15 Temmuz gecesinden 16 Temmuz sabahına kadar gözlerimizi kırpmadan bir müsamere seyrettik.

                Bu satırların yazıldığı sırada perde henüz kapanmamıştı ama, sahneyi azar azar terk eden oyuncular bir bakıma malûm sonu açıklamış oldular:

                Fiyasko!

                Yetkili ağızlardan ifade edildiğine göre bu müsamerenin rejisörü Pensilvanya’dan yapmış rol dağılımını.

                Oyuncular rollerini acemice oynadılar.

                Seyirci bu ucuz ve berbat temsili protesto için sokaklara döküldü.

                Başkomutan kükredi:

                “Bu can bu tende oldukça…”

                Nasıl bir darbe teşebbüsü ise iktidar kanadından ne bir gözaltı, ne bir tutuklama.

                Televizyon kanallarına bile el koyamadılar.

                TRT’de bir korsan bildiri yayımlatabildiler, o kadar.

                Devlet büyüklerimiz cep telefonlarıyla mesajlarını tüm kanallardan naklen verebildiler.

                Hiçbir kesinti, müdahale olmadı.

                Cumhurbaşkanı halkı meydanlarda toplanmaya çağırdı.

                Halk, bayrağı ve kefeni ile koştu meydanlara.

                Biz, ne darbeler, ne darbe teşebbüsleri gördük.

                Darbelerin mağdur ettiği bir ailenin çocuğu olarak bunları doya doya yaşadım.

                Hiç böyle komik bir darbe teşebbüsü görmedim.

                Darbenin üniformalı aktörü belli değil ama keçisi belli:

                Pensilvanya vaizi.

                Bu vaiz Meclisi bombalatacak güce erişmişse vay halimize!

                Yazık bu devlete, yazık bu millete.

                Karşılıklı oyunların, restleşmelerin mağdurları olduk hepimiz.

                Olan, bizlere oldu.

                Vaiz yerinde.

                Devlet büyüklerimiz koltuklarında.

                Millet sokakta.

                Başkanlık cepte.

                Allah sonumuzu hayretsin…