Salgın nedeniyle, çocuklarımın Ankara’da benim de Anamur’da evimde yalnız olduğum bir zamanda düşündüklerim ve beni yalnız bırakmayan anılarımı daha öce 3 bölüm halinde yayınladığım yazımın devamı/dördüncüsü.
Köydeki evimizin önünden geçen dereye ait böğetlerde biz çocukken hatta bazı bizden büyük gençlerle çimerdik. Yüzmek yok, o zaman için çimmek var. Bu bahsettiğim böğetler kazan gibi şekli ve derinliği olurdu. Hemen herkesin çimdiği bir kazanböğet isimli bir yerde çok çimerdik. Bir de dere boyunda ve bahsettiğimiz böğetlerin içinde taşlar olur ve altına balıklar saklanabilirse kendilerini o taşların içinde saklamak şartıyla, o böğetlerde bol miktarda olurdu. Sular yazları azalır, hatta kururdu bile. İşte azaldığı zaman, o böğetlerdeki balıklara dinamit atar öldürürdük. Dinamitin hazırlaması babama, balıkların toplaması bana aitti. Ben ilkokula gitmeden yüzmeyi öğrenmiştim, bu dere sayesinde. Dinamiti balıkların bulunduğu suyun içinde patlattın mı, bir kısmı su yüzüne çıkar bir kısmı böğetin dibinde kalır. İşte üstündekini herkes toplar ama dibindekini dalıp eline alıp çıkmak herkesin işi değildi. Bir gün, birkaç kişi, dayım, belki amcamın oğulları, ben ve babam beraber evimizin bir hayli aşağısındaki küçük Kazanböğet’e dinamit attık. Dibindeki ölen balıkları ben dalarak elimde birer, bir de ağzımda olmak üzere üç balık çıkarabildiğimi hatırlıyorum. Belki ortaokulda filandım. Tabi bu olay yaz ayında ve okul zamanı değildi. O günler de balkonda yanımdaydı: Onlarda beni yalnız bırakmadı..
Evimiz, balkonda yanımdaydı… Evimizin önünde bir evlek tarla.. Bu tarlayı sulamak için 500 metre derenin yukarısından arkla getirilmiş su, evimizin arkasından geçer. Tarlaya ektiğimiz darı ve çevresinde yetiştirilen sebzeler arkla dereden gelen su ile sulanır. Organik yetiştirilmiş, hayvan (davar) gübresiyle gübrelenmiş ve altında meşe (pelit) odunları yakılarak, kalaylı bakır tencerede pişirilmiş kuru fasulye ve bulgur pilavı.. Balkonda olmaması mümkün mü? Darı veya arpa ekmeği ve dedemin sandal ağacından yapılmış ağaç kaşıkla kuru fasulye yediğimiz evimiz. Bu yemeğin yanında tuluk ayranı oldumu yeme de yanında yat derler buna. İşte, anamın tulukta yayarak elde ettiği ayranla bulgur pilavı kuru fasulye yediğimiz evimiz yanımdaydı. Şimdi o, yalnız. Sana selam olsun, biz seni unutmayacağız, sen de bizi unutma… Sekiz kardeş, ana, baba babaanne (ebe) olmak üzere 11 kişiyi göğsünde, gönlünde yatırıp büyütmüş memleketin dörtbir yanına yollamış güzel evimiz. Üzme kendini yıkılıp viran olsan da senin yıkılmış halin ile bile seni özleyeceğiz ve fırsat buldukça ziyaret edeceğiz. Seni çok özlüyorum.. O, beni terk ettiniz alacağınız olsun, küstüm ben size der durumda. Yapa yalnız, kendilerini terk edenlerin ziyaret etmesini bekliyor. Ben seni hiç unutmuyorum. Sen de bizi unutma.. hep balkonda yalnızlığımı paylaş, yanımda ol..
Şehirler o kadar kalabalık ki sorma. 1 Mart 2020 tarihinde ilk vakası ülkemizde görülen ve ahtapot gibi tüm dünyayı sarmış Korona virüsü kalabalıkları seviyor. Birbirinize dokunmayın yoksa sizi yok ederim ve benim yaşamam sizi yok etmem sayesinde olur diyor. Eğer benden uzak durmak istiyorsanız bulaştığım insanlardan uzak durun yoksa size de bulaşırım diyor. Ancak beni mikroskopla bile görmezsiniz ve kimde olduğumu bilemezsiniz. Öyleyse benimle olmak istemiyorsanız kalabalık yerlerde durmayın.. Kucaklaşmayın, birbirinizden uzak durun, en yakınızla bile kucaklaşmayın, birbirinize dokunmayın diyor.
İnsanlar olmayacak, kalabalıklardan uzak olacaksın.. Ne yapmalı o zaman. İşte ben; Ankara’da hanım, kızım ve torunumu, bi tanelerimi yalnız bırakıp, sanki kaçarak Anamur’a geldim ve kendimi karantinaya soktum. Hiç kimseyle görüşmüyorum. Yalnızım/yapayalnızım.
Acaba yalnız olmak demek hiç kimsenin yanında olmaması mıdır, kimseyle görüşüp konuşmamak mıdır? Belki bu yalnızlığın tarifi gibi düşünülebilir. İnsan zihnen yalnız olabilir mi? Zira ben fiziki olarak balkonda yapayalnız oturuyordum ama 50-60 sene öncesi yanıma geldi beni yalnız bırakmadı. Sadece ben, başka hiç kimseyi hiçbir şeyi düşünmeden yapamadım. Geçmiştekiler ve şimdiki Ankara’daki çocuklarım yanıma geldiler benimle oldular. Başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi düşünmeden yapamıyorsun ve o zaman da yalnız değilsin. Yalnızlık yok..
Evimin balkonunda oturuyor çevremi izliyorum. Çevre ilk günler sessizdi. Ancak yalnızlığı isteyenler, kalabalıklardan kaçmak isteyenler, Ankara, Konya, Mersin vb. kalabalıklardan kaçmak isteyenler çevreyi biraz seslendirdiler. Sağım solumdaki apartmanlardan sesler gelmeye başlayınca gelenlerin olduğunu ve burayı da kalabalıklaştırdıklarını anlıyorum.
Bir insanı en mutlu kılan şeydir kendi olması. Bu engellenmek istenmesi doğru olmaz. Kim yalnızım dese hep bir şeyler vardır hayatında, meşguldür zihni bir şeylerle vardır hayatında, meşguldür zihni bir şeylerle..
Hoş olun. Eylül 2020, Anamur. İsmet Kadıoğlu.