Ormanlar dünya hayatının vazgeçilmezidir. Orman yakacak ve hammadde kaynağıdır. Doğal su kaynağıdır. Sellerin oluşmasını önler. Yer altı sularının oluşmasında ormanlar yardımcıdır. Rüzgar hızını azaltır, erozyonu önler. Ormanlar canlı yuvasıdır, karbon depolar ve iklimi olumlu etkiler. Bir ısı tamponu görevi yapar. Yaz ve kışa göre sıcak soğuk dengesini sağlar.
Orman insanın eğlendiği, dinlendiği ve boş zamanını değerlendirdiği alandır. Sakinliği, dingin güzel havasıyla insanları kendisine çeker. Onun için büyük kentlerin çevresinde orman yetiştirilmekte, dinlenme alanları kurulmaktadır.
Kısaca ormanlar her türlü doğal afetleri önler, ülke turizmine katkıda bulunur. Ormanlar tükenmeyen doğal kaynaktır.
Anamur’un 37 köyünden biri olan Kükür köyü, dağınık orman köyüdür. 13 yerleşim yeri olan Kükür’ün bir ucundan diğer ucuna yürüme 8- 10 saat sürer. Bu kadar geniş bir alana yerleşmiş köy “dağınık köy” türünden ve her mahallesi çam ormanlarıyla iç içe olduğu için “orman köyü” türünden olmak üzere, “dağınık orman köyüdür” Kükür. Bu mahallelerin başlangıcı Çiçeklice ise bitiş mahallesi Bulu’dur.
Anamur’a kilometrelerce mesafede, gittikçe yükselen, 2000 metre yükseklikteki Toros dağlarının eteğine sığınmış evlerin bulunduğu 13 mahalleli “dağınık orman köyü” Kükür.
Yıkılıverecek görüntülü tahta sundurmalı balkonlu evlerin bulunduğu köy Kükür.
Evin içindeki ocakta her akşam darı unundan saçta bazlama yapan ananın bulunduğu evlerin olduğu köy Kükür.
İster istemez şöyle düşünüyorsunuz; keşke benim de böyle derme çatma bir evim, yarım dönüm içinde meyve bahçem ve bostanım olsa. Her sabah biberi dalından kırıp sofraya getirsem dediğiniz bir köy Kükür.
İster istemez şöyle düşünüyorsunuz; keşke benim de böyle derme çatma bir evim, yarım dönüm içinde meyve bahçem ve bostanım olsa. Her sabah biberi dalından kırıp sofraya getirsem dediğiniz bir köy Kükür.
Sakin, sessiz, kımıltısız, ilkbaharda yuvalarındaki yavrularına yem getiren, cıvıl cıvıl kuş sesleri ile, me me diye analarının arkasından oynaya zıplaya koşan kuzuları olan ve bu doğallık karşısında insana huzur veren bir köy Kükür.
Anamur dragon çayının kollarından birinin, evlerin arasından geçen küçük deresi olan bir köy Kükür.
İlkbaharda her tarafı yemyeşil ağaçların yaprak ve çiçek açtığı, kuşların ağaçların üstüne yuvalar yapıp cıvıl cıvıl öttüğü, oğlak ve kuzuların yukardan aşağıya tozu toprağa katarak oynaşarak koştukları bir harika güzellikleri olan köy. Kuzuların araziye salındığında, deli dana gibi sağa sola zıplayarak, koşup oynaması sonucu oluşturduğu tozlardan insanları korumak için yutan çamları olan köy Kükür.
İşte bu köylerden biri beni büyüten, ama şimdi birçok yerleşim yerlerinde evleri virane olmuş, bakımsız, susuz kalmış ve yaşlanmış, kayıttaki eski hatıralarını izlemek için ziyaret ettiğinde; beni böyle kimsesiz bırakma diye gözyaşları sel olmuş şekilde, sana bakan meyve ağaçlarına sahip, benim köy Kükür.
