Üniversite’de lisans tezimi Almanca olarak turizm üzerine yazmıştım.
Konu “Alman Turizm Edebiyatında Modern Türkiye’nin Yeri” idi. Tez
çalışmamda ana fikir olarak Türkiye’deki farklılıkların yan yana
güzelliğinden söz etmiştim. Gerçekten tezimi yazdığım 35 yıl öncesi
gibi bugün de, Anadolu’da farklı değerlerin ortaklaşa zenginliği
aynen korunuyor.
Geçtiğimiz hafta salı günü Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği
Mersin Devlet Korosu sanatçılarının eşliğinde ünlü Türk Sanat Müziği
sanatçısı Bekir Ünlüataer’in muhteşem konserini izledik.
Arkasından cuma akşamı Mersin Devlet Opera ve Balesi
Orkestrası’nın Beethoven’in bir eseri ile başlayan çok başarılı
senfonik konser vardı.
Aynı hafta içinde kentimizde iki farklı kültüre ait müziğin başarılı
icrasını bir arada yaşadık. Böylesi bir sanatsal zenginliğe yaşadığımız
kentte ulaşabilmek kıymetlidir; bunun ülkemiz ve Avrupa için taşıdığı
anlam çok büyüktür.
Bekir Ünlüataer’in konserinde tüm salon doluydu; senfonik konserde
ise dinleyiciler salonun yalnızca dörtte birini doldurabilmişti. Elbette
bu, yapılan etkinliğin değerini etkilemez.
İki farklı müziğin de dinleyicileri, sayısal göstergelerin çok ötesinde,
aynı kıymettedir. İcra edilen her müzik ve ona ilgi gösterenler aynı
derecede saygın bir insani pratik içindedir. Gönül, herkesin her
kültüre ait müziği evrensel bir duyarlıkla dinleyebilmesini arzu eder.
Elbette bunun özel bir ilgi ve çaba gerektirdiği de açıktır. Önemli olan,
kişisel olarak yakın olmadığımız diğer müziklerin de varlığından
haberli olmak, onların da en az yakın durduğumuz müzik türü kadar
saygın ve değerli olduğunu unutmamaktır. Bunun tersinin ne anlama
geldiği, sözlüklerde “ Snop” maddesinde yazılıdır.
Mersin’de Türk Müziği alanında Türkiye’deki 8 Devlet Klasik Türk
Müziği Korosu’ndan birisi faaliyettedir; ayrıca 14 Türk Sanat Müziği
Korosu ve 3 Halk Müziği Korosu vardır. Bu müziği sevenler Batı
müziğine de saygıyla bakar, onun kentteki varlığını bir zenginlik olarak
kabullenir. Ancak, üzücüdür; Mersin’de Batı müziği sevenlerin bir
bölümü hâlâ ve ısrarla kendilerini elit, çağdaş, modern bir konumda
sayan kara bir kibirle, bu kentteki “Türk Müziği”ni neredeyse yok
sayarlar. Varsa yoksa kendi yakın durdukları müzik konu edilir,
kentteki müzik kültürü içinde onca yaygın icra edilen Türk Müziği
olgusu görülmek istenmez.
Batı müziği alanında Mersin’de Devlet Opera ve Balesi dışında, onca
yıl bu kadar kentten kopuk Mersin Üniversitesi’nde bir Konservatuvar
ve Oda Orkestrası olduğunu, çalışmalarını doğrudan izleyemesek de
duyduk. Ayrıca iki Polifonik Koro olduğunu biliyorum.
Mersin Devlet Opera ve Balesi müdürü Aslı Utku Engin’in köylerimize
opera ve Batı müziği götürme projesini alkışlıyorum.
Yine Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu müdürü Ali Parlak’ın
her hafta orta öğretim kurumlarında öğrencilere Türk Sanat Müziği
ve enstrümanlarını tanıtım amaçlı çalışma yapmaları da çok önemli
bir hizmettir.
Türk Sanat Müziği konusunda uzun süre bir dergi çıkaran İçel Musiki
Cemiyeti’ni hatırlıyorum. Nevzat Kuraloğlu’nun çıkardığı bu dergi
ancak 32 sayı çıkarılabildi. Maalesef artık çıkmıyor.
Fakat (AKOB) Akdeniz Opera ve Bale Derneği’nin çıkardığı dergi
başarı ile devam ediyor; yaygın bir okura ulaşıyor, okunuyor.
Kendilerini kutlamak lazım.
Mersin’de hem Uluslararası Müzik Festivali’nin hem de Türk Sanat
Müziği Festivali’nin olması ne güzel bir zenginlik!
Mersin’in tarihinde sanatta, kültürde, müzikte ve dinler, mezhepler,
ırklar ve çeşitli bölgelerden gelen hemşeriler arasında iki asırdır süren
bir karşılıklı kabullenmeyi, hoşgörüyü, paylaşımı biliyor ve bunun hep
korunarak sürdüğünü görüyoruz.
Bu kentte ayrımcılığa “Müzik” gibi son derece masum ama o ölçüde
evrensel bir konudan başlarsanız, bunun devamı farklı yönlere
gidebilir.
Mersin’de Türklerle Kürtler ve Araplar; Alevilerle Sünniler;
Müslümanlarla Hıristiyanlar; Katoliklerle Ortodokslar ve yurdun her
yöresinden yaşamak için bu kente gelenler hep barış içinde,
birbirlerine saygıyı koruyarak, farklılıkları bir zenginlik halinde
kabullenerek yaşadılar ve bu durum Mersin’i bir model kent olarak
ülkeye tanıttı.
Kültürel zenginliğin en doğrudan ve anlamlı göstergesi ise sanattır;
özellikle de edebiyattır, müziktir.
Bugün Büyükşehir Belediye Başkanı kentte müzik alanında bir
ayrımcılığa izin vermemekte ve her türlü müziğin ve sanatın saygı ile
kabullenilmesini sağlamaktadır.
Mesela, Büyükşehir Belediyesinde Kültür ve Sosyal İşlerden sorumlu
Daire Başkanımız, eski Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürüdür;
kendi müzik konusu Türk Müziği olmasına rağmen Büyükşehir
Belediyesi bünyesinde Klasik Batı Müziği de olmak üzere diğer
müziklere yer vermektedir.
Müzikte ve sanatta ayrımcılığa geçit vermeyen Belediye Başkanımız
Sn.Burhanettin Kocamaz ve onun yönlendirmesi ile bunu ölçülü bir
şekilde gerçekleştiren Aşkın Günay’dan mutlaka övgüyle söz
etmeliyiz.
Yine bu kentte yazılarıyla, sözleriyle, icraatlarıyla her türlü ayrımcılığa
karşı çıkan, varlıklarını her zaman barış ve hoşgörü kavramlarıyla
birlikte anacağımız Hamit İzol’u, Faik Burakgazi’yi, Bedrettin
Gündeş’i alkışlamalı , onların demokratik kültüre örnek çalışmalarını
yaygınlaştırmalıyız.
Ayrımcılığın, ötekileştirmenin hiç bir türünü kabullenmemeliyiz ve
Mersin’de yaşamasına izin vermemeliyiz; ifadelerimizde,
yazılarımızda, farkında olamadığımız eğilimlerimizde böylesi bir
ayrımcılığın, ötekileştirmenin, kibirin ve seçkinciliğin izlerini silmeliyiz.
HARUN ARSLAN