hemen herkesi şaşırttı. Şimdiki manzaraya göre, zaman zaman Kürt-Arap çatışması;
zaman zaman da PKK-IŞİD-Türkiye arasındaki çatışmalar gibi gözüküyor. Görünürde
böyle olsa da acaba gerisinde yatan gerçek nedenler bunlar mı?
Kanaatime göre, görünürdeki nedenler büyük bir bütünün sadece küçük bir parçasını
oluşturuyor. Meseleyi bu boyuta indirmek, sığ bir bakış ve illizyonik bir algı yanılması
oluşturur. Oysa ki, yaşanan çatışmalar küresel, bölgesel, mezhepsel, yerel ve etnik
çıkar çatışmalarından bağımsız düşünülemez. Ya da bu tür çıkar çatışmalarının
yansımalarından başkası değildir.
Küresel çıkar çatışmaları ki, ana merkezi oluşturuyor. Ortadoğu'da neler oluyorsa bu
ana merkezin etrafında dönüyor. Bir kere Ortadoğu, dünyanın en büyük petrol
rezervlerini oluşturuyor. Başta ABD ve Batı ülkeleri zengin petrol rezervlerini kontrol
altında tutmak, petrolün ucuz ve sorunsuz bir şekilde akışını istiyor. Fakat bu
kutuptaki ülkelerin karşısında hatırı sayılır başka bir rakip var. Ortadoğu'nun
kontrolünü Batı ülkelerine bırakmak istemeyen Çin, Rusya ve İran üçlüsünden
oluşuyor. Çin, Rusya ve İran'ın hep devrilmeye ramak kalmış Beşar Esad'ı sonuna
kadar desteklemeleri de buradan kaynaklanıyor. Çünkü Ortadoğu'da Suriye gibi son
kalelerini vermek istemiyorlar. Haliyle iki küresel kutup arasındaki çıkar çatışması
bölgelede silahlı çatışmaları körüklüyor.
Bölgesel nedenlerin en başında ise İsrail'in güvenliği geliyor. Özellikle ABD için
İsrail'in güvenliği her şeyden önce geliyor. İsrail'in rahat ve huzurunu bozucu,
güvenliğini tehdit eden bir sarmalın içinde kalması istenmiyor. Ortadoğu ne kadar
küçük parçalara bölünürse, ne kadar kendi içinde çatışmalar yaşarsa İsrail'in
güvenliği de önemli ölçüde garanti altına alınmış sayılıyor. Mesela, yıllardan beri hiç
gündemden düşmeyen BOP ile Ortadoğu'yu daha küçük parçalara bölme
niyetlerinden biri petrol ise bir diğeri de İsrail'in güvenliğidir.
Mezhepsel nedenler ise, ezelden beri Ortadoğu'da zaten Şii ve Sünni bloklaşma içten
içe yaşanıyordu. Irak ve Suriye'deki nüfusun mezhepsel dağılımı en uygun ortamı
oluşturuyordu. Fakat Saddamlı Irak’ta ve Esadlı Suriye’nin otoriterleşmiş yönetim
şekli çatışma ortamı sağlamıyordu. Saddam, büyük Şii nüfusu yok sayarken; Esad’da
büyük Sünni nüfusu yok sayıyordu. Saddam’ın devrilmesi ve Irak'ın parçalanmaya
başlaması; Beşar Esad yönetiminin kontrolünü kaybetmesi Şii-Sünni çatışmasının
üzerindeki örtüyü kaldırdı. Bir de buna İran'ın Ortadoğu'ya hakim olmak için Şii
mezhebini Truva Atı görmesi; başta Suudilerin Sünni cephe oluşturmaya çalışması
Şii-Sünni silahlı çatışmalarını da körükledi.
Yerel ve etnik faktörler ise başta anlattığım gibi çatışma nedenlerinin gerisindeki en
küçük parçalarıdır. Yerel, etnik ve hatta mezhepsel çatışmalar bazen kontrol
edilemez gibi görünse de; aslında küresel ve bölgesel çıkar kaygıları etrafında dizayn
ediliyor. Farkında olsunlar ya da olmasınlar kendilerine biçilen rolleri oynuyorlar. Tabi
ki roller hep aynı değil, bazen birine bazen diğerine rol biçiliyor.
Peki Türkiye'ye doğru saldırıların niyeti ne olabilir. Birçok faktör işin içine girmiş
olabilir. En net görüneni ise, kendi sınırlarını korumaya çalışmaktan yorulmuş bir
Türkiye isteyenler olabilir. Ya da yorulmaktan Ortadoğu'dan ötelenen, bir iddiası
kalmayan, Ortadoğu'da aktör olma özelliğini kaybetmiş olmasını isteyen güçler
olabilir.