Evleri virane olmuş ama elektrik geldikten sonra her türlü elektrikli ev aletlerine sahip olmuş ve hala buzdolabı, çamaşır makinesi, hatta yayık yaymak için elektrikli yayık makinesi ve ambarları yataklarla dolu, terk edilmiş evler. Yalnız köy dağlık, sarp ve ekime müsait arazisi yok denecek kadar az, bundan dolayı da küçük kaynak subaşlarında 5 ile 10 ev gibi az kişileri barındıran ve herkesin evinin çevresinde 3- 5 evlek sebzesini kaldıracak su altı arazisi olan mahallelerden oluşan yerleşim yerlerine sahip köy. Ancak her biri yılda 700 kilo toz apsorbe eden hoş kokulu doğal hava temizleyicisi olan çam ağaçları gölgesinde evlerden oluşan köy Kükür. Bu evlerde yerleşik kalanlar var ama azalmış şekilde. Zira yokluk ve darlık dolayısıyla geleceklerini sağlamak için köyün çocukları okumaya önem vermiş ve köyde sadece yaşlılar kalmış. Çocuklar ya da torunlar tatillerinde çocukluklarını yaşadıkları ve birçok hatıraları olan doğdukları köylerini sıla-i rahim diyerek ziyaret edilen bir köy Kükür.
Ahşap ya da yığma duvarla yapılmış iki göz ev ve altı da hayvanların ahırı olan bu evlerde ebebeyinlerle birlikte 11 kişiye kadar insan yaşamış ve çocuklarını okutmuşlardır. Evin içinde ocaklık dediğimiz yere odun yakılarak ısınma sağlanırdı. Yanmakta olan odunların üzerinde de çamdan elde edilen çıra ile aydınlanma işi sağlanır ve onun ışığında çocuklar ders çalışabilirlerdi. İşte bu köyün zorlu yaşamı içerisinde okumuş o kadar çok insan var ki şaşırırsınız. Öğretim görevlisi, doktor, mühendis, avukat, hakimi savcısı, subay astsubayı, öğretmeni, muhasebecisi vb. ne meslek sahibi olmuş kişileri okutmuş bir köy Kükür.
Bunları niçin yazıyorum diye düşünüyorsunuz değil mi? Evet Kükür’ün hava temizleyici, vantilatörü artık çalışmaz oldu. Elektrik kontağından yandı kül oldu. Hava temizleyicisine yazık oldu. Tozları yutan havayı temizleyen güzelim çamlar yandı kül oldu.
Babam 1950’li yıllardan sonra uzun süre muhtarlık yaptı. Ormanların sorumluluğu Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait. Çamlardan yaşı gelmiş yani gelişimini tamamlamış ağaçların kesimi yapılır. Bu da köylülere yaptırılırdı. Ben küçüktüm hayal meyyal hatırlıyorum babamın muhtarlık yaptığı dönemde bir kesim işi olmuş ve köylüler günlerce çalışmıştı. Tabi o zamanlar araba yolu yoktu. Dragon çayının bir kolu olan ve köyün arasından geçen dereden su üzerinden tezgahlar kurarak ve kaydırarak Anamur’a ağaçların sevk edildiğini ve köylülerin para kazandığını hatırlıyorum. Daha sonraları orman yolu yapılarak zaman zaman ilgili ağaçlar yine köylüler tarafından kesilip kamyonlar vasıtasıyla Anamur’a getirilir oldu.
Bizim köyün ormanlarının Orman İşletmesi’ndeki karşılığı Gökçesu bölgesi diye geçiyor. Ve bu ormanlar Anamur’daki en zengin, en kapsamlı ormanlardı.
Ormanların içi, özellikle çam ağaçlarının bulunduğu yerler, dinlenme, temiz nefes alıp rahatlama, kuşların saklanma ve uçarak gösteri yaptığı alanlardır. Mantar zamanı çam pürlerinin altından kiremit renginde yükselip bak ben buradayım beni toplayıp kebap yapın diye kendisini arayan köylüye seslenen güzelim mantarların evidir/ yuvasıdır çam ormanları.
Çam ormanları nişanlıların buluşma yeridir aynı zamanda. Babam ve anam 15 yaşına kadar iki komşu çocukları olarak, birlikte davar otlatırlar ve birlikte azıklarını karıştırıp yerlermiş. Birinin azığında incir reçeli, köydeki ismi heleş, diğerinde de yumurta ya da deri peyniri, karıştırır yerlermiş. Yalnız 15 yaşında nişanlanmışlar; gelenek görenek, nişanlıların birlikte olmaları yasak. Hele hele dağda yalnız kesinlikte birlikte olması dedikodu konusu olur ve namusa zarar verir. Ama nişanlılar birbirlerini görmek istiyorlar, işte o zaman gizlice birinin haberi yokken diğeri bir çamın arkasına gelir seyredermiş. Onun için nişanlıların birbirlerini uzaktan da olsa görme yeri oluyordu çamlar.
