Cuma namazlarını uzun zamandır Ankara’nın Mürsel Uluç mahallesindeki bir camide kılıyoruz.

                Tenha, güzel ve bakımlı bir cami. Karadenizli olduğunu tahmin ettiğimiz genç bir imamı var.

                Okuması iyi. Zaman zaman namazdan önce vaazlar da veriyor.

                Son Cuma namazının vaaz konusu “Hafız”

                Şöyle anlattı hafızı:

                “Bir hafız kıyamette 70 yakınını kurtaracak.”

                “Cenab-ı Allah ona ‘Hadi gir cennetime’ diyecek, o ise ‘falanca yakınımı almadan girmem’ diye geri duracak.”

                “Allah, hadi o yakınını da al yanına diyecek, o başka bir yakınını da isteyecek yanında. Böylece 70 yakınını kendisi ile birlikte cennete sokacak.”

                “70 yakınını kurtardıktan sonra yine girmeyecek cennete, bu defa beni hafızlığa teşvik edenleri de isterim yanımda diyecek, Cenab-ı Allah onları da cennetine koyacak.”

                Artık, kaç tane ise…

                Yani, (haşa) Allah’la pazarlık yapacak.

                Bunları dinleyince, “doğru ise yırttık” dedim içimden.

                Çünkü, benim rahmetli babam hafızdı. Kur’an-ı hatmetmişti.

                O’nun yüzü suyu hürmetine sülalece cennete gireceğimiz sanısına kapıldım bir an için.

                Aklım, bu anlatımı pek kabul etmedi ya…

                Ya hafızın yakınları günah üstüne günah işlemişlerse…

                Misal; devlet hazinesini soyup yetimin hakkına tecavüz etmişlerse…

                Haksızlık etmişlerse…

                Zulmetmişlerse…

                Yalan söylemişlerse…

                Başkalarına iftira etmişlerse…

                Büyük günahlar işlemişlerse…

                Hafıza yine de böyle bir imtiyaz tanınmış mıdır acep?

                Ülkemizin önemli din bilginlerinden birisine sordum:

                “Dinimizde böyle bir şey var mıdır hocam?”

                Hoca güldü, “Olur mu böyle şey?” diyerek o bana sordu.

                “Peki, bu anlatım nereden çıkıyor? Mesela Kur’anda veya sünnette böyle bir beyan var mı?” diye sordum, bunların hepsinin uydurma şeyler olduğunu ifade etti.

                Bazı kitaplarda bu tip anlatım ve rivayetler varmış ama, bunların dini bir dayanağı yokmuş.

                Tam, buna nokta koyacaktık ki,

                “Yanmaz kefenler” haberini okuduk gazetelerden.

                Üzerine bazı dualar yazılmış, ceylan derisimiymiş ne, tanesi 250 liradan okutuluyormuş Müslüman kardeşlerimize.

                Bu defa yanmaz kefenlerle köşeyi dönecekler anlaşılan!

                “Din adına binlerce herze uydurmuşlar!” diye yakınan Büyük Âkif ne güzel söylemiş:

 “Sevâb ümîd ediyor ha! Deyin ki nâmerde:
Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde!
Tepende gezdirecek ra’d-ı intikamını Hak,
Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak.
Yakandan inmeyecek dest-i kahrı hüsrânın…”