Toros dağlarının eteğindeki köy evlerinden bir ev..
Evin çatısı toprakla örtülü, elektrik yok. Tahtadan yapılmış tahtalık ismi verilen balkonlu ev..
İki oda, derme çatma toprak damlı binanın dışında yapılmış, aralarından dışarısı görülebilen tahtalarla çevrilmiş yerde, sözüm ona banyolu ev..
Çatısı yağmur yağdığında sıklıkla akan, sert bir ağaç gövdesinden kesilmiş silindir şeklindeki yuvaklarla, toprak damın akmasını önlemek için yuvanan ev..
Bahsettiğim bu evde, Ayşe nene ve Mehmet amca 50 yıl birlikte yaşamaktadırlar. Evde bayramlarda gelebilecek çocuklarını bekleyerek günlerini geçiriyorlar. Kasabaya 50 kilometre ve bir derenin dibinde evleri. Derenin kenarında taş duvarla yapılmış toprak ev 800-900 metre yükseklikteki iki dağın arasında.. Kuş konmaz kervan geçmez bir yer. Arazi belki yüzde 80 meyilli. Evden/dereden 500 metre yukarıda orman yolu bulunmakta. Bu yoldan günlerce araba geçer mi diye evin tahtalık denen kısmından her gün yolu gözetler dururlar. Yol uzak, pelit (meşe), sakızlak (melengiç), tespih ağacı ve çam ağaçları arasında olduğu için geçen eşekli veya yaya insanları ve arabaları görmeleri zor.. Her şeye rağmen onların işi her gün o yolu gözetmek. Yol üzerindeki bahçeleri önünde yolda duran birilerinin kendilerine gelebileceği düşüncesiyle ya da uzaktaki çocuklarından birinin gelebileceğinin hesabını yaptıklarından gözlerini bu yoldan hiç ayırmazlar.
Ayşe nenenin beş yüz metre yukarıdaki bahçesinde bahçe sulama havuzu var. Havuza akan su sicim kadar ince. Ayşe nene, üç günde dolabilen havuzu, birkaç adet, yüz- iki yüz metrekarelik mandal denen yerlerdeki patlıcan, biber, domates. vb. ekilmiş alanları sulamak için rampalı yolu yaşına bakmadan hızlı bir şekilde koşa koşa gidip salar. Bu rampalı yolu çıkana kadar nurlu güzel yüzü kıpkırmızı geçer ve nefes almadan havuzdaki su ile bahçeyi sular. Mandalların duvar başlarında erik, ayva, elma, asma, incir/bodrum inciri ve özellikle nar ağaçları da var. Meyvelerin olgunlaşmış olanlarından, hayıt ağacından ya da pelitten örülmüş sepetlere toplar ve keçi kılından örülmüş iple sırtına yüklenip çıktığı yokuşu hızlı bir şekilde derenin içindeki evine geri döner.
Bodrum incirini evin damı üzerine, dağdan toplanmış özel otların(borcak) üzerine incir olduğu gibi veya açılarak kakaç dediğimiz şekliyle kurutmaya bırakılır. Kakaç dediğimiz incirler pekmezle bakır tencerede kaynatılarak heleş(reçel) yapılır.
Ayşe nene, Enişbükü’nde yaşayan Ümmühan ile evli olan Osman Goca’nın dört kızından biri. Ümmühan bir düğünde, kaza kurşunu sonucu mudur yoksa kastlı olarak mıdır vurulur ve kırk gün yaşadıktan sonra ölür. Osman dede de dört kızının üstüne Eşşe ile evlenir. Üvey ana kızlara eziyet eder iyi davranmaz. Yani köylerde söylenme şekliyle, analık değil üvey analık yapar. 14 yaşındaki Ayşe, 15 yaşındaki komşusunun oğlu Mehmet ile nişanlanır. Nişanlanmadan önce dağda birlikte davar otlatırlardı(güderlerdi). Hatta yukarıda bahsettiğim heleşten azıkları olur ve iki farklı heleşi karıştırıp beraber yerler iken, nişanlanma olayı olunca beraber olamaz olurlar. Örf adet gereği nişanlı olanların beraber olması yanlıştır. Ve dağdaki çamlar arasında davarları otlatırken, çamların arkasına saklanarak birbirlerini izlerlermiş.
