Türkiye’nin Nükleer Santral serüveni 60 yıl öncesine dayanır;
Akkuyu’da yapılması kararı ise 1974 yılında alınmıştır.
Kararı alan, içinde Deniz Baykal’ın olduğu CHP Koalisyon
Hükümetidir..
CHP tüzüğünde de nükleer enerjinin gerekliliği belirtilmektedir.
Almanya’da Atom ve Nükleer okulunu bitiren, rahmetli Alparslan
Türkeş’in de güçlü bir Türkiye için mutlaka nükleer güce sahip
olunması hedefinin altını çizdiği unutulmamalıdır. MHP’nin
programında da nükleer enerjinin gerekliliği belirtilmektedir.
Özellikle 1974 yılından bugüne kadar görev yapan hükümetlerin bir
çoğu nükleer santral yapımı için harekete geçse de, hiçbiri bunu
gerçekleştirememiştir. Teşebbüs,40 yıl bir şekilde engellenmiştir.
Avrupa’nın en büyük korkusunun Türkiye’nin güçlenmesi olduğunu ve
çok anlamlandırılamayan, ortaçağdan kalma bir Türkiye düşmanlığının
hala sürdüğünü uzun yıllar Avrupa ülkelerinde yaşamış ve onların dil,
edebiyat, tarih ve politikalarının eğitimini almış biri olarak biliyorum.
Türkiye’nin özellikle enerji yatırımlarına karşı çıkan yabancı örgütleri
ve vakıfları yıllardır etrafımızda görüyoruz.
Bunlar en başta:
Green-peace Çevre örgütü
Alman Heinrich Böll Vakfı
Alman Kondrad Adenauer Vakfı’dır..
Kendimize Avrupa ülkelerinin ve bu örgütlerin içinde bulunan bazı
İsraillilerin neden Türkiye’nin başta enerji yatırımları olmak üzere
kalkınmaya dönük projelerine karşı çıktıklarının sorusunu sormalıyız.
Daha yakın bir zaman öncesi Taşucu’na tersane yapılmasını
engelleyen Avrupa ülkelerini ve bu örgütleri sorgulamalıyız.
Kendi ülkeleri tersanelerle dolu iken, 10 bin kişiye geçim sağlayacak
Taşucu tersane projesini engellemişlerdir.
Sonuçta, 40 yıl sonra bir Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tüm
engellemelere karşı durarak, dış baskılardan etkilenmeyerek bu kararı
vermiştir. Bunun çok anlamlı bir başkaldırı, özgüven ve cesaret olduğu
iyi anlaşılmalıdır.
Özellikle son 15 yıllık CHP yönetimi, Mersin’de ısrarlı ve anlaşılması
güç bir “her yatırıma, her projeye karşıtlık fikri” yaratmıştır. Kentin
çoğunluğu da çok fazla sorgulayamadan, politik bir tavırla bu
düşüncelere ayak uydurmuştur.
Gezi olaylarını hatırlayalım: Sonuçta yeni Boğaz Köprüsüne ve yeni
Havaalanına karşı çıkan anlayış, Mersin’de her yerden daha fazla
karşılığını ve taraftarlarını bulmuştur ( Bu eylemcilerin, 30 milyonluk
bir yatırımla güzelim sahil alanında saçma sapan bir deniz-park tesisi
yapılmasına ilişkin bir itirazlarını ben hatırlamıyorum; keza Toroslar
İlçesine yapılan 3 milyonluk hizmet binasını ana medyada manşetlere
taşıyan bir CHP milletvekili, 30 milyonu toprağa gömen Büyükşehir
Belediyesini ağzına almamıştır…siyasal ve toplumsal hafızaya
kayıtlıdır bunlar !) . O günlerde sosyal medyada halkı direnişe
çağıran, Avrupa Birliği’nin Türkiye’de yönetime el koyacağını yayan
kentimizin tanınmış bazı kent dinamiklerini, bu gün şiddetle nükleere
karşı tutum ve eylemlerde görüyoruz.
Bugün bir kısmının nerede olduklarını tam bilmediğimiz, bir kısmının
da yargıda olduğunu bildiğimiz eski CHP yönetiminin ne durumda
olduğunu görüyoruz. Bu 15 yıllık bir anlayışın çöküşü ve
sorgulanmasıdır.
Artık Mersin’de yeni bir dönem başlıyor. İnsanlar daha fazla
sorguluyorlar, gerçekleri görmeye, tüm dünya bu enerjiyi kullanırken
bizim neden kullanmadığımızın sebebini, neden bize 40 yıl
geciktirilmiş olduğunu anlamaya çalışıyorlar.
Bu gün ilk kez Mersin’de bir grup, nükleer karşıtı platforma karşı
“Nükleer Enerji Destek Platformu” kuruyor.
Sonuç olarak tüm gelişmiş ülkeler nükleer enerjiyi kullanıyor olmasına
rağmen, nükleerle ilgili 100 olumlu ve 100 de olumsuz nokta
sayabiliriz. Bir kısım insanlar karşıdır, bir kısım taraftardır. Bu konuyu
günlerce tartışabiliriz.
Burada benim için önemli olan şudur:
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti nükleerle ilgili verdiği geri dönülmez
kesin kararla ve tüm engellemelere rağmen 40 yıllık bir mücadelenin
sonunda Avrupa’ya başkaldırmış, onu dinlememiş güçlü, bağımsız,
yeni bir Türkiye olgusunu kanıtlamıştır. Gerisi politik didişmedir,
ayrıntıdır ve bu büyük dönemin ulusal kıvancı yanında unutulup
gidecektir.
HARUN ARSLAN