İnsanların konuşmalarında zaman zaman kullandıkları bir söz vardır “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” Yanlış bir kullanım olmasına rağmen bu sözün şu amaçla kullanıldığını görüyoruz. Tek başına olmak, yüce Allah’a ait bir durumdur. Toplum içinde yaşayan insan, çevresindekilerle ve yakınlarına bağlı olarak birlikte bir dayanışma ve işbirliği içinde hayatını sürdürmek durumundadır. Öyleyse insan tek başına yaşayamaz. Bu sözü, insanların bu amaçla kullanıldığını düşünüyorum.
Ancak bu sözün esas anlamı şudur: Teklik Allah’a mahsustur.. Evet, O tektir ama yalnız değildir.. Yalnızlık O’na ait değildir. Her şey onunla birliktedir. Sözün aslı da şöyle olabilir. “Teklik Allah’a mahsustur.”
İtalyan yazar Cesare Pavese yalnızlıkla şöyle der:
“İnsan hiçbir zaman büsbütün yalnız değildir. En kötü durumda, bir çocuğu, bir delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı, yani kendisinin eski bir halini bulur yanında.”
Deniz kenarındaki evimin balkonunda yalnız otururken; Mart ayının son günlerinde, evimin çevresindeki baharda açan çiçekleri, uçan kuş seslerini ve birçok baharın değişik güzelliklerini, kendi sessizliğim ve yalnızlığımda, çocukluğumu/gençliğimi düşündüm. Yazarın dediği gibi yalnız değildim; köydeki eski halimi yanımda buldum.
Akdeniz maki bitki topluluğunun çoğunlukta olduğu sarp arazide küçük küçük az miktarda akarı olan, doğal su kaynaklarının şırıltıları, yemyeşil ilkbaharın çiçeklerinin güzel kokuları, cıvıl cıvıl sesler çıkararak uçan kuşların sesi, kır çiçeklerinden bal toplayan arı vızıltısı…
Daha bir iki aylık oğlakların otlamaya götürüldüğünde taşların üstünde iyi ki anam beni dünyaya getirmiş sevinciyle zıplayıp oynaşmaları.. Kuzuların melemeleri, annelerinin sütleri sağıldıktan sonra, oğlaklarında annelerinin sütünden kendi paylarına düşeni almak için, anneleri ile buluşma sevincinde çıkardıkları sesler/meleme çığlıkları.. İşte bunlarla yalnız olmadığımı anladım. Ben yalnız değildim, onlarlaydım. Balkonda otururken yalnız olduğumu düşünürken eski halimi yanımda buldum.
Bu yalnızlık alemimde yanımda neleri bulmadım ki? Kış öncesi veya kış başlangıcında, ekilen ekinler, ilkbaharda yemyeşil çevrede yorgan gibi sere serpe büyümeye başlaması.. Ekinlerin arasında sanki özel olarak ekilmiş gibi bembeyaz papatyaların görüntüsü ve yine ekinler arasında kıpkırmızı açmış gelinciklerin boynunu masumane bir şekilde bükerek, bende varım ha diye el sallaması.. O kadar güzellikleri unutmak mümkün mü? Hatırlamamak mümkün mü..?
Aynı yayılım bölgesinde iki keçi sürüsünün çobanlarından birinin söylediği; “kadir mevlam beni muhanete muhtaç etme”, yaylaya göç zamanı yaklaşmış ve yaylanın hasretliğini çeken diğerinin de, “sarı yaylam seni yaylamadım” sözleriyle başlayan türkülerinin, 900 metre yükseklikteki Toros dağlarındaki duyulan yankıları.. beni yalnız bırakmadı.
Ayşe ananın, boynuna ipi ile taktığı sepete çırtlık(melengiç) silkmesi/toplaması.. Bir belen ötesinde bir başka sakızlak ağacında çırtlık toplayan Fatma kadına da, a Fatma neredesin yuu..? Ses ver huu..? diye seslenmesi de yanı başımdaydı.
%60 meyilli arazide mandal mandal yarımşar evlek olmak üzere tarlalar. Bu tarlaların ön kısmına ve köşelerine meyve ağaçları. Mandallara da kendi evini ihtiyaçlarını karşılamak üzere, domates, biber, patlıcan ve çalılıklardan ayarlanmış çalıların dibine dikilmiş fasulyesini gezen Mehmet amca.. Bu Mehmet amcanın ön duvarlarını yükseltip arkasını da günlerce çalışarak kazma kürekle toprakla doldurup elde ettiği mandal mandal şeklindeki 1500-2000 metrekare bahçesi.. Bahçenin üst tarafına da iki günde, mevsimine göre de üç günde dolan havuzu.. Mehmet amcanın hanımı Ayşe kadın bahçeyi ve ektiği mevsimlik sebzelerini sulamak üzere havuzu salar ve baş edemediği su ile cebelleşirken; adı batmayasıca ya da kör olmayasıca gibi ifadeleri yanıma geliverdi ve benimleydi.
Kısacası evimin balkonunda yalnızım sandığım bir anda, çocukluğumda yaşadığım köyümdeki, kuş sesleri, Çoban Osman dayının öküzünün sesi, amcalarımın tavuğunun gıdıklaması, tarladaki domates, yeşilbiberi, yerli mor dutu, ekşi narı, örnek ve en güzel babamda yetişen Kükür’e özel Beğ narı ve meşhur Kükür ekşi narı, üzüm erik, can erik, doğanburnu eriği, göğerik, ağustos böceği vb. hepsi beni yalnız bırakmadılar. Balkonda yanımdalardı. Aman Allah’ım neydi o eriklerin tadı. Organik. Tatlı mı tatlı. Hiç kimya görmemiş, yalnız davar gübresiyle beslenmiş doğal hakiki eriklerdi.
Devam edecek.
Hoş kalın. Ağustos 2020, Anamur. İsmet Kadıoğlu.