Sosyal yaşam içerisinde öyle dengeler vardır ki, birinin yokluğu dengenin başka bir biçimde 
kurulmasına neden olur. Bu durum dengesi kurulu olan düzene yararlı da olabilir, mevcut düzenin yok 
olmasına da neden olabilir.
          İnsan dediğimiz organizma da böyledir. Ata hücre embriyonun bölünüp çoğalmasıyla oluşmuş, 
aralarında iş bölümü oluşturmuş hücreler topluluğudur organizmalar. Aynı görevli hücreler dokuları, 
dokular organları, organlar organizmayı oluşturmuştur. 
         Ancak organizmalar bu kadarla sınırlı değildir. Bir de vücudun değişik bölgelerinde ortaklık 
kurduğu mikroorganizmalar vardır.  Vücudumuzda gerçekleşen sindirim işlevinin %70’den daha fazlası 
bu mikroorganizmalar tarafından gerçekleştirilir. Vücudumuzun değişik bölgelerinde bulunan bu 
mikroorganizmalar da aralarında organize olmuşlardır. Bir sindirim işlevinin gerçekleşebilmesi için 
besin bir dizi işlemden geçer. Bir A bakterisi X besinini Y’ye çevirir, B bakterisi Y’ye dönüşmüş yarı 
işlenmiş besini Z’ye dönüştürür, bir C bakterisi  Z’ye dönüşmüş yarı sindirilmiş besini K’ya dönüştürür. 
Bu işlemler belli bir sırayla sürer gider. Sindirim sistemlerinin içerisi karmaşık işlemlerin gerçekleştiği 
bir fabrika gibidir.
         Herhangi bir işlemden geçmiş, yarı mamul hale gelmiş olan besini işleyecek bakteri yoksa yarı 
mamul haldeki besin metabolizma faaliyetine katılamaz. Tıpkı bir fabrikada olduğu gibi depoya alınır. 
Obezitenin nedenlerinden birisi budur. Yani bir besin maddesinin metabolizma faaliyetine 
katılabilecek düzeye gelemeyişinden kaynaklıdır. Yani obezitenin nedenlerinden birisi sindirim 
sistemimizdeki faydalı bakterilerin eksikliğinden kaynaklıdır.
         Eğer ortak yaşama katılan tüm bakteriler varsa, bu bakterilerin çalışması için gerekli maddeler 
vitaminler ve mineraller yoksa sindirim işlevi yine gerçekleşemez. Alınan besinler metabolizma 
faaliyetlerine katılabilecek düzeye gelemez. Yarı mamul konumdaki maddeler vücutta biriktirilerek 
kilo almaya neden olur. Bu iki durum kilo almanın en başta gelen nedenlerindendir.
       Ortak yaşadığımız bakteriler beslendikleri sürece varlıklarını sürdürürler. Beslenemediklerinde 
hayatta kalabilmek için ya diğer bakterilere saldırırlar, ya da vücut hücrelerine saldırırlar. Her ikisine 
birden saldırdıkları da olabilir. Bu durum bir savaş halidir, sonuçta sindirim sistemindeki bazı bakteri 
türlerinin yok olması, vücudun hasta olması kaçınılmazdır. Olaya bu açıdan bakıldığında kilo vermek 
için diyet yapmak çok yanlış bir davranıştır.
        Bazı endüstriyel besin maddelerinin normal şartlarda çok uzun süre bozulmadığını gözlüyoruz. 
Bunun anlamı kendimizi doymuş hissettiğimiz halde gerçekte beslenmiyoruz. Endüstriyel gıdalar 
içerisindeki koruyucu maddeler bakterilerimizin aç kalmasına, ya da besinlerin kısmen sindirilmesine 
neden olarak vücutta biriktirilmesine neden oluyor. Yalnızca ülkemizde değil, endüstrisi gelişmiş tüm 
ülkelerde obezitenin yaygınlaşmasının en temel sebebi budur.  
        Kimyasallarla korunmuş endüstriyel ürünlerin en büyük tehlikelerinden birisi bağırsak floramızı 
yok etmesi, bir diğeri de bağırsak florasında duruma adapte olan bakterilerin mutasyona uğramasıdır. 
Mutasyona uğramış bakteriler vücudun hiç tanımadığı kimyasallar üreterek kanser oluşması için 
önemli derecede risk oluştururlar….
         Ayrıca tedavi olmak için aldığımız hücre bilincimize uymayan her madde yalnızca bizlerin sağlığı 
için değil ortak yaşadığımız canlıların, faydalı bakterilerin sağlığı için de risk oluştururlar. 
Vücudumuzun uyumunun bozulmasına neden olurlar.
         İnsan bedeni mükemmel bir koordinasyon içerisinde yaratılmıştır. Salgı sistemleri,  vücut sinirleri 
ve merkezi sinir sistemi arasında mükemmel bir uyum vardır. Bu uyum olduğu sürece insan vücudu 
dışarıdan gelecek tüm bildik uyarılara karşı savunma yapabilecek yetenektedir. Savunma yapamaması 
için ya salgı sistemlerini çalıştıracak madde eksik olmalıdır, ya da merkezi sinir sistemi salgı 
sisteminden gelen uyarılara geri bildirim yapmaması gerekir.
        Beslenmesi düzenli, bağırsak florası yeterli olan bir birey beyninde takıntılar oluşturursa beyin 
tüm enerjisini sinir hücreleri arasındaki kısır döngüye harcadığı için geri bildirim yapmaz. Psikolojik 
temelli rahatsızlıkların hemen tamamına yakınının nedeni budur. Sinir sistemiyle salgı sistemi 
arasındaki kopukluktur. Alacağınız antidepresanlar yalnızca anı kurtarır. Kesinlikle fayda sağlamaz. Bu 
konuda daha fazla bilgi edinmeniz için ‘’SATILIK HASTALIKLAR’’ isimli kitabı mutlaka okumalısınız. 
       ‘’2004 yılına kadar ilaç firmaları Loustral’dan 100 Milyar dolar para kazanmışlar, Loustralın yan 
etkilerden kaynaklanan hastalıklardan ise 150 Milyar dolar kazanmışlardır.’’
         Eğer okudunuzsa sizlerden güzel sorularınız ve yorumlarınızla yazıya renk katmanızı rica 
         Saygılarımla
       Mustafa Koca