Ayrıca köydeki insanların diş problemleri yoksa emin olun ki çam reçinesinin bir türü, kiremit renginde ve az miktarda bulunan çam sakızı çiğnemesindedir. O kadar hoş kokulu ve organik ve mide için iyidir ki tarif edilmez çiğnenirse anlaşılır. “Çam sakızı çoban armağanı” sözü, çobanların her zaman çamlardan temin edip armağan vermek istediği kişiye armağan edebileceği kıymetli ve çok faydalı hediyelerden olduğu için söylenmiş herhalde.
Çam sakızı; çam ağacının öz suyundan, çamın kabukları arasında zamanla kendi yapısı ya da havanın sıcaklık durumuna göre, çam tarafından salgılanarak, zeytin tanesi büyüklüğünde doğal olarak elde edilen, hoş kokulu, reçinenin sakız olarak çiğnenen türüdür. Bal renginde veya kiremit renginde olan çam sakızı reçinesi, ağaçtan salgılandığında bal kıvamında ve yapışkanımsı olup bekledikçe sertleşir ve ısıtılınca tekrar yumuşar ve erir.
Birbirlerine yakın ve dost olan insanlar birbirlerini mutlu etmek için hediyeleşirler. Hediyeler kişileri birbirlerine yaklaştırır. Yoksul, fakir her insan hediyeleşmeyi ister. Ancak elinde olanlardan hediye verir. Çobanın elinde otlattığı hayvanın dışında (belki o da kendisine ait değildir) yakın olmak istediği kişiye verebileceği şey yoktur. Ancak çobanlık ormanda yapılır. Ve bizim de çocukluğumuzda Kükür’de çamlardan sürekli topladığımız ve çiğnediğimiz en güzel çam sakızı, çobanda sürekli bulunan şeylerdendir. Çoban değeri yüksek hediyeler veremez. Onun armağanı küçük ve elinde bulunan çam sakızıdır. Bu sakızın tadını bilen kişi, kendi küçük ama taşıdığı değerinin büyük olduğunu bilir ve mutlu olur.
Bir de çam ağacının dip kısımlarında yani kalınlaşmış ve yaşlı kısımlarında keserle, 20 cm. eninde 35 cm. boyunda kabuk kopartılır ve iç kısmı bıçak ile sıyırarak sulu bir şekilde yerdik, buna yalamık denir. Babam 1975 yıllarında Seminoma ismi verilen kanser hastalığına yakalanmıştı. Bu bahsettiğim yalamığın iyileştirebileceğini öğrenmişti. Biz Ankara’da okuyor ve çalışıyorduk. Babam eline bir keser alır her gün sabahları çamların arasına gider o tarif ettiğim şekilde yalamık yermiş. Babam o hastalıktan kurtuldu. Ve bir başka hastalıktan, 38 yıl sonra vefat etti. Gerçi tıbbi tedaviler de uygulandı ama ben yalamığın da etkili olduğunu düşünüyorum.
Küçüklüğümüzde evimizin hemen yakınlarında Gocabelen, Gedikyatak, Bükçeğiz gibi isimleri olan yerlerde çam ağaçlarından 3-4 metre boyundaki çam fidanlarının en üst kısmının kol kalınlığındaki yeri üsten keser ve 30- 40 cm. uzunluğundaki bölümünün kabuğu parçalamadan, boru şeklinde (küçük çaplı soba borusu şeklinde) bir kısım elde ederdik. Onun alt kısmına yine kalın çamların kabuğunu(ekki ismini verirdik) keser aracılığı ile çıkartırdık. Elde ettiğimiz borunun alt kısmını ekkiden yuvarlak bir tıpa oluşturup kapatırdık. Aynı şekilde elde edilen ekki tıpasının ortasına ince bir çubuk sıkıca geçirilir tuluğun bişşeği yapılırdı. Elde edilen bu sistemin içine sulandırılmış yoğurt konur ve bişşek ile uzun süre yayık ayranı gibi yayılır yağ ve ayran elde edilirdi. Kokulu ve çok hoş organik bir yiyecek ya da içecek olurdu.
Çam ve orman konusu ve Kükür köyü ile ilgili bu bilgilerden sonra, köyümüzde çıkan yangın söndürme ile ilgili çalışmaları ve bir takım teknik bilgileri Anamur Orman İşletmesi Müdürü Hüseyin Meteres ile konuştuk. Bir sonraki yazımda bundan bahsedeceğim.
Bu günlük bu kadar. Hoş kalın. Temmuz 2017, Anamur. İsmet Kadıoğlu