Geçtiğimiz hafta Kent Konseyi Başkanı Anamur’u ziyaret etmiş ve 
Türkiye ve Dünya politikasını ilgilendiren politik ve stratejik konularda 
beyanda bulunmuştu.
Hemen arkasından CHP İl Başkanı Anamur’u ziyaret etmiş ve o da 
nükleer ve Mersin’in projeleri konusunda bilimsel ve siyasi değeri 
yüksek bilgiler vermişti.
Ne rastlantı; bu hafta ben de bir konuda (siyasi ve stratejik olmayan) 
Anamur’a gitmek durumunda kaldım. Dönüş yolunda, ben de iki 
değerli kurum temsilcisine özenerek, Anamur ziyareti sonrası 
kamuoyumuza değerli bir şeyler söyleyebilir miyim? Diye kıvranıp 
durdum.  
Öyle ya; hızını alamayan soluğu Anamur’da alıyor ve bu şirin 
yöremizin onca yerel sorunu varken, büyük meselelere dair iri sözlerle 
hepimizi sarsıyor.
Hadi ben de izninizle “Anamur dönüşü” ruh halimi yitirmeden ve 
elbette kendimce meseleleri sizinle paylaşmak istiyorum. 
Antalya sahil yolu bu haliyle bile gerçekten çok önemli bir ülke 
başarısıdır. Çift yol, tüneller, iyi kaliteli asfalt zaten yolu oldukça 
kolaylaştırmış ve çalışmalarda sona yaklaşılmış. Dağlar delinmiş, dev 
kayalıklar parçalanmış… Gördüğüm birçok Avrupa ülkesinden daha 
kaliteli yollarımızla övünmeliyiz.
Yolun eski güzergahı, turizm alanlarını olumsuz etkilememesi için 
değiştirildi ve mümkün olan yerlerde denizden uzaklaştırılmaya 
çalışılıyor. Bunun ödeneği de çıkarılmış ve şu anda yol çalışmaları 
sürüyor. Hatta gece ışıklandırarak çalışılıyor ki sahil yolunun 
geciktiğini ya da yapılmadığını söyleyenler biraz ellerini vicdanlarına 
götürmelidir.
Gelelim Nükleer santral ve turizm konusuna… 
Nükleer santrale karşı çeşitli bahaneler bulanlar hep “o güzelim 
sahiller, cennet koylar” diye başlarlar. Çoğu bu güzelim koyları hiç 
görmemiştir. Sadece nükleer karşıtlarının nutukları ve fotoğraflar 
üzerinden bir şeyler bilirler.
40 yıldır bu güzelim sahillerden geçerim. Bu güne kadar buraya bir çivi 
dahi çakılmamıştır; neredeyse tek bir turistik tesis de yapılmamıştır.
Önümüzdeki 40 yıl da buraya turistik bir tesis yapılmayacağını, 
üzülerek de olsa kabul etmiştik.
Fakat ne ilginçtir, turizme zarar verecek denilen nükleer santral adeta 
bölgeye turizmi getirmiş!
Nükleer santralin yapılacağı yerden bir koy ilerisine tüm bölgenin en 
kapsamlı, en büyük turistik tesisi yapılmış durumda. 
Yarım asırdır boş duran bir koya Gülnarlı kardeşlerden oluşan ve  
büyük yurt dışı yatırımları da olan uluslararası  bir şirket Ulu Resort 
Hotel tesisini kuruyor, bölge insanlarına istihdam yaratıyor, bölgenin 
ürünlerinin değerlendirilmesini sağlıyor… 
Nükleer karşıtlarının mümkün olduğu kadar bu güzelim tesisi 
gündeme getirmek istemediklerini,  gündeme gelirse de çeşitli asılsız 
eleştirilerle bir karalama kampanyasına giriştiklerini biliyorum.
Dönüş yolunda bu tesise uğrayarak son durumunu görmek istedim.
Kış ortasında sanki sezondaymış gibi tesis her şeyiyle tam olarak 
faaliyette… Isıtılmış kapalı havuzu, saunası, hamamı, bowling ve oyun 
salonları, fitnes salonu, bilgisayar ve oyun odaları, bilardo salonu,  
çocuk eğlence odaları, spa merkezi, sinema salonu, tenis kortları, spor 
alanları ile butik kalitedeki otel tüm personeli ile hizmette.
