İstanbul’un fethiyle Hristiyan dünyanın en önemli mabedi olarak camiye çevrilen
Ayasofya, Cumhuriyet döneminde müze yapılmasından itibaren muhafazakar kesimde
yeniden açılması idol haline gelmiştir. Zaman zaman bu idol çeşitli sebeplerle gündeme
getirilir ve bir anlamda canlı tutulur. Görünen durum ve şartlar dahilinde her dindar insan,
fethin en görünen meyvesi olan Ayasofya’yı yeniden cami olarak görmekte heyecanlanır.
Sonraki neslin surlara bayrak dikme, dikebilme heyecanıdır bu.
Dindar muhafazakar kesimde anlatılan bir söylentiye göre Fatih, fetihten sonra
hıristiyan kesişlere İstanbul’un ellerinden geri alınıp alınmayacağını sorduğunda yaptıkları
araştırmalar sonrasında keşişler, İstanbul’un elden çıkmayacağını ancak ‘tasannileşeceğini’
söylerler. Bu, hıristiyan kültürün İstanbul’a, İstanbul merkezli olarak ta İslam dünyasına
hakim olacağı anlamına gelmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri yaşadığı Osmanlı son dönemini “İslam dünyasının
Batı’ya, Batı dünyasının ise İslam’a gebe olduğu” şeklinde yorumlar. Sonrasında Osmanlı ve
İslam dünyası salt görsel ve kültürel olarak taklitte olsa Batı dünyasına ulaşır.
Yalnız İslam değil bütün dünya bugün güçlü hıristiyan Batı kültürünün tasallutu
altındadır. Yerel kültür ve dini değerlerle çelişme durumunda hakim gelen Batı kültürüdür.
Buna, görselde, en güzel başörtüsünü verebiliriz. Asıl mahiyet ve özü yitirtilip içi
boşaltıldıktan sonra yakın zamana kadar sorun olan başörtüsü bugün bu şekliyle bir
sorun değildir. Rahibe başörtüsü dini ifade ederken günümüz Müslüman genç kızlarda
kıyafetin önemli bir aksesuarıdır. Böyle olmasaydı üniversitenin yıl sonu eğlencesine
sayıları azımsanmayacak başörtülü kızlar erkek arkadaşlarıyla katılıp onların omuzlarında
gezmezlerdi.
Dindar camia nesle sahip çıkma adına müteahhitlik anlayışıyla Batı tarzı görkemli
binalar yapıp buralara öğrenci kapma yarışını başarıya götürürken görselin ötesine geçip
ruhları ve kalpleri manevi değerlerle işleyip süsleyemedi. Batının öngördüğü teknik, taktik,
plan, strateji, cihaz, alet edevatları kullanarak bunlarda sinmiş Batı kültürünü adeta onların
ekmeğine yağ sürerek yeni nesle hakim kılmayı kendi elimizle başardık. Güçlü hıristiyan
Batı kültürü karşısında dine yeni bir canlılık getirerek kendi İslam özgün kültürümüzü
oluşturamadık yada geçmişten tevarüs ettiğimiz kültürümüzü atıl kıldık. Bunun doğal sonucu
kendimize özgün kültür sanat eserleri de ortaya koyamadık. Yapıldığı iddia edilenler ise Batı
kültür ve sanatının çok iyi bir taklididir.
Kültür atmosferini kontrol edemeyince doğal olarak kendimize, insanımıza ve
neslimize onca yüceltilen kolejlere ve üniversitelere rağmen sahip çıkamıyoruz. Geçmişte
Ayasofya ve diğerleri sabah namazında dolup taşarken çok uzun yıllardır ancak teselli
olduğumuz bayram namazları camiler seher vaktinde insan görüyor. Pagan kültürünün
yansıması kaynaklı olarak sadece yılda bir gecede Eyüp sultanlar doluyor.
Sonra medya ve cihazlarının karşısına geçip içten içe dini değerlerimizi soyup alan
batı kültürünün ürünleriyle keyif alıyoruz. Ama muhafazakar kanallarımız, küçükte olsa bir
nevi medyamız var itirazlarını yukarda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı ciddiye almıyorum.
Halkın müptela olduğu dizilerimiz batılı sinema ve dizilerden daha çok tahribat yapıp gönüllü
Batı kültürüne hizmet ediyor. Tarihsel gerçekler bile çarpıtılıp insanımıza kültür yozlaşması
sunulurken devletin tepesindeki kişilerin bile adeta bunu durdurmaya güçleri yetmiyor.
Milli manevi değerlerimize aykırı her türlü hal hareket ve davranışlar batıllara
rahmet okutacak denli Türk dizileriyle tahrip edilirken camilerin de cumadan cumaya
biraz insan gördüğü günümüzde her şeyi halletmişçesine ‘Ayasofya yeniden cami yapılsın’
demenin, bunun için sokaklara dökülmenin ne anlamı olabilir. Başörtülü genç kızlar erkek
sevgililerinin omuzlarında gezerken, başını kapatırken yarım kol bluz ve streç pantolon
giyen kadınlarımızın bu gerçekliği ortadayken Ayasofya’yı istediğiniz kadar cami yapın,
fetih yıldönümlerinde Fethi ve Fatih’i anın, bu şartlarda neyi değiştireceksiniz ki zaten neyi
değiştirdiniz?
Tüm İslam dünyasının öncelikle demokratik bir ortama ve bunun sunduğu hürriyet
havasında başta dini ilimler olmak üzere Doğu ve Batı kültürünü tevarüs edip gerçekçi
değerlendirmeler yapacak bilimsel çalışmalara ihtiyacı var.