7 Haziran seçim sonucu hiçbir partinin tek başına hükümet kuramayacağı bir tablo çıkarmıştı. Partilerin bir koalisyon kuramaması, seçimlerin yenilenmesi gerektiğini zorunlu olarak ortaya koydu. 
          Her siyasi parti bu durumdan diğerlerini suçluyor. Seçim süreci boyunca da her siyasi parti buna göre diğerlerini suçlayacak. Bunu göreceğiz. Ama bu krizi çözmek yeniden halkın hakemliğine başvurarak mümkündü.
          Devlet Bahçeli seçim hükümeti ve yeniden seçim sürecini değerlendirmek üzere basın mensuplarının karşısına çıktı. Canlı yayından ülkeyi erken seçime götürenleri ihanetle suçluyordu. Ve sözleri şöyle devam etti;
          “Seçimlerin yenilenmesinin asıl suçlusu ve sorumlusu Erdoğan’dır. Koalisyonu Erdoğan engellemiştir. Erdoğan iktidarı paylaşmamak için seçim demiştir. İç savaş kapımızdadır. Kardeşin kardeşe silah doğrultması ân meselesidir…”   Nedir bu sözlerin anlamı… Tüm partiler olarak koalisyonu kuramadınız. Öyleyse yeniden milletin hakemliğine başvurmak gerekmez mi? Tıkanmışlığı, çözümsüzlüğü çözecek olan halktır. İktidarı milli irade belirlemelidir, bunun anlamı budur.
          İşin tuhaf tarafı Devlet Bahçeli, seçim sonuçlarının belli olduğu 7 Haziran gecesi halkın karşısına çıkarak; “AKP-CHP-HDP’yi esas alacaksanız, 469 geniş tabanlı bir koalisyon olur. Böyle bir yapılanma içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi şerefi ve haysiyeti ile çok güzel bir ana muhalefet görevini de üstlenmeye hazırdır. Bunların hiçbirisinden sonuç alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” demişti. (Ellerini tokat atar gibi savurarak). 
          19 Haziran açıklamasında, “15 Kasım uygundur. Türkiye’yi bir başka darboğaza sokmaya gerek yok. En makulü erken seçimdir” diyerek de tarih bile vermişti.
          Kırıkkkale’de yaptığı konuşmasında; “Erken seçimden korkmuyoruz. Her an seçim olacakmış gibi Kırıkkale’den bugün startı veriyoruz” demişti.
         Bahçeli ve partisi, ne CHP ve HDP ile koalisyona ne de AK Parti ile koalisyona yanaşmadı. Seçim hükümetine de karşı çıktı. Bütün bunlar herkesin gözü önünde oldu. Halka gitmeyi ise ihanet olarak değerlendiriyor.
          Bahçeli Ak Parti’yi HDP’ye zorlamakta ama işe yarayacağını sanmıyorum.
          Bakın basında manşetten çıkan yazılanlara:
          Zaman gazetesinin başlığı; “AKP-HDP hükümetiyle seçime”
          Bugün gazetesi; “Seçime kadar AK Parti- HDP”.
          Yeniçağ gazetesi: AKP, HDP’yi iktidar yaptı.”(MHP taraflı bir gazete)
          Sözcü gazetesi: “Tayyip, PKK’lı dediği HDP ile kol kola seçime gidiyor.”
          Ortadoğu gazetesi (MHP taraflı gazete): AKP- PKK el ele seçime.” (Bakın bir köşe yazarlarının köşe yazısının başlığına HDP ile ortaklığın keyfini çıkarsınlar)
          Koalisyonu kendi aranızda kurmayın, Ak Parti ile kurmayın, seçim kararı almayın, azınlık hükümetine destek vermeyin, ardından Anayasal zorunluluk gereği yapılandan halkı aptal yerine koyup oy peşine düşün.
          Çözüm sürecini, PKK’nın işlediği cinayetlerle birlikte bitirilmiş ve Türkiye dış destekli büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Böyle büyük bir tehlike karşısında vatanını, milletini sevenler, bahaneler üretme yerine koalisyon hükümeti kurmalıydılar…
          Vatanını, milletini seven, ve her iki tarafın tabanının isteklerini dinleyerek MHP, taşın altına elini koymalı ve koalisyonu kurmalıydı.
          Tabi matematiksel olarak, Ak Parti dışındakilerle de kurabilirdi. HDP ile olmam dediğine göre, her iki tarafın tabanının istediği, Ak Parti ile koalisyonunu kurmalıydı.
