Sanırım iddialı bir başlık oldu.
Sözüm ona kendilerini bu konuda otorite sayan insanlar akıllara durgunluk
verecek diyet programları önermektedirler. Basın yayın organlarının fazla
kilolarla ilgili konuları sürekli gündemde tutuyor olmaları da boşuna değil,
çünkü obezitenin yükselen eğimi kaygıları arttırıyor. Konuyu gündemde tutmak
basın yayın organlarının izlenme oranını yükseltiyor.
Obezitedeki artışın endüstriyel gelişimle paralel yürüdüğünü gözlüyoruz.
Kentlerde yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamak için gıda endüstrilerinin
rafları, albenisi yüksek ürünlerle bezediğine tanık oluyoruz. Rafları süsleyen
ürünlerin sayısı çok görünse de içeriğindeki çeşidinin oldukça azaldığını nitelik
olarak pek çoğunun doğallıktan uzaklaştığına tanık oluyoruz.
Ürünlerin yabancılaştırılması daha tohum aşamasında başlıyor. Genetik
olarak doğallıktan uzaklaşmış tohumlar, tarım arazilerinde yapılan kimyasal
uygulamalarla içermesi gereken kompozisyonları içermiyor. DNA’sı kırılmış,
insan metabolizmasına uymayan ürünler içerik olarak beslenme halkamızı daha
da daraltıyor. Ürünlerin tohumdan tarlada hasadına kadar yabancılaştırıldığı
yetmiyormuş gibi endüstriyel işlemlerle hepten değiştiğini görüyoruz.
İnsan vücudundaki hücreler atadan aktarılan bilgilerle 3.000’den fazla
bitkinin kök, gövde, çiçek ve meyvelerinin bileşimlerini tanır durumdayken
onları 60-100 arası bitkinin belirli bölümleriyle beslemeye çalışmak farkında
olmadan yapılan bir diyet değildir de nedir?
Bütün canlıların kendilerine özgü doğal bir savunma mekanizmaları vardır.
Beyin, vücuttaki tüm hücrelerin davranışlarını mikro düzeyde programlayan bir
organımız olmakla birlikte her bir hücre de beyinin emirleri doğrultusunda
kendi metabolizma faaliyetini kendisi programlar. Hücre zarı da beyin gibi
çalışır. Kilo almanın bazı temel nedenleri vardır. Aç kalan bir beden besini
bulduğu anda ileride tekrardan aç kalabileceği endişesiyle stok yapmaya eğilim
gösterir. Bir başka neden ise metabolizma faaliyetlerinde kullanılamayan
besinler ileride şartlar olgunlaştığında kullanılmak üzere depo edilirler.
Sindirim sistemine ulaşan besin eğer onu sindirecek enzimler yoksa atılmak
üzere kalın bağırsağa yollanır. Besinler metabolizma faaliyetlerine katılmak için,
ilgili bakteriler tarafından bir dizi işleme tabi tutulurlar. Metabolizma faaliyetine
katılacak besinin bütün sindirim basamaklarını tamamlaması gerekir. Besinin
metabolizma faaliyetlerine katılabilmesi durumunda kilo almak gibi bir sorun da
ortaya çıkmaz. Asıl sorun parçalanma basamaklarının ara bir yerde kesilmesidir.
Eğer sindirim zincirinin halkalarından birisi eksikse, sindirimi tamamlanamamış
yarı mamul besin vücutta uygun koşullar sağlandığında sindirilmek üzere
dönüştürülüp depolanır.
Obezite sorununun nedenlerinden birisi sindirim halkalarındaki
boşluklardan kaynaklıdır. Bu sorun vücuttaki probiyotik, enzim, mineral, vitamin
eksikliği ya da beyinle sistemler arasındaki iletişim kopukluğundan kaynaklanır.
Merkezi sinir sistemi enerjisini bir takıntıya harcayıp sistemlere geri bildirimde
bulunmuyorsa sistemler uyumlu çalışamaz. Bu durum da kilo almaya neden
Buraya kadar vücudun çalışma sistemini kısaca anlattıktan sonra diyet
yapma konusunu tekrardan ele alalım. Sindirim sistemi içerisinde yetişkin bir
insanda yaklaşık iki kilogram kadar bakteri bulunur. Her bakterinin besin
kaynağı da işlevi de farklıdır. Besinler eksik alındığında bakteriler ya ölürler, ya
da hayatta kalabilmek için diğer bakterilere veya vücut hücrelerine saldırırlar.
Endüstriyel yaşam içerisinde bünyemizde bulunan probiyotikleri yeterince
azaltmışken bir de diyet yapmak sağlık için oldukça risklidir.
İnsan vücudu, eğer ortak yaşadığı bakteriler ve besinler sağlandığı sürece
ihtiyacı olan tüm kimyasalları üretebilecek yetenektedir. Bunun için ortak
yaşamın parçası olan faydalı bakterileri, diyet yaparak yok etmek yerine,
besinleri çeşitlendirerek arttırmak zorundadır.
Özetle; diyet yapmak intihar etmektir…
Saygılarımla