Köyde ev yapan ustalar var. Bu ustalar doğduğu günden beri ya tarla sekilerinin/mandallarının alt duvarlarını ve tarla çevre duvarlarını yapar ya da zaman zaman ev yaparlar. Alaylı, çekirdekten yetişmiş ustalardır bunlar. Evin temeli, çok sert zeminde ve zorluklarla kazılmış, taşlar çekilmiş, usta da var. Başlanır evin yapımına. Çimento, kum yok. Evin duvarı yapılırken harç yerine, kısmen yapıştırıcı özelliğe sahip olan topraktan hazırlanan çamur kullanılır. Bu ve benzeri hazırlıklar yapıldıktan sonra birkaç kişiyle; usta, taş verenler, çamurdan harcı verenler ve günlerce uğraşıdan sonra ev yapılır.
Evler genelde iki katlıdır. Hayvanların barınması için alt tarafı ahır birinci kat, insanların kalması için ayrılan üst taraf da ikinci katıdır. Evin ahırla üst tarafının ayırımı, latalar üzerine tahta çakılarak oluşturulur. Tabi ahırdaki olması gereken kokuları üstte duymamak mümkün değil. Ama günler, aylar, hatta yıllar içinde, o kokulara insan bağışıklık kazanıyor. Ve öyle bir kokunun varlığından haberin bile olmuyor. Evin üstü/tavanı, çıra (çam özü) ağırlıklı çamdan yapılmış dilme dediğimiz sırıklarla döşenir. Onun üzerine ya da aralarına bir metre veya bir buçuk metre uzunluğunda çıralarla (pardılarla) iyice kaplanır. Onun üzerine de çam pürü döşenir. Bol miktarda ve hiç boşluk kalmayacak şekilde. Bunların üzerine kalın bir şekilde de toprak atılır. Bir de üzerine oldukça ağırlığı olan çıra ağırlıklı ya da dayanaklı özelliği olan bir ağaç gövdesinden yapılmış bir yuvak konur. Bu yuvakla damın toprağı sertleştirilir. Ayrıca yağmur yağdığında dam belirli yerlerinden içeri su alırsa yani ev damlaşırsa bu yuvakla yuvalanarak akıntı önlenir. Onun için de damın üstünde sürekli yuvak durur.
Ev dikdörtgen şeklinde bir boy ya da L şeklinde. L’nin uzun tarafı daha çok oturmak için. Diğer kısa taraf da mutfak konumunda. Bu evde yaşayan kişi sayısı çok fazla olduğundan her iki oda da yatmak için kullanılmak zorunda.
İki katlı evde, L’nin uzun tarafının altı ahır, diğer tarafı da samanlık olarak kullanılır. Arpa- buğday sapları ve darı (mısır) gazeli mevsiminde ahıra yığılır. Evde çift sürmek için en az iki tane öküz ya da inek vardır. İnekler aynı zamanda süt için de beslenir. Ayrıca yük taşımak için eşek mutlaka olur. Zengince olanlar bir de at beslerler. Hayvanlara samanlığa koyduğumuz yiyecekler yedirilir.
Ev geniş taş duvarla yapılır. Isınmak ve yemek yapmak için evin bir cephesine ocaklık yapılır. Şimdiki modern evlerde olan şömine gibi. Ocaklık, şöminenin organik olanı. Ocaklık, camilerde namaz kıldırması için imama ayrılan yer, “mihrab” gibi. Ocaklık, duvar içine oyuk şekilde ve bacasıyla birlikte ev yapılırken oluşturulur. Evin duvarı sıvasız, taşların arasında belki dışarısını gösteren delikler bile var. Belki çevrede sıva olarak kullanılabilecek toprak türü varsa evin iç kısmına topraktan hazırlanmış toprak sıva yapılabilir.
Ocaklık, yemek pişirmek ve saç ekmeği yapmak için kullanılır. Ancak esas mesele de kışın ısınmak için. Dağda meşe çok. Meşe odunları yazdan oluşturulur, evin tahtadan yapılmış tahtalık/balkon kısmının altına yığılır. Bol miktarda çıra da hazır bulundurulur. Ocaklığa meşe odunları diklemesine dayanır önünde ya da üstünde de çıra tutuşturulur. Bolca yakılan çıranın ışığından odanın bir kısmının aydınlanması sağlanır. Çok soğuk havalarda ocaklığın çevresine herkes oturur ayaklarını ateşe karşı uzatarak ısınmaya çalışır. Zira en çok ayaktan üşünür ve ısınılır. Evde okula giden bir öğrenci var ise, ataşe karşı yere uzanarak, tahtanın üstüne zemine defterini kor, çıranın ışığında dersine çalışmaya çalışır. Bu arada kavgalarda başlayabilir. Üstüme gelme, ışığımı kapatma, öte giiit, defterimi yırttın, fişlerimi yırttın, vb. ifadeler kavganın olduğunun belgeleridir.
1965 yılı, Mersin Öğretmen Okulu, kalorifer var. Okul binası girişine köyden Osman amca gelir; nöbet tutan öğrenciler Osman amca sırtını şu demirlere daya ısınırsın derler. O da korkulu ve şaşkın bir şekilde sırtını kalorifer peteklerine dayar ve ısınır. Köye vardığında, “arkadaş, o gittiğim okulda bir demir var, gıpgırmızı ataş gibi, sırtımı dayadım cayır cayır yaktı beni” der. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu aynı şartlarda, daha iyi. Mersin’de yatakhanede odalar çok kalabalık. Yüksek öğretmen Okulu yatakhanesi ise çok odalı. İki kişilik odalar bile var. Ve sıcak su, kalorifer. Köydeki çamur sıva ile yapılmış evde yaşamış bir öğrenci için, cayır cayır odalar, hatta binalar yanıyor.
1972 Manisa- Demirci, 12 bin nüfusu var. Mahrum bir yer, İzmir’e 108 kilometre ama ucu burunlu magirus marka otobüslerle 5-6 saatte gidilir. Demirci, Manisa’nın bir ilçesi. Evler sobalı. Sobalarda genelde kömür yakılıyor. Sobalar tuğlalı ya da kovalı. Kovalı olanlara Eskişehir sobası deniyor.
Konunun devamını gelecek yazılarımda ele alacağım.
Hoş kalın. Nisan 2018, Anamur. İsmet Kadıoğlu