KÜLTÜR NEDİR?
Bir toplumun tarihinde yaşadığı ve geleceğe, kuşaklar aracılığı ile aktardığı maddi ve manevi özelliklerin tamamına kültür denir. Her toplumun yaşayış ve düşünüş tarzı farklıdır, bu farklılık toplumun kimliğini oluşturur, ona da kültür denir. Kültür toplumun kimliğidir. Mimarisi, kullanılan her türlü araç gereçler, giyinme biçimi ve giydikleri, inançlar, gelenek ve görenekler, düşünme şekilleri, o toplumun kültürünü oluşturan değerleridir.  Kültür, toplumun yaşadığı coğrafi şartlara da bağlıdır. Dağlık bölge kültürü ile ovalarda yaşayan toplumun kültürleri farklıdır.

Kültür, geçmişten günümüze devam edip gelir, tarihsel ve değişkendir.  Toplumun bireyleri kültürü oluşturur. Her toplumda, zaman içerisindeki kültür değişimi farklıdır. Kültür, toplumda biz bilinci verir. Ben değil, biz olma, dayanışma ve birlik olmadır.

Toplumun kültürel özelliklerini kişi, ana babadan, çevre insanlarından, iş ortamından, okuldan ve sokaktan öğrenir. Öğrenme ömür boyu devam eder ve buna topluma uyum süreci denir. Toplumu kabullenmiş kişi, toplum kültürünü tanımlayan her türlü değerlerden etkilenir. Buna sosyalleşme denir ve bu süreçte bireyler birbirine benzerler ama kişilikler farklıdır. Böylece geçmişimize dayalı bu günümüzü geleceğimize taşımış oluruz. Geçmişimizden kopmamış olur değerlerimizi korumuş oluruz. Gelecek, değerlerimize bağlı olarak geçmişimiz üzerine inşa edilmiş olur.

GEÇMİŞ ve TARİH
Geleceğimize malzeme lazım, o da geçmiştedir. Yani geçmiş geleceğin malzemesidir. Yarına giden yolların aydınlanması, geçmişteki tarihimizden kopmamak ile mümkündür. Devletimizin geleceğinde söz sahibi olmak istiyorsak, topraklarımızda yaşanmış tarihi bilmek zorundayız. Tarih için  yazılmışlardan güvenilir olanları okumak gerekir. Tarihin esas ve anlaşılır kısmı, hatıratlardadır. Yazılanlar güvenilir şekilde /doğru olmalıdır. 
Millet olma, milli kültürümüze ait değerlere sahip çıkmakla mümkündür. Milli kültür değerlerimiz; din, dil, tarih mimari eserler, musikidir. Bu değerlerimize sahip çıkıp, geçmiş ile gelecek arasındaki köprüyü kurmalıyız. Bizleri bir arada tutan bu milli değerlerimize sahip çıkmazsak birbirimize yabancılaşırız.

Devletin ve ona bağlı olarak insanın hayatında; geçmiş, bugün ve gelecek vardır. Yarın için geçmişe köprü bugün vardır. Yarın için bugünden hazırlık yapmak gerekir. Bunun içinde geçmişi iyi değerlendirip ders çıkarmak gerekir. Yaşananlar geçmişe aittir, yazanların not edenlerin sayesinde geçmişin artıları eksilerini, gelecekte ders olması için iyi değerlendirmek gerekir.

İbn Haldun bakın ne demiş; “suyun suya benzemediği kadar ‘hal´ maziye benzer.”  İçinde bulunduğumuz zamana geçmişin yön verdiği ve geçmiş olmadan geleceği düşünmek mümkün olmadığı gerçeği ortadadır.

Bakın Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında ne demiş: “Nasıl kökleriyle bağı koparan bir çınar kurursa, medeniyet birikimiyle irtibatını koparan bir ülke de fikri kuraklığa maruz kalır. Yüzyıllara sarih ilim deryasından istifade etmeden, özgün eserler verilmez. Geçmişi yok sayarak geleceğe yürünmez. .. Bu millete en büyük zulmü, bağrından çıktığı toplumun değerlerine düşman, yasakçı, baskıcı jakobenler yapmıştır.”

KÖÇEK DEĞİL GÖÇEK OLABİLİR
Gördüklerimi, duyduklarımı, yaşadıklarımı ve özelikle geçmişte yaşanmış güzel şeylerin bana aktarılmış olanlarını, değerlerimizin kaybolmaması ve geleceğe temel oluşması için yazıyorum. Bu amaçla, hep Anamur´da ve köyümde yaşadıklarımı yazmaya çalıştım.