          Ama Bahçeli inatla bütün formüllere hayır, hayır, hayır, hayır diyerek partililerini iktidarsız, ülkeyi de hükümetsiz bıraktı. MHP’den ben şahsen önce ülke, sonra partim demesi gerektiğini düşünüyordum. Ama görünenden anladığım kadarıyla, Bahçeli siyasi gelecek, koltuk endişesi hesapları yapmıştır.
          Bahçeli, Ak Parti dışındaki koalisyona hayır, Ak parti ile koalisyona hayır, Ak Parti ile süreli hükümete hayır, Ak Parti’nin kuracağı azınlık hükümetine hayır, seçim hükümetine hayır, Tuğrul Türkeş’in Bakanlığına hayır… Ben muhalefette kalacağım iktidar olmak istemiyorum… Demiştir. Kardeşim neden seçime girdin… Ben hükümet olup vatandaşa hizmet için seçime katılmıyorum, hizmet etmemek için seçime katılıyorum, hatta ben HDP’nin Ak Parti ile seçim hükümeti kurması için seçime girdim, gibi bir tavırla halkın karşısına nasıl çıkılır doğrusu ben anlamış değilim. Bana göre bu ve benzeri davranış görüntüsü; MHP’nin hiçbir zaman iktidar olamayacağını gösteriyor… Bahçeli hayır, hayır, hayır, hayır demesiyle de böyle bir derdinin olmadığını gösteriyor.
          Koalisyon kurmaya kapıları ilk başta kapattı sonra “görüşmeye hazırız” açıklamalarında bulundular, böylece tüm kesimler “bir uzlaşma ümidi var” yorumları yaparken, Bahçeli, görüşmede hayır, hayır, hayır, hayır diyerek tüm ümitleri bitirdi.
          Bahçeli, Davutoğlu ile görüşme öncesi, “ “Artık kaybedecek bir saniyemiz bile yoktur. Derhal ve acilen diyalog ve mutabakat zeminleri oluşturularak Türkiye güçlü bir hükümete kavuşmalıdır” diyor. Ama diğer yandan AK Parti tarafından kabulü mümkün olmayan şartları sıralayarak görüşmeleri başlamadan bitiriyor. 
          Anayasa’nın ilk dört maddesi değiştirilemez şartı; sanki değiştirelim diyen var gibi. Ama her şeye rağmen kardeşim ayet midir ki insanın yazdığını, şartlara göre yine insan başka bir tanımlamayla niçin değiştirilemez oluyormuş?
          Yolsuzluk konusunda da, %60’ı muhalefet olan mecliste, verirsin önergeni gereğini yaparsın. Yok olmaz, HDP ile aynı yere parmak kaldırmam. Sanki 7 Haziran seçimlerinde CHP, MHP ve HDP seçim koalisyonu yapıp bütün çalışmalarını ve seçim propagandalarını Ak Parti gitsin de kim gelirse gelsin şeklindeki seçim çalışmalarında birlikte olmamışlar gibi.
          Bahçeli, Necdet Sezer’in yaptıklarına göz yummuş ama Ak parti ve CHP’ye akıl verip koalisyonu onlar kursun deyip, Cumhurbaşkanını karşısına almıştır.                                      

          Seçim hükümetinde görevi Devlet Bahçeli’ye rağmen kabul eden Tuğrul Türkeş Bakın ne diyor: “7 Haziran itibariyle istişare mekanizması MHP’de kapanmıştır. Bunu kapatmıştır Sayın Bahçeli. Geçmişte kritik süreçlerde Başkanlık Divanı’na en azından danışırdı. 7 Haziran gecesi, ‘15 Kasım’da seçim olsun’ diyerek istişare mekanizmasını kapatmıştır… Koalisyona hayır, azınlık hükümetine hayır, dışarıdan desteğe hayır, başbakanlığa hayır... Her şeye hayır denilmesinin de bir izahının olması gerekir. Peki ne olacak? Kendisinin siyasi önerilerinin ne olduğunu birinin Sayın Bahçeli’ye sorması lazım. Ne yapacağız her şeye hayır diyerek, Türkiye’yi fesih mi edeceğiz, kapatıp gidecek miyiz?”
          “İlkelerim, şartlarım, kırmızı çizgilerim” ifadesiyle sorumluluktan kaçmak siyasi bir intihardır. Ülkeyi hükümetsiz bırakarak siyasi istikrarsızlığa sürüklenmesine sebep olanları bu millet af etmeyecektir.
          “Türkiye’yi fesih mi edeceğiz” Sayın Bahçeli?
          Hoş kalın. Eylül 2015 Antalya. İsmet Kadıoğlu.