Hasan TÜLÜCEOĞLU
Yaşadığım yörenin ifadesiyle “ben beni blldim bileli” her türlü teknik üstünlüğe sahip İsrail
askerleri, araçlari bile olmayan elleri taş ve sapanlı masum ve yoksun Filistinlilere saldırır, vurur,
yıkar, öldürür ve onlar ancak bu zalimliğe taş atarak karşılık verirler. Belirli zamanlarda planlı olarak
düzenledikleri askeri hareketlerle Filistin halkına ve topraklarına saldıran İsrail, her defasında yüzlerce
masum müslümanı öldürür. Bu tayflardan sonuncusunu, sonuna geldiğimiz mübarek Ramazan
ayında Gazze saldırısı olarak zalimce uyguluyor İsrail. Hep olduğu gibi şuana kadar bine yakın Gazzeli
müslüman öldürülürken İsrail’in kaybı ise üç beş askerden ibaret.
Burada başta ifade ettiğim “ben beni bildim bileli” deyimine tekrar vurgu yaparak İsrail’in
kuruluşundan bu yana hep aynı oyun sahnelenirken İslam dünyasının, yetmiş yıla yakın bir geniş
zaman geçmesine rağmen İsrail’in Filistin vahşetine adete hep seyirci kalmasıdır. Bu noktada
Efendimizin “müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz” hadisini hatırlayalım. Bu zamana kadar İslam
dünyasından bir güçlü sesin İsrail’e ve dünyaya artık yeter diye bilememesidir eksik ve hazin olan.
Tanzimatla resmen başladığımız batılılaşma ve Batılılar gibi güçlü ve üstün olma hedefimize
Cumhuriyetle tam motive olmakla birlikte hala ulaşamadığımızın bir göstergesi olabilir mi İsrail’in
yetmiş yıllık vahşetine dur diyemememiz? Veya dünyada güçlü bir ses oluşturarak dünya ülkelerine
artık bunun kalıcı bir çözüme kavuşturulma iradesini oluşturamamak elbet biz ve İslam ülkelerinin
hala yeterli güce sahip olamadığımızı gösteriyor.
İslam dünyasının hali pür melalini bu şekilde hatırladıktan sonra elbette böyle gider
Ülke olarak güçlü olma, milletler arenasında yer alma baskın söylemine ve hedefine rağmen
iki yüzyıldır çokta fazla bir mesafe alamadığımız gerçeği kabul edilip bunun sebep ve çözümleri
üzerinde ciddi durmalıyız. Bir deyimi daha hatırlayarak “lafla peynir gemisi yürümez”den hareketle
işin lafı güzafından çok gerçekler ve uygulamalar üzerinde ciddi ciddi durmalıyız.
İsrail’e hep lanet okumakla kalmamalı, 48’de kurulmuş küçücük bir kurmaca ülkenin, bizim iki
yüzyıla yakın ulaşmaya çalıştığımız ilerlemişlik ve güçlü ülke olma hedefine nasıl ulaştığını sorgulamalı,
düşünmeli, araştırmalı ve perişan halimizden ülkücü söylemle “titremeli ve artık kedimize gelmeliyiz”.
Yuvasını toprağa yapan İbibik kuşu, sezonda sık sık yuva değiştirirmiş. Arkadaşı ‘yine mi yuvan
pislendi?’ diye sorduğunda onu iyi tanıyan diğer bir kuş, o doğal hali olduğu sürece onun daha çok
yuva değiştireceğini ifade edermiş.
Zalimler ve kafirler tabiatlarını yerine getirecekler; hiç acımadan her türlü vahşetlerine,
zalimliklerine ve kafirliklerine devam edeceklerdir. Yine bir deyim olarak “düşman düşmanlığını”
Peki biz kendi tabiatımızı ne kadar uyguluyor ve kendimize düşeni, yapmamız gerekeni ne
kadar yapıyoruz, yapabiliyoruz? İbibik kuşu özelliğine devam mı ediyoruz?