya.. O, bir lokma ekmek üstüne iki kaşık ayran alırmış. Kardeşlerden biri Fadime, ayran bitiverecek ve aç kalırız diye, len ayağa ikileme beee dermiş.
Çocuklar küçük, evlenmemişler aynı çatı altında babanın kıt geliri ile karınlar doyuruluyor. Tüm evlerdeki çocukların toplamı 30- 40 kişi. Bunların her birine ev yaptırılsa yer yok. Böylece zaman içerisinde bazıları okuma sonucu bir meslek sahibi olup o küçücük vadiden ayrılmak durumda kaldılar. Bir kısmı da ilçeye gelip kendine göre lokantada, esnaf yanında işe başlayıp o küçücük yerleşim yerini terk emek durumunda kalındı. Bu arada o kadar yalnızlaştı ki yaşlılar da ilçedeki çocuklarının yanında ya da kendilerine ait bir ev/yer oluşturup köyü terk etmek durumunda kaldı. Ve köyde hiç kimse kalmadı. O, şimdi yalnız. Ama o şimdi balkonda yanımda; beni yalnız bırakmadı.
Bu köy o kadar şirin, sevimli ve güzel ki görmeye değerdi. Sakin, kötülüklerin uğramadığı, korona virüsünün uğramayacağı, hırsızlığın, kavganın olmadığı samimi kardeşlik aile ortamını güzel yaşatan bir yerdi. Dragon çayının bir kolu evlerin hemen dibinden geçen küçük bir dere ve güneşin sabahları geç uğradığı, akşamların da erkenden terk ettiği iki dağ arasında güzel bir yerleşim yeri. Çam ormanı ile çevrili ve Akdeniz maki bitki topluluğu ile zengin bir vadi.
Dere.. Derenin geçtiği yer, iki Toros Dağı’nın oluşturduğu derin bir vadi. Derin diyorum belki dağın tepesinden 800-900 metre derinde. Derenin iki tarafından duvarla yükseltilerek mandal mandal oluşturulmuş birkaç evlek, domates, biber, patlıcan ya da darı tarlaları ile çevrili. Hemen o oluşturulmuş mandalların birinin bir köşesine yapılmış taş evler var.
Dere de belki 1500-1600 metre yüksekliğe sahip dağın dibinden yani B.kdurukmaz ismini verdiğimiz, belki %80 meyilli olan yamacın dibinden çıkan dere. Kışları çok yağmurlu zamanlarda azgınlaşıp, gürültülü, coşkun ve bizleri korkutan görüntüsüyle, kenarlarındaki mandallara kadar suyunun yükselip mandalların duvarını ve toprağının bir kısmını götürdüğüne şahit olmuşuzdur. Dere, ara ara aktığı bölümlerde çukurlar oluşturmuş ya da doğanın kendi oluşturduğu derin, belki 3-4 metre olan havuzlar oluşturarak kıvrıla kıvrıla akar. Bu çukurlarda durgunlaşmış suların bölümüne bizler böğet derdik.
Yazımın devamında bu böğetler hakkında ve diğer konularda yazacağım.
Hoş olun. Eylül 2020, Anamur. İsmet Kadıoğlu.