Uzun yıllar Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yaptı.
Bir seçim döneminde de Adalet Bakanlığı.
Arif Yüksel'den söz ediyorum.
Rakip parti bu müsteşardan rahatsızdı.
Onu ve ekibini görevden almak için bypass kanunu çıkardı.
Görevden aldılar.
Sonra, aynı partinin yeni genel başkanı tarafından Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirildi.
Düzgün bir bürokrattı.
Maaşıyla geçindi.
Paraya pula tamah etmedi.
Birkaç gün önce ani bir kalp krizine yenilerek Hakkın rahmetine kavuştu.
Cenaze İstanbul'a defnedilecek; aileyi götürecek şoför yok.
İki kızı var merhumun.
Babalarının cenazesini ve annelerini İstanbul'a götürmek için geldiler.
Yapa yalnızdılar.
Adalet Bakanlığı'na durumu iletmiş olsalardı belki kendilerine araba da tahsis edilebilirdi.
Bunu yapmadılar.
İki arabalık bir konvoyla İstanbul'un yolunu tuttular.
Kendi imkânlarıyla.
Sessiz sedasız...
Aynı gün, bir başka ölüm.
Uyuşturucu mafyasının hesaplaşmasında İstanbul'un göbeğinde meydana gelen hesaplaşma.
Ünlü bir kabadayının kardeşi ve koruması öldürülüyor.
Cenazelerinin memlekete nakli için özel uçak kiralanıyor.
Yüzlerce otomobillik bir konvoy yola diziliyor.
Görkemli bir cenaze töreniyle onlar da son yolculuklarına uğurlanıyorlar.
Şu memlekete bakın;
Adalet Bakanı sahipsiz; iki araçlık konvoyla,
Mafya elemanları Bakan gibi!
Üzülmemek elde değil.
Rıza'nın baş tacı edildiği memlekette
Çalıntı faizlerinin ülkenin en saygın kurumuna bağışlandığı bir ülkede
Bunu yadırgamıyoruz.
Allah'ın rahmeti üzerine olsun Arif Yüksel.
Şerefinle gittin.
İki araçlık konvoyla...
Otobüste bir konuşma:
“Herif, çaldığının faizini hayır kurumuna bağışlamış.”
“Bu kurumun da kanını bozdular.”
“Bundan sonra kan man vermem.”
“Bu para iade edilinceye kadar...”