Tanıdığım kadarıyla gayet sakin, sessiz ve Osmanlı duruşu olan; Mahmut Kömür’ün oğlu Osman Kömür’den (Köçek Osman) bahsedeceğim. Çevresi tarafından, yaşlandığı son zamanlarında Osman Goca denen kişide hiç köçekliğin ilgisi yoktu. Ama köylü kendisine “Köçek Osman” derdi. Selinti’den(Gazipaşa’dan) göç edip, Kükür’e yerleşen bu aileye ‘Köçekler Ailesi’ denmiş. Ben de bu takma isme kafayı taktım. Normal gelenek görenek oyunlarını bile oynamayan Osman Goca’nın ismi neden ‘Köçek Osman’dı? Sağ kalmış tek oğlu Gadı Kömür’e sordum neden size ‘Köçekler’ ya da babanıza “Köçek Osman” derler dedim. Mahmut dedesinin Selinti’den geldiğini ama ‘Köçek’ denmesinin nedenini bilmediğini söyledi.

Osman Goca rahmetli olduğunda 8-9 yaşlarındaydım. Hatırladığım kadarıyla aksakallı, tonton mu tonton bir adamdı. Sandaldan ve duttan yemek kaşığı yapardı. Bana “Oğul” derdi. Sakin gür sesli bembeyaz sakalları olan hoş bir insandı.

En büyüğümüz Feride ablam da, Osman Goca; hatırladığım kadarıyla, beş vakit namazını hiç geçirmeden kılar ve bunun üstüne de, kuşluk namazını kılardı. Kimseyi incitmezdi. Beyaz sarıklı bir dedeydi, şeklinde Osman dedeyi tarif etti.

Gadı dayı; Mahmut dedem Antalya tarafından Selinti’den gelme. Maşat’a gelmiş Maşat Ağası’na; güzel bir yere yerleşmek için bize bir eşek lazım demiş. Ağa eşeği vermeyince yakınındaki Köyceğiz’e yerleşmişler. Orada kalıp hayvancılıkla uğraşmışlar ve hayvanlarının sayısı 200’e ulaşmış. Bir şekilde, birkaç keçi edinmişler, sığır edinmişler. Yıllar geçince, iki keçi derken üç olmuş, dört olmuş… Hayvanlar çoğalmış kendileri de çoğalmış… Davarları genelde Çöceğen denen yerde Ümmü ebem güdermiş.

Anadolu’da inanış vardır; imdada hemen yetişenler Hızır’dır ve o kişiye Hızır gibi yetiştin denir. Adı Hızır’dır ve dara düşenler için her zaman hazırdır. Hızır; insanın peşi sıra geldi mi, bütün sorunları çözülür, işleri yoluna koyulur. İnanıştır bu, böyle. Hatta rivayet odur ki, İstanbul’un fethinde Fatih’in de imdadına koşmuş, Hızır gibi yetiştiğinden şehrin alınmasında katkısı olmuştur. Her kim dara düşse, Hızır orada olur, yoksulların, darda, zorda kalanların yardımına koşar. İnanış böyle.

Köçekler ailesi, hiçbir iaşe ve gelirleri olmadan, çok az akışı olan bir suyun başına yerleşmişler ama, yerleşik olanlar tarafından dışlanmışlar. Üç beş davarın yıllar sonra çoğaltılmasıyla; onların sütünden, yoğurdundan ve yağından geçimlerini sağlamaya başlamışlar. Şu anda Köyceğiz o sülalenin çocuklarına ait tapulu ekime müsait alanlar olduğuna göre, davarcılığın yanında bahçe ve ekim işleri ile de uğraşılmış olduğu anlaşılıyor.

Gadı dayı, Köyceğiz’deki yaşananlar hakkında bildiklerini şöyle anlattı: Ümmü ebem, çok sakin, hoş, sevilen bir kadınmış. Ermiş ya da evliya, belki de Allah dostu bir kadın. Hızır gelir ona görünür yaptığı her şeyi bereketlendirirmiş. Ve  yaptığı her şeyde bereket olurmuş. Dağda davar güderken abdest alacak su yok,  Hızır altın tasta su getirir ve aptesini al dermiş. Hızır; Ümmü ebenin yaptığı her işi hayırlar, bereket versin der gidermiş. Yemek pişirdiğinde, sırça parmağını yemeğin içine batırır, bereket versin der gidermiş. Böylece yapılan yemek ve diğer tüketim malları herkese yeter, bereketinden dolayı çok kişiyi doyurur bir türlü yiyecekler bitmezmiş. Sabah namazında Hızır Aliyhisselam ıbrık getirir ebeme abdestini al dermiş. Ümmü ebe kendisiyle böyle bir irtibatı olan kişinin Hızır olduğunu söylermiş. Ama aile buna inanmamış, senin kırığın (dostun) var demişler. Abdest alman için sana ıbrık getiren Hızır olamaz, o böyle gelmez, bu gelen senin kırığın (dostun) demişler. Başını aç demişler.

