Bir demokraside asıl olan herkesin eşit olmasıdır. 
Anayasamız “Herkes, ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” 
diyor. 
Ama bazı kişiler, diğerlerine göre “daha fazla eşit” oluyorlar ve çeşitli 
ayrıcalıklardan, dokunulmazlıklardan yararlanıyorlar. 
Üstelik bu yararlanma, görev ve yetki arttıkça artıyor. 
Hiçbir yetkisi olmayan sıradan vatandaşın sorumluluğu daha çok. 
Yani yetki ve sorumluluk ters orantılı. 
Bir insanın yetkisi ne kadar çok ise, sorumluluğunun da o ölçüde çok 
olması gerekirken, yetki arttıkça sorumluluk azalıyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı’nın resen imzaladığı kararlar aleyhine Anayasa 
Mahkemesi dahil yargı organlarına başvurulamıyor. 
Vatana ihanet gibi çok ağır bir suçtan yargılanabilmesi için dahi çok özel 
koşullar öngörülmüş durumda. 
Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen Milletvekilleri, 
Meclis kararı olmadıkça, tutuklanamıyor, yargılanamıyor, sorguya bile 
çekilemiyor. 
Haklarında verilmiş olan ceza hükümleri dahi uygulanamıyor. 
Onun içindir ki, milletvekillerinin işlediği; zimmet, sahtecilik, karşılıksız 
çek verilmesi, taciz gibi çeşitli suçlardan dolayı çok sayıda dosya, Meclisin 
deposunda bekliyor. 
Milletvekili olmayan ve dışardan seçilen Bakanlar da aynı 
dokunulmazlıklardan yararlanıyor. 
Hakim ve Savcıların; bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili 
olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve verdikleri her türlü kararlar 
nedeniyle haklarında dava açılamıyor. 
Hakim ve Savcıların işledikleri “kişisel kusur, haksız fiil ve diğer 
sorumluluk” sebeplerine dayanılarak da olsa, aleyhlerine tazminat davası 
açılamıyor. 
Görev nedeniyle yapılan kusur ve hatalı hareketler, yanlış kararlar da 
“takdir hatası” sayılarak işlem yapılamıyor. 
Bu kadarı fazla demeyin; Milletvekillerinin ve hakim ve savcıların 
“trafikte işledikleri suçlar” dahi örtülü bir biçimde  dokunulmazlık zırhına 
büründü. 
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen 
suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunda gösterilen idari 
makamların iznine bağlı. 
Bir memur veya kamu görevlisi hakkında dava açılmasına “izin 
verilmediği takdirde” hakkında dava dahi açılamıyor.
Ama yaşadığımız günlerde örneklerini gördüğümüz üzere “iyi saatte 
olsunları ürküttüğün takdirde” bu yasal sorumsuzlukların hiçbir işlemiyor. 
Mafya adamlarının ve zengin iş adamlarının dokunulmazlığı is bir 
başka alem.
Ellerini “beline” veya “cebine” attığı zaman akan sular duruyor.
Demek ki dokunulmazlıklardan yararlanmak için “sıradan insan” 
olmayacaksın.
Ha, yakayı kurtarmak için bir diğer unsur daha var:
Yolsuzluğun miktarı.
Onu da Ziya Paşa belirtmiş.
“Milyonla çalan mesnet-i izzette ser-efraz,
Birkaç kuruşun mürtekibi cayi kürektir.”
Av.A.Erdem AKYÜZ