Halit Hocam bana, “ bu yazdıklarından inşallah Anamurlular okuyup faydalanıyordur” demiştir. Terk edilmiş ana baba evimize ait, yazdıklarımdan dolayı bir yeğenimin notu şöyle; “Şu evde bi kardeşler günü yapın hayat verirsiniz belki o vakit.”

Yazdıklarımdan olumlu tepkiler almaktayım. Bahsettiğim değerler ve yerlerin, unutulmaması gereken yerler ve değerler olduğunu görüyorum. Bir başka yeğenimin bana yazdığı notu da şöyle: “Dayı 55 yaşına geldim Kükür köyüne gitmek nasip olmadı. Anamur´da karşılaşırsak (Kendisi Adana´da yaşıyor) günü birlikte olsa beni Kükür köyüne götürürsen sevinirim.” İşte yazdıklarımın olumlu yansımaları; hatıralara, geçmişine bakmaya, ayakkabı izlerinin olduğu yerleri görmeye ve o günleri hatırlamaya ve böylece de güzel duygulu anları yaşamaya ve yaşatmaya ihtiyaç var. Ekmek, su gibi ihtiyaç var. Bunu görüyorum ve  geçmişi şimdi üzerinden, geleceğe aktarmaya çalışıyorum. Ve köprü olabiliyorum, ne mutlu bana…

Son zamanlarda;  Aile Tipleri, Köçeklik ve Farklılıklarımız,   Selinti ve Osman Goca, Osman Goca (Namıdiğer Köçek Osman), Ekiz Goca ve Fadime Nene başlıklı yazılarımın tamamını, Osman dedeme, hiç ilgisi olmadığı halde “Köçek Osman” denmesini kafaya takmış ve araştırıp bazı bilgiler toplamam sonucu yazmıştım. Araştırmalarımda; Selinti´den göç ederek Kükür´e yerleşen Osman dedemin babası Mahmut Kömür ve Köçek Osman (Sülalesine de Köçekler denen) dedemin köçeklikle bir alakasının olamayacağını anlamıştım. Yani Osman dedemlere, Selinti´den geldikleri için Göçekler yerine Köçekler denmiş olabileceğini anlıyorum ve bu sonuca vardım.

GÖÇMEK NEDİR?
‘Göçek´ ya da ‘Göçen´ yerine söylene söylene ‘Köçek´ olabileceğine iki örnek: Yavuz Bahadıroğlu´nun bir köşe yazısında: “1930´lu yıllarda Atatürk´ün talimatıyla üretilen ‘Güneş Dil Teorisi´ne göre, aslında Türk olan Kızılderililer Bering Boğazı yolunda Amerika Kıtası´na geçmiş, kıtayı keşfederken, Güney Amerika´ya kadar gelmişler… Burada ucu bucağı olmayan bir nehir görmüşler ama suyun kaynağına doğru günlerce yürümelerine rağmen, çıkış noktasına bir türlü ulaşamamışlar… Hayretler içinde kalıp birbirlerine “Amma uzun!” demişler. Zamanla bu söz “Amazon”a dönüşüp o nehre isim olmuş.

Yazının devamı şöyle: “Ünlü Yunanlı filozof Aristo´ya (Aristoteles) kadar uzandılar… İsminin söylene söylene bozulup “Aristo” ya dönüştüğünü, asıl isminin “Ali Usta” olduğunu, Türk soyundan geldiğini iddia ettiler” diyor.

Yaşadığı yerden ayrılarak, yerleşmek amacıyla ev, semt, köy, kent ya da ülke değiştirme işlemine göçmek denir. Göçme ise, göçmek işidir(eylemidir).
Göçerlik; belli bir yerde yerleşmiş olmayıp, ekonomik koşullara ve mevsime bağlı olarak sürekli yer değiştirenlerin durumu.

Bu bilgilere bağlı olarak ve sosyal yönü ve bilgisi çok fazla olan, okul arkadaşım çok kıymetli, değerli halam oğlu Fehmi abi ‘Köçek Osman´ başlıklı yazımı okuyup Osman dedeye ‘Köçek´ yakıştırmasının asılsız olabileceği düşüncemi doğrulayabilecek şu notu bana yazdı: “Köçek değil; göçüp Gazipaşa´dan geldiği için göçen anlamını takmışlardır, ‘göçen´ sözcüğü zamanla ‘köçek´ olmuştur. Bizim köyde Gazipaşa´dan gelen biri vardı ‘Göçüklü´ derlerdi.” Dedi.

Araştırmalarımda Osman dedeye, ‘köçek´ denmesinin sebebini bulamadığıma ve verdiğim diğer iki örneğe göre, Fehmi abinin yazdığı notun doğru olma ihtimali fazla. Ve kafama takılan şeyden, bu vesileyle kurtulmuş oldum.
Hoş kalın. Ağustos 2017, Anamur. İsmet Kadıoğlu.