Üvey ananın baskısı ve yüklenmesi sonucu Ayşe ile Mehmet kaçarak evlenirler. Ve Mehmet Hasanbükü’nde yerleşmiştir. Mehmet’in babası Kurtuluş Savaşı’nda ölmüş, anası ve kardeşleriyle birlikte yaşayan en küçükleridir. İki ablası ve üç abisi evlenip ayrı ev kurmuşlardır. Mehmet anası ile birlikte 15 yaşında evlenip geçimle baş başa kalmıştır. Hasanbükü derenin tam içinde ve iki tarafı denize paralel dağlardan oluşmakta. İki dağ sırası arasında vadi şeklinde bir yer. Sabahları güneşin çok geç doğduğu, akşamları da mevsimine göre saat 3’ten sonra güneşin battığı bir yer. Yukarı baktığında gökyüzünden başka, dağın yamaçlarında yerleşmiş, Akdeniz maki bitki topluluğundan başka bir şey görülmeyen yer. İnsanın yürüyerek zorlandığı, ancak keçilerin yürüyebileceği, ama onlar için bulunmaz bir yer.
Haytalarının 50 yılını burada/Hasanbükü’nde geçirmişler ve vatanın bir başka yerine gönderdikleri çocuklarını ya da bir başka yakınlarını bekleyip, yukarıdaki Havtçağız dedikleri bahçelerinin yanındaki yolu, pencerelerden gözetlerken Mehmet amca, yağmurun çiselemesi sonucu hayat arkadaşı Ayşe neneye; okudukları ve duydukları yağmurla ilgili şu bilgileri vererek sohbet ederler.
“Yağmur hayattır. Yağmuru çok seviyoruz ve sevmeliyiz. Yağmur damlalarının yüzümüze dokunması durumunda hepimiz hoş oluruz. Ve birçok kişi hafif hafif yağmur yağdığında, saatlerce yağmur altında yürümeyi ister. Bak penceremize; tıp tıp damlaların pencerede çıkardıkları ses yalnızlığımızı bize unutturuyor. Bak, çıkardıkları ses ne güzel. Yağmur sesini herkes dinlemek ister. Sanırım su sesinden daha rahat ve rahatlatıcı, daha huzur verici bir ses yoktur. Ve gökten düşen yağmur damlalarının seyri bir başkadır. Bir efsane gibidir. İşte böylece yağmur damlaları hayatımıza hoş değerler taşır. Şunu da iyi bilelim ki; yağmur damlaları ve yağmur hoş değerlerin de üstünde bir yerdedir bizler için. Yağmur/su olmazsa olmaz, hayat ve memat meselesi olan bir mevkidedir/konumdadır. Suyun olmayışı, hayatı imkansız kılan bir durumdur.
Bizim için bu kadar önemli olan suyun/yağmurun hikayesi ilginçtir. Bizim yüzümüze döküldüğü/dokunduğu zaman çok hoşlandığımız damlacıklar, çok büyük bir kütlenin parçalarıdırlar. Bu damlacıklar rahmet haline büründürülüp bize/yeryüzüne öyle sunulmaktadır” diyerek Mehmet amca Ayşe nene ile sohbet ederek dakikalarını, çiseleyen yağmuru izleyerek geçirirler.
Hayatımız için çok önemli olan su nasıl oluşur? Her yıl okyanuslardan milyonlarca metreküp su buharlaşır, bu buharla bulut haline dönüşür ve bu bulutlar rüzgarlar vasıtasıyla kara parçalarının üzerine taşınır. Ve hava şartları oluşunca yağmur yağar. Yağmur suyunun kaynağı buharlaşmadır. Su ister tuzlu denizlerden, ister göllerden ya da çamurlu bataklıklardan buharlaşmış olsun, yanında başka hiçbir yabancı madde taşımaz, dupduru ve tertemiz bir şekilde yere yağmur olarak iner. Yağmur suyu temiz ve tatlıdır. Şöyle de diyebiliriz; su, insanlar için özel olarak tertemiz kılınmış, arındırılmış bir sıvıdır. Yağmur damlaları düşerken çok hızlı değildirler. Ve hızlanarak düşmezler. Eğer yağmur damlaları hızlanarak düşmüş olsaydı, her yağmur yağdığında yeryüzü büyük bir felaketle karşı karşıya kalırdı.
Tüm bu bilgilere göre, Evrendeki her şey, tamı tamamına insanoğlu için, insanın hayatını olumlu etkileyecek ve hayatına faydalı olacak şekilde programlanmış. Bu projeyi ve üstün tasarımı yapan, insana bu kadar değer veren Yaratıcımıza tüm yağmur damlaları adedince şükür/teşekkür etmeliyiz.
Hoş kalın. Temmuz 2018, Ankara. İsmet Kadıoğlu.