Beş yılda bir yapılan genel seçimler öncesi hep önseçimden söz
ederiz.
Her yıl da çeşitli dernek, oda, cemiyet, konsey, platform seçimleri
yapılır. Buralarda yapılan seçimin nasıl olduğuna pek bakmayız; daha
çok siyasi partilerin ön seçimleri bizim için önemlidir.
Her yıl kentimizde yapılan sivil toplum örgütü seçimlerinde genelde
başkanların değişmediğini biliyoruz. Seçilen Başkanlarda hizmet,
başarı ve kente fayda sağlamadan öte, “gelecek seçim nasıl yeniden
seçilirim?” kaygısı hep öndedir. Bunun için de en basit ve ucuz
yöntem, kendilerini destekleyecek “yeni üyelerin” yazılmasını
sağlamaktır. Bu şekilde kendilerini seçtirecek yeterli oy sayısı kadar
üye yazdırdıklarında, önceden seçilmeyi garantilemiş olurlar. Hatta
daha da ileri giderek bazı durumlarda bu kişilerin üyelik aidatlarını da
kendileri yatırırlar. Böylece, görevlerinde başarısız da olsalar, yeniden
seçilmeyi sayısal olarak garantilemiş olurlar.
Milletvekili adaylarının önseçimi(!) de bundan çok farklı olmaz.
Delegelerin ya da üyelerin belirleyeceği milletvekili adayları içinde
kendi çevresinden, akraba ve dostlarından üyeler yazdırarak, daha
fazla delege seçtirebilen aday adayının şansı daha çok artacaktır.
Ülkemizde hala şark tarzı dostluk, hatır, arkadaşlık, akrabalık,
komşuluk, hemşerilik ya da sayısız özel yarar üzerine giden ilişkilerde
kişinin becerisi, yeteneği, aklı, tahsili, şahsiyeti o kadar önemli
değildir.
Şu kadar kişiyi muayene etmiş bir doktor, şu kadar kişiyi ev sahibi
yapmış bir müteahhit, şu kadar kişiye otomobil satmış bir firma sahibi
gibi kriterler önem kazanır.
Şimdiye kadar Mersin’de partilerin yaptığı önseçim, temayül
yoklaması, eğilim belirleme adı altındaki seçimlerin hiçbiri, adalet
duygusunu tatmin etmemiştir. Bazı partilerde sayım genel merkezde
yapılmış, bazı partilerde en az oy alanlar listeye girmişler, genel
merkezler Mersin’le alakasız, ne yarar sağlayacağı anlaşılmayan
adaylar belirlemiştir. Yani özetle, ön seçim de hiçbir zaman doğru bir
çözüm olmamıştır. Perde arkasında yapılan hesapları, görüşmeleri,
verilen sözleri bu işlerle birazcık ilgili olan hepimiz yakından biliriz.
Öyleyse, liyakat ve politik donanım açısından en doğru yöntem genel
merkezlerin seçimi gibi görünüyor. Bunun ideal demokrasi açısından
tatminkar olmadığını tartışmak bile gereksiz; ama tabandan gelişecek
bir seçim sürecinin gerçekten donanımlı adayların önünü açacağı bir
işleyiş kurulmadıkça, önseçim komedilerinden bir demokrasi nasıl
çıkacak, bilinmiyor. Bu nedenle, merkezden yapılacak adaletli bir
düzenleme, en azından bir süre daha en az kötü yöntemdir. Delege
sisteminin ötesinde bir önseçim konusunda ayrıca çalışılması, politik
gelecek açısından zorunludur.
Burada önemli olan adayları tespit eden komisyonun çok iyi araştırma
yapması, adayları iyi tanıyabilmesi, geçmişteki başarı ve
başarısızlıklarını göz önüne alması, parti tabanındaki gerçek eğilimi
dürüstçe saptaması ve bunların sonucunda da en doğru adayları
tespit edebilmesidir.
Şimdi aday adayları kendilerini Mersin’de iyi tanıtabilmeli, projelerini
ve fikirlerini açıklamalı ve genel merkezler de bunları takip eden
birimlerini iyi ve doğru çalıştırmalıdır.
Mersin, çok uzun yıllardan ve dramatik kayıplar yaşadığı dönemlerden
sonra ilk kez bu ölçüde yeni bir yönetici kuşağına kavuşmuştur. Şimdi
bunun parlamento düzeyinde sürdürülmesi gereklidir. Siyaseti meslek
edinmiş bir kuşak artık elenmelidir. Çağı doğru okuyabilen, ulusal
sorunlara küresel bir kavrayışla analiz edebilen, kentinin sorunlarını
en üst düzeyde kavrayarak çözüm arayan bir milletvekili kuşağına
ihtiyacımız vardır. Hükümet düzeyinde mutlaka bir bakanlıkla temsil
edilmelidir Mersin. Muhalefet milletvekili olarak da ülke ve özellikle
kent yararına enerjik çalışmalar yapacak donanımlı isimler girmelidir
Meclis’e…
Umarım Mersin hak ettiği temsile TBMM düzeyinde de ulaşacaktır; bu
konuda her birimizin tek tek sorumlu olduğu da unutulmamalıdır.
HARUN ARSLAN