DOĞUDA BİR GENÇ KIZ OLARAK YAŞAMAK .
Hülya DOĞAN
Sevgili okurlarım okuyacağınız olay gerçek bir yaşanmış hikâyesidir. Hep kadın hakları değil de insan hakları savunulmalıdır diye düşünürken bu olaydan sonra yine kafamdaki soru işaretleri çoğaldı. Bakalım okuyunca sizler ne düşüneceksiniz? 8 MART KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN Bir taraftan maddi sıkıntılar diğer taraftan çevrenin yaptığı baskılar Zehra’yı yıldırmamış bir savaşçı gibi direnerek liseye başlamayı başarmıştı. Henüz on beş yaşındaydı ve koca bir yıl önüne çıkan veya çıkarılan her şeyin kendi çocuk aklıyla üstesinden gelmeye çalışmıştı. Ogün Zeliha yataktan hızlıca kalktı hemen okula gitmek istiyordu sene sonu karnesini alacaktı. Ama hemen çıkamadı, sabah kahvaltı sofrasını önce hazırlayıp sonrada toparlaması ve bulaşıkları da yıkayıp öğle çıkmak gerekiyordu. Evleri okula epeyi bir uzaktı ve bu yolu yürüyerek gidip gelmek zorundaydılar. Zaten okul dönemi boyunca öğlen arası eve geldiğinde çoğunlukla yemek olmazdı hemen hızlıca işe girişip, kendisiyle birlikte liseye giden iki erkek kardeşine de yemek hazırlaması gerekiyordu. Bulaşıkları yıkamadan da gidemezdi. Annesine şikayetlenemezdi bir iki defa şikayetlendiğin de annesi ona: ‘’Okula gidiyorsun da bir şey mi yapıyorsun; geziyor tozuyor ,havanı alıp rahatlayıp geliyorsun. Tabii ki bütün bunları yapmak zorundasın’’ dediği için hiç seslenmeden hızlıca yapıp evden çıkıyordu. Yine hızlıca işini bitirdi ve evden koşarcasına çıktı. Olağanca gücüyle hızlı yürüyordu okulun bahçesine girdi kimsecikleri göremedi Allah Allah herkes nerede acaba herhalde sınıfa girmişlerdir diye düşündü. Okulun içine girdi okulları da bayağı büyüktü dört katlı kaloriferli güzel bir okuldu, uzun uzun koridorları vardı ama okulda görünürde kimsecikler yoktu. Sınıfları ikinci kattaydı. Hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Kapıdan usulca başını sınıfın içine uzattı ama sınıfta bomboştu. Diğer sınıflarında baktı onlarda boştu. Aşağıya indi müdür ve müdür yardımcısının odaları alt kattaydı. Yavaşça müdürün kapısını çaldı içeriden gel diye bir ses duyuldu ve usulca kapıyı açıp başını içeri doğru uzattı. Müdürleri kısa boylu zayıfça, esmer biriydi Zeliha’yı da pek sever her zaman güler yüzle karşılardı. Gel bakalım ne oldu herkes gitti sen neden buradasın diye sordu. Zeliha çekinerek karnemi almaya gelmiştim de ama kimseleri göremedim. Yine her zamanki sıcak babacan tavrıyla Zeliha’ya : Senin karneni kardeşin aldı. Dedi Zeliha teşekkür ederek iyi günler dileyip kapıyı kapattı ve eve doğru gitmeye koyuldu. Kasabalarının tek ve çok uzun bir yol boyunca devam eden meşhur çarşısı vardı. Eve gidebilmek için bu yolu yürümesi gerekiyordu. Yol boyunca başı önünde, yalnız başına yürüdü eve geldi. Beş dakika sonrada babası büyük bir hışımla içeri girdi sanki gözleri dönmüştü her tarafından ateşler dumanlar fışkırıyordu. Zeliha biran annesiyle göz göze geldi ne oluyor gibilerinde birbirilerine baktılar. Babası Zeliha’ya sen benimle gel bakayım dedi. Oturdukları ev kiraydı ,buraya taşındıklarında evin bir odasının içinde hiç ışık olmayan başka bir oda vardı daha önceki oturan kişiler burayı odunluk