ÇALI OL AMA EN İYİSİ OL
Rahmetli Nurettin Topçu ne güzel söylemiş: “Üç hakimin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin ve ölümün.” Bunlara sen hükmedemezsin ve hata da arayamazsın. Ölüm meleği kapını çalmadan seni gelir götürür. Hayat kısa… Bu kısa hayatında en iyisi olmak senin elinde.

Her insan zirvede, tepede, Torosların 2000 metresinde, ardıç ağacı olmak ister. Olamazsan ne yapmalısın..? Ağaç olamazsan, derekenarında küçücük en güzel çalı ol. Çalı olamazsan; çimen ol etrafı yeşillendirir, güzelleştirirsin..

Denizde yaşıyorsun, en büyük olmak istiyorsun ya.. Balina olmak istiyorsun.. Olamazsan; küçük, ama kıvrak ve çok sevimli balık ol. Balıkların en sevimlisi ol.
Gemidesin, kaptan olamaya bilirsin. Yolcu ol. Tayfa ol. Ama geminin en çalışkan, en dürüst tayfası ol. Belki de, en çok aranan tayfadır. Yolculara birebir hizmet eden, en iyi tayfa ol..

Dünyada hepimiz için büyük küçük yapacak ve olacak çok şey var. Anayol ol Anayol olamazsan en güzel en iyi patika/yaya yolu ol. Belki de yaya yolu insanlara en çok hizmet verilen yer. İşte orası ol. Ama boş olma, bir şey ol.
Geceleri mehtapta, çayırların üstüne sırt üstü yatar gök yüzünü seyrederiz. Eşimizle, çocuklarımızla, sevdiklerimizle; ne ararız gökyüzünde, yıldızları. Güneşi aramayız. Öyleyse güneş olamazsan en güzel gökyüzünün yıldızı ol.
İster büyük ister küçük, ama en iyisi ve dürüst ol..

HAYAT KISA… EĞER DEME…
Amerikalı bir köşe yazarı olan Erma Bombeck, hayat hakkında ve komik köşe yazılarıyla bilinen meşhur bir yazardır. Çok satanlar listesine girmiş on beş kitabı var. Çocuk, kadın ve aile konulu makaleleriyle tanınmıştır. Hayata mücadeleci bakışına rağmen, kansere yenik düştü. En etkili makalelerinden biri 1996 yılında kansere yakalanmadan önceki yazdığıdır. Son makalelerinden biri olan bu makale, hayat hakkında eğer diyerek, müthiş notlar sunmaktaydı.  Bu makalesini sizlerle paylaşmak istedim.

“Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim…
Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim…
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım…
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim!
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim…
Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, yerler leke olacak diye korkmazdım…
Bana gençliğimi anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım…
Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım…
Saçım bozulmasın diye, arabanın camını kapatmazdım…
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum…
Televizyon seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim…
Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım…
Hamileliğimim bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarırdım. Bu, harikulade bir olay…
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla ‘önce git elini yüzünü yıka’ demezdim. Onlara daha çok ‘seni seviyorum’ ondan daha çok ‘özür dilerim’ derdim…
Ama başka bir hayat vesilesiydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu!..
Dikkatle bak… Gerçekten gör… Yaşa… Vazgeçme…
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç!
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım…
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin!
Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor…
Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz…” diyor yazar.

Doğmak, yaşamak..  Hayat, yürünen bir yoldur. Bu yolun her yeri sıfır asfalt değil; çakıl taşlarının bulunduğu kısımlar, toprak olan kısımlar, hatta çıplak ayakla bastığımızda ayağımıza batacak dikenlerin bulunduğu, arabaların lastiğini patlatacak demir çivilerin olduğu kısımlar var. Hayata dair sıkıntılar üzüntüler bunlar.. Bunların yanında Allah’ın bize verdiği, yaşamak için gerekli her şeyler/nimetler de var. “Mihnete (sıkıntıya) şükretmeyen, nimete(ekmeğe) şükretmez…”
Hoş kalın. 7 Kasım 2018, Ankara. İsmet Kadıoğlu.