Suriye’deki iç savaş başlamadan üç yıl önce Suriye’ye ilk seyahatimi
yapmış ve bu eşsiz ülkeyi keşfetmiştim.
Artık bizi istemeyen, hor gören, turist olarak da gitseniz size işçi ve
şarklı gözüyle bakan Avrupa’ya gitmemeye karar vermiştim.
Tesadüfen gittiğim ilk Suriye gezimde bu ülke beni büyüledi.
Üç yıl içerisinde altı kez Suriye’ye gittim. Birçok şehrini gördüm.
Çok güzel dostluklar kurdum; hep dost, misafirperver insanlarla
karşılaştım.
Bir yabancı ülkedesiniz, ama kendinizi ülkenizde sanıyorsunuz; bu çok
hoş bir duygu. Çünkü mutfağı sizin mutfağınıza benzer ama farklı da;
müziği size hiç de yabancı değil ama farkı da duyumsuyorsunuz. Başka
bir ülkedesiniz; ama çarşısında karışan nargile, tütün, kahve, baharat
kokuları sizi hemen kendi ülkenize taşıyor. Yani orada hem farklı ve
uzak, hem de benzer ve yakın bir dünya sizi kucaklıyor.
Egzotik, çarpıcı, yabancılık çekilmeyen bir sıcak atmosfer…
Suriye’de tüm insanlarda Türkiye dostluğu ve sevgisi hemen
hissediliyordu. Ayrıca birçok Ermeni ile tanıştım; hepsi Türkiye
özlemiyle ve sevgisiyle dolu idi.
Göç ettikleri şehirlerden hasretle söz ediyorlardı.
Yıllarca hep düşman gözüyle bakmaya şartlandırıldığımız yakın
komşumuz Suriyelilerin de, Türkiye’den bu ülkeye göç eden
Ermenilerin de Türkiye’ye ve Türk insanına sevgiyle, dostlukla bağlı
olduklarını bizzat yaşayarak görmüştüm.
Sonra çirkin ve karanlık bir iç savaş başladı…
Savaşta patlayan her bombada, ölen ya da yaralanan her insanda,
her yıkılan binada kendimden bir parça kopuyorcasına sarsıldım; acı
ve üzüntü duydum.
Şimdi ülkelerinden göç etmek zorunda kalan bu güzel ve çileli
insanlar bizim şehrimizde, Mersin’de misafirler.
Mersin iki asırdır Suriye’den, Lübnan’dan, Mısır’dan, Girit’ten,
Balkanlardan, Kafkaslardan ve Türkiye’nin her yerinden gelen çeşitli
ırk, din ve mezhepteki insanlara kucak açtı. Hepsi Mersin’de barış ve
kardeşlik içerisinde yaşadılar. Herkes bir parça ekmek bulup burada
karnını doyurdu, yaşamını sürdürdü.
Şimdi yine Suriye’deki iç savaş nedeniyle çaresizce, çocuk ve yaşlı
yakınlarıyla, çoğu yoksulluk içinde ülkemize, kentimize sığınan bu
insanlar yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Çoğunluğu tam bir sefalet içinde mücadele ederken, bir kısmı da
yanlarında getirdikleri bir miktar para ile ayakta durmaya çalışıyor. Bir
gün elbette onların da paraları bitecek ve ürkütücü şartlarda yaşam
mücadelesi vermeye başlayacaklar. Bazıları da kimseye el açmadan,
boyun bükmeden onurlarıyla geçim mücadelesi vermeye çalışıyorlar.
Ne yapıyorlar? Basit, küçük işyerleri açmaya uğraşıyorlar; yabancı bir
ülkede dil, çevre sorunlarına karşı mücadele ediyorlar; sosyal uyum
konusunda ellerinden geleni yapıyorlar.
Hâlâ esnaf için somut olarak ne yaptığını anlayamadığım, “ Mersin
Esnaf Odaları” ise bu dramatik konuda çözüm için ne mi yapıyor? Hep
alışık olduğumuz üzere, doğrudan karşı çıkıyor! Suriyeli konukların
insani açıdan hepimizi ilgilendiren çırpınışları, sayın oda yetkililerinin
umurunda bile değil ! Dar görüşlü, çağ dışı bir duyarsızlık içinde, bu
çileli insanların ayakta kalma çabalarını mahvetmeye çalışıyorlar.
Neymiş? Yerli esnaf bundan zarar görürmüş !