olarak kullanmamışlardı ama onlar taşınınca annesi odayı kullanılabilir hale getirmek için çok çaba sarf etmişti, odada fare hatta ve hatta çardın bile vardı. Annesi bir sürü ilaç kullanarak yok etmeye çalışmış ama istediği gibi yok edememişti. İşte babası Zeliha’yı bu odanın içerisine girdirdi ve kapıyı da kapayıp kilitledi. Zeliha başını kaldırıp babasına bakmaya korkuyordu çünkü babası durmada ona çarşıda sen kiminle konuştun çabuk söyle diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Korkudan ne diyeceğini bilemiyor sadece yemin ederim ben kimseyle konuşmadım diye bildi. Bunu duyan babası iyice sinirlendi. Ve büyük bir öfkeyle Fatih Gıdanın önünde kiminle konuştun bana çabuk doğruyu söyle!!! Ve sonunda babası hızını alamayıp Zeliha’nın ensesine balyoz gibi bir yumrukları indirmeye başladı. Biryandan tekmeler yumruklar Zeliha’nın olur olmaz yerlerinde patlarken biryandan da ağzından salyalar akarak ‘’Bana bak seni okula sokaklarda el alemle fingirdeşesin diye göndermiyorum benim namusuma laf getirmene izin veremem, akşam seni alır bir tarlaya götürür beynine de bir kurşun sıkarım .Kim öldürdü niye öldürüldü diye de kimse sormaz .Bu sana son uyarımdır ayağını denk al.’’ Diye haykırıyordu Annesi dışarıdan kapıya yavaşça vurmaya çalıyordu. Sonunda babası kapıyı açıp gitti. Zeliha yediği tekmelerden yumruklardan sonra bir enkaza dönüşmüştü. Ağzında burnundan kanlar geliyordu. Zavallım acısına mı ağlasın, hiçbir şey yapmadığı halde bu kadar aşağılanmasına yoksa ölümle tehdit edilmesine mi ağlasın bilmiyordu ama kendine hakim olamayacağı kadar ağlıyordu. Annesi de hiçbir şey yapmamanın açısını yüreğinde hissetmişti kızına sarılıp bir yandan da yazmasıyla kanlarını silmeye çalışıyordu. Kızım baban senden ne istiyor, neden bu kadar hiddetlen diye sordu. Zeliha hıçkırıklar içerisinde cılız bir sesle ancak bilmiyorum diyebildi. Zeliha saatler sonra birazcık sakinleşe bilmişti. Yavaş yavaş o günkü yaptıklarını zihninden geçirmeye başladı. öncelikle sabah okula zaten geç kaldığı için çok hızlı hızlı gitmiş sonra, müdürle konuşmuş ve okuldan çıkıp sağına soluna bakmadan eve gelmişti. Ne yapmıştı, Fatih Gıda neresiydi bir türlü bulamıyordu. Akşam olmuştu babasının gelme saati yaklaşıyordu ne yapsam da gözüne görünmesem, gidebileceği bir yerde yoktu, olsa da bu sadece babasını daha çok sinirlendirmekten başka bir işe yaramazdı. Bunları düşünürken annesi yanına yaklaştı. Ne düşünüyorsun, babanın söylediği yeri hatırlaya bildin mi? Belki de kızım yolda bir arkadaşınla konuşmuşsundur der demez Zeliha’nın beynin de şimşekler çaktı. Tabii ki ya okuldan eve dönerken sınıf arkadaşı olan Fatihin dükkânlarının önünden geçmişti. Dükkânın önünde duran Fatih Zeliha’ya karneni aldın mı, zayıfın var mı diye sormuş o da karnemi kardeşim almış onun için zayıfımın olup olmadığını bilmiyorum demişti ama bunları konuşurken Zeliha durmamıştı bile sadece yavaşlamıştı. İşte onca yediği dayak, laf ve ölüm tehdidi bunun içindi. Bir kız çocuğu olarak doğuda doğmanın, büyümenin ve yaşamanın ne kadar zor olduğunu içinde sakladığı acımasız olan diğer yüzünü bir kez daha göstermişti. Bu anlatılan olay tümüyle yaşanmış bir olaydır.