İşte yıllardır çırpınıp durduğumuz turizm yatırımları konusunda çok 
başarılı bir örnek… 
Tesis sahibi ile görüştüğümde, ilave bir tesis daha yapmayı 
planladıklarını söylüyor ve şu anda firmanın temsilcileri Hollanda’da 
Utrecht fuarındalar. Orada trecking gruplarını bölgeye getirerek deniz 
turizmine ilave bir de dağ turizmi sağlayacaklar.
Bir grup insan sağda solda nutuklar atarak kendilerini tatmin ederken, 
bu kentin temel meseleleri arasında en önlerde yer alan turizmi 
kalkındırmak için iş insanlarımız çalışıyor, üretiyor, dünyayı dolaşıyor…
 
Özellikle Paris’i ve İspanya’yı görenler burada nükleer santrallerle 
turizmin nasıl iç içe olduğunu bilirler. Çevresindeki 5 nükleer santralle 
50 milyon turist çeken Paris’e ve yıllarca Avrupa’nın turizm merkezi 
olan İspanya’ya zarar vermeyen nükleer santraller Mersin’e nasıl 
zarar verecek? anlamak güç.  
Ermenistan, Bulgaristan, Rusya, İran, İsrail… çevremizdeki tüm ülkeler 
ve tüm Avrupa ve Amerika nükleer kullanırken ve şu anda dünyada 
yalnızca ömrünü tamamlayan santraller kapanırken ve 28 yeni santral 
inşa edilirken acaba Türkiye’nin bu güne kadar neden nükleer enerji 
ile tanışmadığının derin sebeplerini anlamaya çalışmalıyız.
Türkiye’nin her yıl % 8 ilave enerjiye ihtiyacı var. Güneş ve rüzgarın 
enerji ihtiyacını  karşılayacağını iddia edenler bilimsel olarak 
incelediklerinde bunun ne kadar pahalı ve zor olduğunu 
göreceklerdir.
Genelde nükleer karşıtı lobinin destekçisinin Alman Vakıfları ve 
Greenpeace gibi yabancı örgütler olduğunu ve Batının hiçbir zaman 
güçlü bir Türkiye  istemediği gerçeğini ne zaman göreceğiz?
Ortadoğu bataklığında ancak nükleere sahip olan güçlü bir ülke olarak 
ayakta kalınabileceğini ne zaman öğreneceğiz?
Suriye’deki kargaşalıklar başlamadan önce Suriye Hükümetinin 
nükleer santral yapılması için Paris Nükleer Fuarına bir heyet 
gönderdiğini biliyoruz. İç savaş olmasaydı şimdi hemen güney 
sınırımızda bir nükleer santral yapılmış olacaktı. Der Spiegel dergisine 
göre ise şu anda Suriye’de gizli nükleer ve uranyum tesisleri mevcut.
Taşucu’nda tersane yapılmasını engelleyerek, Türk deniz gücünün 
Akdeniz’de güçlenmesini ve en az 3 bin yöre insanının burada 
istihdamını engelleyen Alman Vakıfları, Greenpeace ve diğer yabancı 
oluşumlar bu defa başarılı olamayacaklar gibi görünüyor.
Bölgeye turizmi getiren nükleer santral, ülkeye gelen en büyük dış 
yatırımla, hem bölgenin zenginleşmesine hem de istihdam sorununun 
ortadan kalkmasına yarayacaktır.
Eh; işte Anamur dönüşünde ben de diğer değerli kurum temsilcilerine 
özenerek kendimce önemli bulduğum konulara değinmeye çalıştım. 
Bunların kimseye ve elbette başta bana politik bir faydası yoktur; 
kendimce öngördüğüm bir kişisel hesabım da yoktur. Ama lütfen bu 
kentin temel sorunlarına daha insafla, daha bilinçle yaklaşalım; her 
Mersinlinin faydasına olacak yatırımları görmezden gelmeyelim. 
HARUN ARSLAN