Bir gün Ümmü ebem davar güderken, Hızır ebemin parmağına yüzük takmış. Yüzüğü evde görmesinler diye çıkarıp saklarmış. Bir akşam Hızır kendisini salmamış ve davarlar kendisinden önce eve gelmiş. Böylelikle eve az geç gelmiş. Parmağındaki yüzüğü görenler olmuş. Gece yattığında yüzüğü yerinden almışlar.

Ümmü ebe Ev halkının, üstüne gitmeleri ve yüzüğünü almış olmaları sonucu, baskıdan rahatsız olmuş ve çevresini dinlemiş. Hızır ebeme, onun bunun lafına baktın olmadı demiş. Ve ebem Hızır’ı dinlemediği için görünmez olmuş. Hızır, iki ev arasında kısmetini verecektim zengin olacaktın ama olmadı demiş ve bir daha görünmez olmuş.

Bu bilgileri, 8 kardeşten en büyüğümüz Feride ablam doğrulamış ve onun verdiği bilgilerle daha düzenli hale getirmiş oldum.

Köyceğiz’de 12 kadar çivlik varmış. Davarlar bu çivliklerde kışlarmış. Geceleri kaldıkları yer. Hemen toprak üzerinde su basmanı olmayan, en fazla 2 metre yükseklikte olan damlara çivlik denir.

Köyceğiz’de su çok azmış. Gün içerisinde su tamamen kurur olmuş. Ve gündüzleri kuşluktan sonra kurur geceleri sicim kadar akarmış. Hatta bu konuda ‘Köçekler’ denen bu aile için:
“A köçekler, böyle midir huyunuz,
Gece akar gündüz kurur suyunuz” derlermiş.

Köçeklere, Maşatlılar zaman zaman huzur vermemişler. Davarlarını istedikleri yerlerde otlatamamışlar. O zamanın şartlarında nasıl yapılıyorsa, otlakiye koçanı çıkartmış, sınırlarını çizdirmiş ve rahat bir şekilde ancak otlatabilmişler.

Köyceğiz’de su yetersizliğinden dolayı, Enişbükü’ne gelip yerleşmişler. Babam Ümmühan ile evlenmiş. Osman Goca ve Ümmühan’dan dört kızları olmuş. Teslime, Ayşe, Fadime ve Kiraz kardeşler. Fadime’yi, Sazak’ta oturan Ahmet Duman’a (Namı diğer ismi, “Yağır Ahmet”) vermişler. Düğün öncesi oğlan tarafından akşam kına için kız evine gelmişler. Gelenek ve göreneklerine uygun şekilde kınası yakılmış ve gelen kişiler evden ayrılmışlar. Bu sevinç ve mutluluk üzerine, mutluluğun şekli gösterimi olarak damat adayı Ahmet; evden ayrılıp biraz uzaklaşınca, kız evine tüfeğin namlusunu döndürerek bilinçsizce rastgele ateş eder. Kız tarafı tahtalık dediğimiz (Tahtadan balkonu) yerden onları izlerken kızın anası Ümmühan ayaklarından vurulmuş. O günlerde doktor zaten yok. Doktora götürülmeden 40 gün sonra ölmüş. Korkudan kırk günde ölünür, vurulmamış ama korktuğu için ölmüş diyenler de var. Babam, anamla(Eşşe) evlenmiş. Ve Mahmut, Veli, Ümmü ve Kadı(ben) isimli 4 çocukları olmuş. (Not: Bu bilgileri Feride ablamdan düzelterek doğrulattım.)

Eşşe ebe biraz üvey kızlara baskı yapar ve onları iş güç konusunda biraz zorlarmış. Diğerlerini bilmiyorum ama Ayşe 14 yaşında iken nişanlamışlar ama evdeki üvey analık zorlamasından nişanlısına düğün dernek beklemeden kaçarak evlenmiş. (Not; yazının devamı gelecek.)
Hoş kalın. Mayıs 2017, Antalya. İsmet Kadıoğlu