1950’li yıllarda Mersin’e bir liman yapılması planlandığında 
buna ilk karşı çıkan Adanalılar olmuş ve Seyhan nehrinin 
denize döküldüğü yerin genişletilerek limanın buraya, Adana 
sınırları içerisine yapılmasını önermişlerdi. 
Bu düşünce kabul görmedi ve Mersin Limanı yapıldı.
Şimdilerde, 1954 yılında Mersin Limanı inşaatının 
başlamasından 60 yıl sonra, Adana’ya yeni bir liman açılması 
konusu tekrar gündeme geliyor. Adana Sanayi Odası, Mersin 
Limanı’nın Adana’nın ticari yükünü kaldıramayacağı, bu 
nedenle de Adana’ya yeni bir liman yapılması gerektiği fikrini 
Bundan kısa bir süre önce Mersin Limanını incelemek için  
Tekirdağ’dan gelen Kaymakam, Belediye Başkanları, Meclis 
Üyeleri ve teknik elemanlardan oluşan bir heyete eşlik etmiş 
ve liman ile ilgili tüm birimleri birlikte dolaşarak bilgi almıştık. 
Burada limanla bağlantılı kurumlar arasında da bir 
iletişimsizlik olduğunu üzülerek görmüş ve limanla ilgili o 
vakte kadar bilmediğim bir çok bilgi edinmiştim.
Bu ziyaret sırasında, gelecekte çok daha büyük sıkıntılara 
neden olacağı kesin bir sorun dikkatimi çekmişti: Liman 
çevresindeki araziler yetersizdir! 
Bugüne kadar liman yakınlarına yapılan ve limanla alakasız 
çoğu bina bir gün kaldırılmak durumunda kalacaktır. 
Liman civarında limanla bağlantılı tesisler kurmak için yer 
arayan firmalar arazi bulmakta zorlanıyorlar. Bundan sonra  
özellikle doğu Mersin’de arazilerin korunmasında daha 
dikkatli olunmalı ve  liman yakınlarına inşaat yapılmasına 
mümkün olduğunca izin verilmemelidir.
Liman işletici firma da son zamanlarda liman iyileştirme 
çalışmalarına ve yeni makine ve ekipman alımlarına önem 
Şimdi, öncelikle işletici firma gereken yatırımları yapmalıdır ve 
yerel yönetimler yanında, liman işletmesi yetkilileri liman 
dışındaki arazilerin korumasına özen göstermelidir..
Bu güne kadar Çukurova Radyosu, Havaalanı, Senfoni 
Orkestrası, Opera ve Bale, Fuarlar konusundaki iki kentin 
tarihsel rekabeti hala sürüyor gibi görünüyor.
Bu rekabetin her iki kentimize de ne kazandırdığı, ne 
kaybettirdiği yeniden düşünülmelidir.
Kıskançlığın değil, her iki kentin de gelişmesini ve 
zenginleşmesini sağlayacak çağdaş bir yarışmacı kültürün öne 
çıkması gerekir. Aslında, sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan 
bu ölçüde iç içe geçmiş iki kentten birinin yararına olan her 
şey öbürüne de  bir şekilde yararlıdır. Adana ve Mersin, sayısız 
sektörel faaliyette, ticarette, imalat sanayiinde akışkan bir 
ilişki içindedir; esnaflar arasında çok zengin bir ticari 
münasebet vardır.
Aslında artık  uzun zamandır iki kentin “Çukurova” olarak 
birleştiği, kaderlerinin kesiştiği ve Marmara’ya alternatif ortak 
bir gelecekleri olduğu gerçeği çoktan kabul edilmeliydi. 
Bu anlamlı ve dinamik ilişkilere zarar verecek yeni gerilim 
konuları yaratılmamalıdır.
HARUN ARSLAN