Onca iri lafların ardında, çırılçıplak, acımasız hesaplar yatıyor.
Ulusal konularda yazan onca değerli yazar varken, ben ağırlıklı olarak kent yazıları yazmayı gerekli bulsam da, bazen bir ucu biraz Mersin’e dokunuyorsa dayanamayıp o zaman ulusal bir konuda yazmaya cesaretleniyorum.
Geçen hafta Kılıçdaroğlu Türkiye’nin Güney Kore kadar gelişmediğini söyleyince, buna yazımda bir bölüm ayırmıştım.
Şimdi bu hafta bu sefer Ekmeleddin İhsanoğlu Kılıçdaroğlu’nun izinde giderek aynı söylemi üçüncü kez tekrarlıyor ve şunları söylüyor “Önceleri Türkiye Güney Kore’den daha ileri iken, bu gün Güney Kore daha ileri”.
Madem bu meselede ısrar ediliyor; ben de biraz daha genişleterek üzerinde durmak istiyorum.
70’ li yıllarda hem Türkiye’de hem de Güney Kore’de nükleer santral yapım kararı alınmıştı. Güney Kore ilk santralini 1978’ de faaliyete geçirmiş bugün 23 nükleer santrale sahiptir; daha da ötesinde, bu işin müteahhitliğini yaparak tüm dünyada nükleer santraller kuruyor.
Türkiye ise 40 yıldır bir şekilde engellenmiş.
Peki bu engellemeleri kimler yapıyor?
Batılı ülkeler…
Çeşitli yabancı vakıf ve örgütler bu devletler adına çevrecilik kisvesi altında, başta nükleer enerji olmak üzere enerji yatırımlarına karşı çıkıyorlar...
Alman vakıflarından Kondrad Adenauer Vakfı her yıl nükleer karşıtı yazı yazan yerel gazetecilere ödül veriyor.
Yine Alman vakıflarından Heinrich Böll Vakfı’nı da Türkiye’nin önemli yatırımlarının karşısında görüyoruz.
Tabii enerji yatırımlarına karşı en büyük mücadeleyi yapan Greenpeace çevre örgütüdür.
Peki Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı mücadeleyi sürdüren Greenpeace Akdeniz sorumlusu kimdir biliyor musunuz ?
Adını söylemeyeceğim. Soyadını söyleyeyim “Levi”. Yani bundan önceki İsrail elçisi ile aynı soyada sahip.
Levi İstanbul doğumlu bir Musevi ve Kudüs İbrani Üniversitesi mezunu.
70’ li yıllarda Mersin öncelikli turizm bölgesi ilan edilecekken Baykal’ın baskısıyla bu Antalya’ya alındı.
Bunun arkasından, o günkü anlayışa göre, gelecekte Mersin turizmine zarar vereceği hesaplanarak Akkuyu yer olarak tespit edildi.
Arkasından ham maddesi Manavgat’tan gelen SEKA kağıt fabrikası Antalya yerine Mersin’e kuruldu. Taşucu ve çevresinde turizmi engelledi.
Otuz yıl Antalya – Mersin karayolunun iyileşmesi için hiçbir girişimde bulunulmadı.
CHP li Baykal’ın yerini tespit ettiği Nükleer Santrale bu kez tüzüğünde nükleer santral tercihi olduğu halde CHP anlayışı karşı çıkıyor.
İsrail deyince şu anda tabii içimizi yaralayan Gazze aklımıza geliyor.
İsrail zulmüne karşı bazı ürünlere boykot yapma gibi artık küreselleşen dünyada çok da karşılığını bulmayan metotlar yerine, neden daha güçlü bir ülke olamadık? bizi kimler engelledi? diye düşünmemiz ve önce bu engelleri ortadan kaldırmamız daha akılcı değil mi?..
Tabii geçmişte yaşananlar ve deneyimlerle bu günü daha iyi görmek zorundayız; bugünün savaş ve kargaşayla dolu dünyasıyla ancak güçlü bir ülke olursak baş edebileceğimizi anlamalıyız.
Komşularımızın başına gelenler bir gün bizim ülkemizin de başına gelirse, Batılıların Gazze’de olduğu gibi taraflı ve acımasız davranacakları açıkça ortada.
Bize tek yardımcı olacak olan güçlü bir devlet ve güçlü ve cesur bir lider olmasıdır.
Şimdi, yukarıdaki yazımda yer alan bazı kelimeleri yan yana koyalım:
Güney Kore…
Kılıçdaroğlu…
Ekmeleddin…
Baykal…
Kondrad Adaneauer Vakfı…
Heinrich Böll Vakfı…
Greenpeace…
Nükleer enerji !
Levi…
İsrael…
Gazze…
Bulmacayı çözebilmek için önümüze kendiliğinden dökülen kelimeler bunlar; ve hayat aslında ne kadar basit, yalın ve açık değil mi ?
Onca iri lafların ardında, çırılçıplak, acımasız hesaplar yatıyor.
Ha; neyi konuşuyorduk? Niçin Güney Kore kadar gelişemediğimizi…
E artık bundan sonrası da siz değerli okurların gayretine kalıyor.
HARUN ARSLAN