AVM’lere, büyük firmalara karşı duramayan; Çamlıbel esnafının göz
göre göre çöküşünü seyreden, benzer sorunlara çözüm bulamayan
Esnaf Odası şimdi Suriyelilerin açtıkları işyerlerini kapatma çabasında.
Oysa Belediyelerle ve Merkezi yönetimle işbirliği içinde mutlaka yasal
bir çözüm bulunabilir. Savaşın sürüklediği bunca insan karnını burada
doyuracaktır; burada barınacaklar; hastaları, yaşlıları ve çocukları bu
kentin imkanlarını bizlerle paylaşacaktır.
“ Mersin esnaf Odaları “ ise kendi dar hesaplarının peşinde,
tıpkı daha önce seyyar satıcılara karşı açtıkları “yok etme”
mücadelesinde Valiliği yanlarına aldıkları gibi, şimdi de Belediyeyi
yanlarına alıp bu kez de Suriyelileri yok etme savaşına hazırlanıyor.
Bundan önceki Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve çoğunluk Mersinli
Arapların karşı çıktıkları bu çileli insanları daha fazla incitmek ayıptır,
günahtır; geçmiş dönem yönetiminin düşmanca tavrından şimdiki
Büyükşehir Belediyesi uzak durmalıdır.
İşyeri ruhsatları için geçici bir çözüm bulunabilir; çözüme kadar bir
uzatma süresi verilebilir ya da merkezi idareyle işbirliği yapılarak yasal
kanallar açılabilir. Bu insanî yaklaşım yerine hoyrat bir düşmanlık,
çağımız kültürüne de, bu ülkenin geleneklerine de, bu şehrin
vicdanına da yakışmaz !
Kent yöneticileri de, Esnaf Odaları benzeri kurumlarla ve kuruluşlarla
iyi geçinme hesabı içinde hep onları öven, plaketler sunan anlayışa
prim vermemeli, güçlüden değil güçsüzden, muhtaçtan yana
olmalıdır. Bu kentte yaşamaya çalışan, bu kente sığınmış ihtiyaç
sahibi, yoksul ve güçsüz insanlara bu kentteki herkesin, hepimizin
sofrası, kalbi ve vicdanı açıktır ! Mersin Türkiye’de bu yönüyle hep
model olmuştur.
Konuya bir başka açıdan da bakarsak :
MİY Süper Lige çıkmıştır; bu başarı Mersinli firma ve esnaflara çok
büyük katkı verecektir. Oysa Mersin Esnaf Odaları yetkilileri, bu
olanağı geliştirmek, daha ileri organizasyonlar yaparak konunun
esnaf açısından nasıl bir kazanca dönüştürüleceğini düşünmek, kent
ekonomisini bu alanda geliştirmek üzere projeler yaratmak yerine,
tam tersine MİY’nun bu büyük başarısına duyarsız kalmıştır; yeterli
ölçüde destek vermemiştir; çağrıları duymamıştır! Şimdi de “ Yok
Edilmelidir ! “ diye uğraştıkları seyyar satıcıların yanına , Suriyeli
misafirlerimizi de katmaya çalışıyorlar.
Evet; ortada bir sorun vardır. Seyyar satıcı, işportacı kardeşlerimiz
de bir sorundur; ama bu kentin bir sorunudur. “Yok Edilerek” değil,
çözüm üretilerek aşacağımız bir sorun! Onların ekmek kavgasına saygı
duyacağız, bu namuslu insanları hor görmeyeceğiz, onların da en az
hepimiz kadar bu kentin sahibi olduğunu unutmayacağız.
Elbette, Büyükşehir Belediyesi de yeni yönetim anlayışıyla ve
Sn. Kocamaz geniş tecrübesiyle bu kentin “ Barış ve Hoşgörü
“ kültürünü çok daha ileriye taşıyacaktır. Bunun için belki de
hemen önümüzde duran bu iki meselede, Mersinli seyyar satıcı
hemşerilerimize ve küçük bir işyeri açarak yaşam mücadelesi vermeye
çalışan Suriyeli misafirlerimize çözüm üreterek bir sınav vereceğiz.
Yok Ederek değil, çözüm üreterek; karşımıza alarak değil birlikte
düşünerek sınav vereceğiz. Bunun için ihtiyacımız olan bütün insani
değerler, bu kentin de, bu ülkenin de geleneğinde yeterince vardır.
HARUN ARSLAN